Gün/aydın dostlarım…
Özlemeyi biliyorsan tebessüm et. Beklemeyi biliyorsan sabret… Sevmeyi biliyorsan… Kollarını aç___________________ Sevgiye başlangıcım ben…
“BİR KİTAP GİBİDİR HAYAT”
Arada bir “saçmala!” desin biri.
Ölçüp biçeyim, düşüneyim üstünde; onun kadar sert, onun kadar umursamaz olmayayım; içim rahat olsun “yanılıyorsun” derken o ben gülümseyeyim.
Dikkatli olduğumdan dikkat isterim doğru; kaçınırım kötü söz söylemekten; anlamadan itham etmek istemem; tahammül gösteremem yargısız infazlara; her duyguma bir cümle bağlayabilirim istersem; ama öfkelenmeden yazamam, yazamam yazmasına da sövemem de kimseye…
Cebimden birkaç eskimiş cümle çıkardım, bu ne olurdu diye iki satır kitap karıştırdım gece, gün ağarıncaya dek.
Gerçi ağarmadı ağlattı ama olsun oda lazım dedim cebimden çıkarttıklarımla gözlerimi silerken…
Sonra dinledim kendimi, bir tutam yoldum saçımdan, baktım ki avucuma, gözüm acıyla düşmüş üstüne…
Bir yanım hüsran, bir yanım hüzün
Bir yanım bahar bir yanım yaz, bir yanım kış sol yanım donmuş ayaz.
Derken; kapı çaldı, beklemiyordum bu saatte baktım ki yabancı değil gelen, buyur ettim içeri, girdi oturdu başköşeye, hani dersin ev sahibi sanki.
Hoş geldin Azrail ne alırdın?.. Dedim.
Baktı baştan ayağa bedenime… Sanki kumaş biçecek…
Sinirlendim. Ne bakarsın alıcı kuşlar gibi efendi…
Bir canım var oda yarım!.. Uzun yoldan gelmişsin hele bir soluklan. Yormam seni korkma, onu da kendim alırım.
Sen hele otur gönül soframıza iki lafın belini kıralım…
Görürsün işte; gönül kadehi dolmadan boşalmıyor. Bazen sevda oluyor badenin adı, bazen özlem bazen hasret…
Ne iki kelime yan yana gelmek istiyor, ne de iki mısra alt alta…
Melih Pektemir: “Her neyse… Duvar eskitmek, ayakkabı eskitmek, ömür eskitmek de güzel meslektir. Yaşamak güzel meslektir!” demiş.
Andre Gide: Dar Kapısında, “Hissettikleri sıkıntıyı yaymak büyük kalplere yakışmaz.” demiş.
İsmet Özel. Arapça ve Farsçayı dilimizden atarsak “hiçbir şey” diyemeyiz.
Çünkü ‘hiç’ Farsça, ‘şey’ de Arapçadır demiş.
Bense “Rüzgârlı, uğultulu, sisli ve beyaz!” diye tanımladım bu günü ve ekledim.
Bugün Cumartesi… Ayna bizi hep hapseder. En çok da bakma cesaretimizi…
İnsanlar kitap gibidirler. Bazıları çok kolay okunur, bazılarında ilk satırı tamamlayamazsın. Kapaklara aldanırsın içi boş çıkar. İçi dolu sanarsın hayal kırıklığıyla kapanır kapaklar. Okudukça daha fazla okumak öğrenmek istersin özellikle çeşitleri gördükçe. Gerçekten en kötüsünden en iyisine bir şeyler katarlar sana almak istersen.
