Bir sevgi yumağı ile geldim sana, anlayamadın. Yüreğimdi gözlerimde gördüğün, bilemedin. Büktüm boynumu sana, bir damla su vermedin. Kuruttun ve geçip karşıma sevgi adına “Gül…” dedin. Aşkı boğup ellerinle, yalnızlığıma gönderdin. Görmedin seninle dirilişimi, gölgem seni yakamadı. Şiirimin dalını kırdın, umursamadan “deh!” dedin binip de doruğa savrulup gittin yoluna.
Bakarsın uzaktan bana bazı bazı, yanar yüreğim. Sen diye inlerim de “Sus!” derim; . “Sus, aşk çiçeğini ezip geçen, sana mı acır? Sus! ”
Sessizliğin şarkısını dinle… Bir yanık ezgi var dilimde sanki, senden gelen… Sanki dans ediyoruz, ellerin bende; güller tanık bu dansa. Güllerde kaldı adımız. Hani bir martının kanadında okyanusu geçmiştik de gecenin sessizliğinde kol kola dolaşmıştık. Düş, evet… düştü bu; hayat gibi.
Ayağını çekseydin ezmezdin minik çiçeği; bak, toprağa öz oldu, canını verdi çiçek. Bakma bana gelişim yakındır yatarız yan yana sevgili çiçek, bekle…
Biliyor musun, seni sessizliğinde de sevdim ben, yokluğunda da sevdim…“Beni sevmek zordur yazgım.” deyişinde de “Aşk yok” dediğinde de hep, hep sevdim ben. Ama sustu dilim, acır yüreğim..
Alırsam ağzıma aşkın adını bil ki vedamdır, ölümümdür… Çünkü bilmezsin ben de “adam gibi” severim. Ölsem de demem artık aşkımı!