Bir babanın evladının dilinden dökülen ilk sözcüğünün “Baba” olduğunu duyması ne kadar özel bir andır, değil mi? Çocuk emeklemeye başlar, tay tay yapar ve sonra bir gün ağzından bir kelime çıkıverir: ”Ba-ba”,”De-de” hatta“An-ne”gibi…
Hemen hepimizin annesi veya babası, bebekken ağzımızdan dökülen ilk sözcüğü dün gibi hatırlar da, kaçımız ilk yazdığımız sözcüğü hatırlarız? Kaçımız ilkokul sıralarına taze birer fidan gibi dizi dizi oturduğumuz günlerde, sayfaları birer birer çizgili defterlerimize yazdığımız ilk sözcüğü hatırlayabiliyoruz? Oysa konuşmayı öğrenmek kadar yazmayı öğrendiğimiz o ilk an da kıymetli değil mi? Beceriksiz parmaklarımıza sıkıştırdığımız kalemden, önümüze açılmış bembeyaz sayfaya döktüğümüz ilk harfler hatırlanmaya değmez mi?
Seneler geçer ve zaman içerisinde artık (Türk Dil Kurumu’na göre günde ortalama dört-yüz kelime ile konuşuyoruz) sürekli konuşan bir insan oluruz. Evde, okulda, sokakta, yemekte, tatilde her yerde konuşup duran, algılarına düşenleri ve zihninde var olanları anlatıp duran biri oluruz. İyi konuşmak övülür, tababet bir sanattır ve çoğumuzun da, topluluk önünde konuşabilmek gibi aşması geren bir sıkıntısı bile vardır. Hayatımızda muhakkak en az bir kere, mühim bir konuşma yapmak zorunda kalmışızdır. Ve başarmış olsak da, olmasak da, o an hepimiz için unutulmazdır… Acaba hiç yazdığınız bir mektup da, sizin için o kadar unutulmaz oldu mu? Acaba sözün bittiği bir yerde çakılıp kaldığınız ve gözlerinizden gelip geçenleri kâğıtlara döktüğünüz bir günlüğünüz oldu mu?
Türk Telekomünikasyon -haberleşme kelimesi daha hoş olmaz mıydı?- Kurumu verilerine göre Türk insanı, günlük ortalama on-yedi dakika telefon görüşmesi yapıyor. Ve PTT verilerine göre Türkler ( fatura, resmi bildirim, banka dökümü vb. hariç ) yıllık ortalama dört kez yazılı haberleşmeyi kullanıyor. Bunlar da umumiyetle tebrik kartı ve davetiye ağırlıklı zarflardan oluşuyor… Mektubun bu verilerdeki ağırlığı ise yüzde sekiz civarında seyretmekte. Bunu da kışladaki asker mektuplarına borçlu olduğumuzu tahmin ediyorum.
Bu verilerin ışığında, telefonlarımızdaki iletileri ve elektronik posta hesaplarımızdaki mesajları saymazsak, birbirimizi yazarak sarmayan, yazı ile kucaklamayan biz Türkler, tıpkı öğretmenin istediği kompozisyon ödevini üniversiteli komşu ağabeyine yaptıran talebeler gibi, yazmak zorunda kaldığımızda endişeleniyor, korkuyor ve başkalarına yazdırıyoruz. Merak ediyorum; acaba dünyada bizden başka hazır tebrik mesajları, hazır aşk mesajları ve hazır özel günler mesajlarına sahip telefon hizmetleri olan bir ülke daha var mıdır?
Geçen ilkbahar boyu çalıştım, uğraştım, sabahlara kadar uykusuz kaldım. Ama emeklerim sonuç verdi ve “yazma özürlü” bir toplum olma sorunumuzu kökten çözecek bir buluşa imza attım. İsmini henüz koymadım ve yardımınıza ihtiyacım var. Çünkü isim babalığını, aranızdan kullanarak kendilerinde tatbik edip, faydasını yaşadıktan sonra mutlu olacakların yapmasını uygun buldum.
Buluşumu, içerisinde yazım ve dilbilgisi kurallarımızın tamamını ihtiva eder şekilde hazırladım. Demek istediğim; siz dilinizi “slm, naber, benimkilerinki, orasıdamı” diye kullansanız da, buluşum doğrusunu yazıyor. Böylelikle bin yıllık güzel Türkçemizin imla kurallarını öğrenmek zorunluluğu yerine, diyet ve zayıflama yöntemlerini, türlü şarap isimlerini ve yabancı müzisyenlerin eserlerini ezberleyecek zihin size kalıyor.