Ama bazıları vardır. Bazı kitaplar vardır işte. Başlarsın. Okumak iyi görünmüştür başta. İlerledikçe daha iyi olduğunu görünce diken diken olur tüylerin. Böyle onun özelliğine şahit olduğun için kendini çok özel hissedersin. Hem herkese duyurasın gelir böyle bir kitabı bulduğunu, okuduğunu; hem kimse bilmesin, yayılmasın, benim olsun istersin. Bazı satırlarını ezberlemek, içine sokmak, saklamak istersin. Kapağı kapatıp dış dünyaya dönmeye dayanamaz sürekli okuyasın gelir. Kaç kere okunduğunun bir önemi olmaz. Milyonlarca kez okusan bile hissettiklerinin yüceliği çok farklı olur. Bazı yerlerde hissettiğin his her seferinde değişir, bu değişim hissini seversin; bazı yerlerde ise bininci okuyuşta bile tanıdık his göğüs kafesine yayıldığında ısındığını hissedersin…
Hepimizin dönüm noktası dediğimiz hayatımızda derin izler bırakan, ya da bırakır diye beklediğimiz ama aslında tam aksine bizi üzmek yerine ruhumuzun derinliklerine güzel duygular eken durumlar vardır.
Kötünün içindeki iyi gibi… Biraz çelişkili ve garip göründüğünün farkındayım anlatmak istediğimin ama bazen kelimelerle ifade edilemez durumlar vardır, sadece hissetmek yeterlidir çoğu zaman, hissetmek ve derin bir nefesle hayata dönmek yeterlidir.
Tıpkı eski sevgilinizi bir Pazar günü sevgilisiyle elele görmek gibi, tesadüf gibi, ya da görmezden gelineni artık görmelisin der gibi…
Kocaman bir işaret gibi an ruhunuzun sıkışıp, kalbinizin acıdığını hissetseniz de, ya da bunun böyle olması gerektiğini söyleyen zihninize kulak verip ikna olsanız da, aradan geçen birkaç an, o zaman dilimi çok şeyi değiştirir…
Bir kitap gibi aslında hayat, bir öykü ya da ağır bir roman, belki bir deneme ya da makale ya da kim bilir upuzun bir şiir kimine göre. Türü ya da konusu pek de önemli değil, birçok fark var bizi ayıran, başkalaştıran, çok farklı perspektiflerden bakmamıza neden olan. Aslolan konuya ne kadar hâkim olduğumuz sanırım, konuya dâhil olmak ya da olamamak da olabilir asıl sorun. Bir okur muyuz kendi kitabımızı okuyan, kalemi eline alan bir yazar mıyız, hayatımızı okuyanlara ışık tutan? İşte asıl sorulması gereken bu belki de.
Noktası olmayan cümlelerim var, asla sonuna kadar gidemediğim aşklarım.
Virgüllerim var bitmeyen cümlelerimin arasında, bitmek bilmeyen umutlarıma benzeyen.
Ünlemlerim var her bir cümlenin ardında beliren, yaşadığım şaşkınlıklarım, dikkat etmem gerekenler ve yanlışlarım var doğrularımın arasında.
Bitmesini hiç istemediğim anlarım var, sonuna hep üç nokta getirdiğim…
Sıkça sorduğum sorular var hayata, kendime, insanlara… Cevabını asla alamadığım alsam da tatmin olmadığım cevaplar, bu yüzden en çok soru işaretlerine kızgınım sanırım.
“Nasılsın” Sorusuna “iyiyim” cevabını verirken ızdırap çekiyorum resmen. İyiyim demek istemiyorum. Değilim. Ağlayasım geliyor birine “iyiyim” derken. İyi değilim… Sadece çok istiyorum iyi olmayı. Zor günler geçiriyorum.
Savaşıyorum. Kendime dersler çıkarıyorum.
Ben bittim demek istemiyorum, çürüyorum ama bitmek istemiyorum.
Anka kuşu olmak istiyorum ben, küllerimden yeniden ateşlenmek, kanatlanmak istiyorum. Pişman değilim ama çok kırgınım ben hayata. Çok şey aldı benden…
Her gün bir önceki günümü arattı. Soğudum, soyutlandım kendimden bile. Aynı insanlar, aynı sorunlar, aynı şeyler hep. Her şey her defasında yeniden başa dönüyor. Yeniden… Yeniden… İstemiyorum böyle olmasını fakat âmâlarım var benim, benden büyük.
