Sevgili okurlarım, bu gün sizlere bir kadının yaşam öyküsünü aktarmak istiyorum. Söz konusu olan kadının Osmanlı döneminde Sudan’dan getirilen bir kızın soyundan gelen İstanbul doğumlu Zenci bir anne ve beyaz bir Türk babadan olma. Bu kız ilkokuldan sonra evlendiriliyor. Bu evliliğinden bir oğlu ve bir kızı oluyor. Geçimini sağlamak için çeşitli yemekhanelerde çalışmaya başlıyor. Bu çalışmalarının içinde yaşadıklarını şiir olarak kaleme alıyor. Eşinden gizlice şiir yazıyor ve şiir toplantılarına katılarak şiirlerini okumaya başlıyor. Her gün fırsat buldukça şiirler yazmaya devam ediyor.
Ne var ki eşi içki ve sigara müptelasıymış. Kendi kazandığını harcadığı gibi, eşini de kazancını harcıyor. Para yetmeyince evindeki eşyalarından satıyormuş. Bu duruma fazla dayanamayan kadın, çareyi boşanmakta buluyor ve anasının evine taşınıyor. Annesinin yanında yaşarken, oğlunu ve kızını evlendiriyor. Hadi, rahat bir hayat yaşayım derken, bu kez de annesi yatalak bir hasta oluveriyor. Kadın annesine yıllarca bakmak zorunda kalıyor. Tabi babasının maaşından dul aylığı alırken, annesinin de emekli maaşını alarak geçimlerini rahat bir şekilde sağlıyor. Bu durum annesinin ölümüne kadar sorunsuz devam edip gidiyor. Annesinin ölümü sonucunda, kendilerine miras kalan bir daireyi üç kardeş satıp parayı paylaşıyorlar. Kadın ev satıldıktan sonra çocuklarının yanında kalmak istiyorsa da, çocukları çeşitli bahaneler ileri sürerek razı gelmiyorlar. Tek çare kendisine uygun bir ev kiralamak kalıyor. Kiralamış olduğu eve taşındıktan bir müddet sonra hastalanıyor ve sağ akciğerinde bir kist tespit ediliyor. Bu olay nedeniyle sağ akciğeri alınıyor. İşte asıl dram bundan sonra başlıyor.
Kadın ameliyata gitmeden kendisiyle ilgilenmeye başlayan oğlu, annesinin parası peşine düşüyor. Bir ticari taksi plakası kiraladım, araba alıp çalışmam gerekir diyerek, annesini kandırıyor. Annesine güvence vererek, korkmana gerek yok sana ben bakacağım ve kiranı ödeyeceğim diyor.
Annesi de hastalığın vermiş olduğu vahamet içinde oğluna inanıp güvenerek bütün parasını veriyor.
Kiraya taşındığında almış olduğu ev eşyalarını da, bankadan maaş kredisi çekerek aldığından elinde az bir para kalıyor. Dolaysıyla, kirasını da ödemeyince, ev sahibi kendine ödenmeyen kiralar karşılığında senet imzalatarak evden atıyor.
Kadın bu kez valizini ve kitaplarını alarak kızının evine gitmek durumun da kalıyor. Ne var ki bir müddet sonra damadı hastalanıyor. Bu kez de damadının hastalanması ve işsiz kalması sebebiyle, babasıyla ve annesi ailenin geçimini sağlamak için gelip eve yerleşmiş oluyorlar. Evde kalacak oda olmayınca bu kez de kızının evinde kapı dışarı ediliyor. Gidecek başka yeri olmadığından, çareyi Ümraniye devlet hastanesinin hasta acil servis bölümünde kalmakta buluyor. Kendi anlattığına göre, acilde bulunan san deliye üzerinde geceleri uyuklayıp duruyor.
Bu yaşam öyküsüne sahip olan Şair Saadet Kılıçaslan’dır. Aynı zamanda Anadolu Kültür Sanat ve Mozaik Derneğinin 30 nolu üyesidir. Saadet Kılıçaslan yaşadığı bu vahim durumu dernek başkanı olarak bana aktardı.
Bende derhal sosyal hizmetlere başvuru yaptırdım. Adres olarak da derneğin adresini verdirdim. Bu işlem sonucunda derneğimize gelen araştırmacı görevli gerekli soruların sorup raporunu yazdıktan sonra, yapılması gereken işlemlerle ilgili yapılması gerekli olan bilgileri verdi. Evrakları tamamlayıp getirildiğin takdir de, herhangi bir huzur evine yerleştiririz, deyip gitti.
Bu işlemlerden bir gün sonra Şair Saadet Kılıçaslan, 05.11.2017 günü derneğimizin her ay olduğu gibi hazırlayıp sunmuş olduğu şiir ve musiki dinletisine katıldı. O gün vaktin geç olması sebebiyle, dernek salonunda bulunan misafir koltuğunda uyuyabilir miyim? Dedi.
Durumun vahametini bildiğimden, kalmasında sakınca görmedim. Üşümesin diye de, kendime ait olan battaniyemi ve yastığımı verdim. Öğleden sonra geldiğimde durumunu sordum rahat ettiğini ve üşümediğini söyledi. Sonra karnını doyurdum, o da işlemlerini başlatmak üzere Ümraniye devlet hastanesine gitti.
Ne var ki bugün bazı şair ve yorumcuların sayfasında, Saadet Kılıçaslan’ın vahim durumu anlatılıp, derneğimizin de adı kullanıldığını gördüm. Bir oda verdiğimizi ama, galiye almadığımız iması verilerek, Şair Saadet Kılıçaslan’ın çok üşüdüğünü beyan etmişlerdir. Böyle bir beyanın kisvesi altında hemen çok acil yardıma ihtiyaç duyulduğu aktarılıyor. Kaldı ki saadet Kılıçaslan’a ait olmayan hesap numaraları verilerek, sosyal medyadan duyuru yapılmış oluyor.
Yapılan işin ne denli insani ve vicdanı olduğunu bilmem. Ancak bir gerçek vardır ki, o da ilgili devlet yöneticilerin duruma müdahale etmesi ve mağdurum diyen kadının gerçek durumu neyse, o tespiti yapılmalıdır. Sosyal devlet bu günler için vardır. Durumdan kendine vazife çıkaranlar içinde gereği ne ise yapılmalıdır.
Bu kadına ait olan öykü bundan ibarettir.
Mürsel Adıgüzel
Eğitimci Yazar ve Şair