İkinci özelliği; anlatım ve ifadenize güç katacak deyimlerimizi, atasözlerimizi ve deyişlerimizi kendiliğinden kullanarak, zihninizden geçenleri en kalıcı şekliyle anlatabilmenizi sağlıyor.
Bu sayede yol çalışması yapan kepçeleri, trafikteki bir kazayı ya da doksan dakikalık bilmem hangi ligin maçını keyifle izleyecek vakti size bırakıyor.
Üçüncü özelliği; sizden önce benzer duyguları yaşamış, üzerinde düşünmüş ve yazabilmiş kalemlerden hazır kalıplar kullanarak, sizi yüzlerce kitabı okumaktan, onlarca şair ve yazarı takip etmekten kurtarıyor. Böylece televizyonda ki sabah programlarına, beğendiğiniz dizilere ve oyuncuların özel hayatlarına duyduğunuz merakı ötelemiyor, bol bol takip etme şansı buluyorsunuz.
Buluşum çok hafif ve üstelik çok da ufak boyutlarda. Hani ne diyorlar: “Çok konsept bir ürün.”
Çok beğenileceği ve memleketin dört bir yanından talepler geleceği hayallerimle alamet-i farika ( affedersiniz, marka demeliydim ) başvurusunda bulunduğumda, biraz canım sıkılmıştı ama olsun. Memur bir buluşuma, bir de hazırladığım açıklama evrakına baktıktan sonra;” Aman, ne işe yarayacak ki? Biz kendi kendimiz anlaşıp gidiyoz” demişti. Doğru, anlaşıyoruz. Zaten bunca yanlış anlama, bunca noksan idrak, bunca eksik şuur burada değil, Patagonya’ da yaşanıyor.
Eğer kullanmak isterseniz, sebil bir hizmet olarak sizinle paylaşabilirim. Eğer günde en az bir gazete okuyabiliyorsanız, evinizde elinizin parmakları sayısı kadar olsun kitap misafir edebiliyorsanız, sizin için kendinizi ifade etmek ve doğru anlaşılmak mühimse, sevginizi, öfkenizi, beğeninizi, eleştirinizi, düşlerinizi ve umutlarınızı doğru biçimde anlatmak gibi bir derdiniz ve evinizde birkaç beyaz kâğıtla bir de kaleminiz varsa, buluşumu hiçbir menfaat gözetmeden sizinle paylaşabilirim.
Kullanırken başlarda zorlanacaksınız. Ama gözünüz korkmasın, ben her ayrıntıyı düşündüm. Çünkü buluşumu kullanarak elde ettiğiniz her neticenin, bir de ödülü olacak… Mesela oğlunuzun dersleri kötü mü, pek çalışkan bir öğrenci değil mi? O’na önceden yaptığınız gibi uzun uzun nutuklar çekip hayat dersleri vermek yerine, buluşumu kullanacak ve örneğin oğlunuzun çok sevdiği futbolcuların, gün gelip beden eğitimi üzerine yüksek öğrenim görmek zorunda kaldıklarını ve yeteneğin eğitimle yoğrulmadan, hiç bir işe yaramayacağını, kısa bir öykü ile anlatabileceksiniz. Ya da memlekette bırakıp geldiğiniz annenize telefon açıp sesini duymakla beraber, köyde okuma yazması olan bir çocuğun, annenizin dizleri dibine oturup yüksek sesle okuyacağı uzun bir hasret mektubunu, hiç zorlanmadan yazabileceksiniz. Ve söz gelimi; sevdiğinize yüreğinizi döktüğünüz satırlar, emin olun bir buse ile ödüllendirilecek. Ve şunu biliniz ki O, kendisine anlattığınız masalları bir gün unutsa bile buluşumu kullanarak yazdığınız birkaç satırı özenle çekmecesinde saklayacak, zaman zaman çıkarıp her okuduğunda, sizi bir kez daha sevecek.
Eğer ilginizi çekerse, lütfen icadımla ilgili her tür görüş ve beklentilerinizle birlikte, bulduğunuz en uygun isim önerinizi “ yazmanızı “ istirham ediyorum. Ben de bu arada icadımın son noksanları üzerine çalışmaya devam edeceğim… Nitekim eskilerin dediği gibi; “Söz uçar, yazı kalır…” Değil mi?