Ben, benden büyük âmâlarıma kapandım. Saklandım. Denizimin sesinde ağlamaya devam ediyorum. Onun sesine saklanmaya, sesini sesim saymaya sevgisinin tek kalıcı, tek temiz duygu olduğunu bilerek onu dinlemeye sonsuz kez devam edeceğim. Şarkılar var işte, kalem var kâğıt var, âmâlarım, keşkelerim var umutsuz anlarımda ve yine sıkça söylediğim iyiki’ler var huzurlu, güvenli ve sevgi dolu anlarda.
Geleceğe açılan sonsuz kapılarım var, her bir kapının altından süzülüp gözümü alan berrak ışıklarım var. Işığa yürürken ardımda noktalarımı bırakırım geçmişe. Güvenle uzanırım sonsuza, iyiki’ler, umuda, huzura… İşte yaşamak bu demek nazarımda… Her yağmurlu gün gök kuşağıyla süslenir maviliğimde, her kış ilkbaharı bekler.
Ağlayan çocuklar renkli bir şekerleme tanesiyle gülümser ya hayata. Solgun ağaçlar gelin gibi süslenir ya her bahar ve ben her mevsim tazelenir, yeşeririm onlarla birlikte.
Umutlarımla çoğalır, büyür meyve veririm korkularıma, susturmadan, sevgiyle uğurlarım evrenin sonsuzuna. Ve bir daha gelmemelerini fısıldarım kulaklarına.
Yağmurdan sonraki o güzel koku parlak güneş birde üstüne rengârenk gökkuşağının çıktığını düşündükten sonra tüm yağmurlara katlanacağım tüm âmâlarıma rağmen gökkuşağını bekleyeceğim, kaçmayacağım yağmurdan.
Doyasıya ıslanacağım, ciğerlerime dolduracağım o yağmurla ve toprağın buluşmasındaki muhteşem kokuyu. Sen şimdi yağ yağmur, ıslat beni. Hasta et hatta… Sen dindikten sonra hayatımı daha derin yaşayacağım ben. Seni çok seveceğim… Yağ ve temizle toprağımı seni bekliyorum…
İşte böyle bir anlaşma benimki, hayatla…
Hayatımızın değeri yaşamı paylaşmakla daha bir anlam kazanır ve hepimizin içinde kocaman bir sevgi yumağı vardır mutlaka, buradan yola çıkarak sevmek en başında inanmaktır, güvenmektir. Sevginin değeri sevilenle paylaşılabildiğinde ortaya çıkar
Kim bilir yeryüzü yaratıldığından beri kaç Cumartesi geçti…
Tüm olumsuz yorgunluklara inat, sevgi bestesinin notasını yüreğinizde hissedeceğiniz, ümitlerinizin dostluklarla pekişeceği, gülücüklerinizin hiç bitmeyeceği bu Cumartesi hepinize bolca teselli ve güç veren, yüreğinizi hafifleten, yüzünüzü güldüren, güneşli, güzel, sevgi ve umut dolu, huzur ve mutluluk dolu bir hafta sonu diliyorum.
Mutluluğunuz gökyüzünden dökülen sevgi dolu yağmur damlaları kadar bol olsun…
Bulutlardan düşen bereketli, saf yağmur damlaları ile yıkanan yeryüzü gibi, tüm kirlenmişliklerden uzak olsun yüreğiniz…
O kadar mutlu olun ki gözlerinizdeki mutluluktan sevgiler taşsın çoğalsın, çoğalsın dünyayı sarsın… Mutluluğu arayan mutsuzların umut ışığı olsun, yürekleri sevgi dolsun…
Cumartesi günü yüreğinizden geçen dileklerinizin gerçekleştiği, hayallerinize bir adım daha yaklaştığınız, her anı sevgi dolu gün olsun…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım…’ Bugün ve bundan sonraki her gün, farkındalıkla dünyaya bakmanız dileğiyle…
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Her anını mutlu, umutlu, sağlıklı ve muhteşem ve içi sevgi dolu bir Cumartesi gününüz olsun diliyorum… Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#