Memleketimden İnsan Manzaraları 479
Bir Başkadır; Dicle’nin Çocukları!
Diyarbakır, Ergani, Hoşot Ovası… Ve Dicle ilköğretmen Okulu… Yüreğim sevgiyle, özlemle dolar; bu sözcükleri nerede, ne zaman duysam ve okusam. Neden mi?
Çünkü Dicle gibi, eski bir Köy Enstitüsü olan Antalya yakınındaki Aksu Köy Enstitü ile adı değiştirilen Aksu Öğretmen Okulunda okudum ben. İlkokuldan sonra orada bilgilendim, orada bilinçlendim. Ve daha sonra Aksu’daki değerli müdür ve öğretmenim Enis Türköz’ün ısrarıyla İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü…
1961’de, “Okuldan mezun oldun. Şu anda öğretmensin. Bak, bu da Milli Eğitim Bakanının imzası olan diploman.” dediklerinde, nerede ve hangi okulda görev yapacağımı bilmiyordum.
Ancak çok istiyordum; Aksu gibi eski bir Köy Enstitüsü olan öğretmen okullarında çalışmayı.
Öğrencilerim, beş-on yıl önceki köylü çocuğu Hüseyin Erkan olacaklardı çünkü. Sormadı ki kimse söyleyeyim, bu isteğimi. Birkaç arkadaşıma çıtlattım da, “Senin isteğinle olmaz ki bu. Eğitim Enstitüsü Öğretmenler Kurulu kimlerin öğretmen okullarında görev alabileceğini seçip Milli Eğitim Bakanlığına bildirir. Bakanlık o adayları atar o okullara.” dediler.
Eyvah!.. Ne yapacaktım ben şimdi? Öğretmenler Kurulu, onca değerli arkadaşım dururken, niçin beni seçsin ki? Üstelik birçoğu da birkaç yıl öğretmenlik yapmış deneyimli arkadaşlardı.
Ed. Öğret. Nihad Sami Banarlı, Tarih Öğret. Niyazi Akşit ve Mesut Talaslıoğlu ile Coğrafya Öğret. Çağatay Uluçay, Dilbilgisi Öğret. Haydar Ediskun, Yurttaşlık Bilgisi Öğret. Fatma Şerbetçioğlu, Eğitim Metodu Öğret. Kemal Kaya, Güzel Yazı Öğret. Sait Yada, Eğitim Psikolojisi Öğret. Fatma Varış, Ölçme ve Değerlendirme Öğret. Avukat Salih Otoran adımı bile bilmezler ki, niçin önersinler beni?
Sözü geçen bir dayım da yoktu Ankara’da. Olsa bile bu konuda bir ricada bulunabilir miydim acaba? Bir şey yapmak, hiçbir şey yapmamaktan iyidir; diye düşünüp aldım elime kalemi. Ahmet Tahtakılıç idi, ME Bakanı. Neden öğretmen okullarında çalışmak istediğimi anlatan bir dilekçe yazıp postaladım hemen. Arkasından, dilekçemi “Bakan”a vermeyebilirler diye düşünüp benzer bir dilekçe de Öğretmen Okulları Genel Müdürlüğüne gönderdim. Bu çabam bir işe yaradı mı yaramadı mı bilmiyorum; ama bir süre sonra aldığım mektuptan Dicle İlköğretmen Okuluna atandığımı öğrenince dünyalar benim oldu. Hiç vakit geçirmeden coşkuyla, mutlulukla koşarak gittim; öğretmenlik yaşamımın bu ilk görev yerime.
Herkes ve her şey yabancıydı bana ama yabancılık çekmedim hiç. Ha 6 yıl öğrencisi olduğum Aksu, ha Dicle… İkisi de 1940’ların ilk yıllarında kurulmuş 21 Köy Enstitüsünden biri… Öğrencileri de öyle… Nerdeyse yüzde yüze yakını yoksul köylü çocuğu… Ha üç-beş yıl önce Aksu’daki Hasan, Hüseyin, Seyfi, Salim, Veli, Zekâyi, Muhammet; ha buradaki Müslüm, Şehmus, Abdullatif, Abuzer, Maaz, Seyit, Battal, Zülküf… Ne olmuş sanki, adları biraz farklı ise! Hep kendimi ve arkadaşlarımı gördüm; onların yüzünde ve davranışlarında.
Yaklaşık %70’inin ana dili Kürtçe idi ama ne güzel konuşuyorlardı Türkçe’yi! Ve birazcık yardımdan sonra ne güzel yazmaya başlamışlardı; duygu ve düşüncelerini! Ben de bu yörede doğabilirdim. Benim de Kürtçe olabilirdi ana dilim. Öyleyim diye bir öğretmen beni
küçümsemeye, hele hele bir arkadaşımla Kürtçe konuştum diye hakaret etmeye kalksa nasıl
-2-
sever, nasıl saygı duyardım ona? Bana yapılmasını istemediğim bir şeyi, nasıl yapabilirim; ben başkasına? Evde, sokakta, ayrıca öğrencilik yıllarımdaki okullarda söz ve davranışlarımda tek ölçüm, tek yol göstericim bu oldu hep. Dicle’de öğrencilerime, arkadaşlarıma karşı da…
İlk görev yerimdeki öğrencilerimin büyük çoğunluğu Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Bitlis ve Siirt dolaylarındandı. Ayrı bir değerdi; her biri.
Sözgelişi Şanlıurfa’nın Birecik ilçesinden Mustafa Karaoğlu ve Mâlik Erdoğan… Karaoğlu kimya fakültesini bitirdi ama öğretmenlikten vaz geçmedi. 1976 ve 1977 yıllarında Şişli Lisesinde birlikte görev yaptık. Dört dörtlük bir insan ve dört dörtlük bir öğretmendi. O öğrencilerini sevip sayıyordu; öğrenciler de onu… Sınıf arkadaşı Mâlik, Fethiye’de hâkimdi; o sıra. Birkaç yıl sonra İstanbul Adalet Sarayına atandı. O sırada Cağaloğlu’nda Dilem Yayınevini kurmuştum. Genellikle öğle paydosu ya da iş çıkışlarında koşar gelir; tatlı tatlı söyleşirdik. Karaoğlu gibi onunla da aynı idi kafa yapımız.
Hasan Acar, Maaz Akay, Abdullatif Kaya, Selma Yıldırım, Seyit Battal Aslan’ı da unutamam; Mehmet Kapçak, Nâlân Uluğ, Ali Yılmaz, Müslüm Başaran, Cemil Ayaz ve Ahmet Akgün’ü de… Ya Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya’nın bir benzeri olan Kulplu Hikmet Buluttekin’i unutmam mümkün mü? Ne yazık ki halkımız gibi devletimiz de bilemedi; o seçkin beyinli ve sağlam karakterli gençlerimizin kıymetini.
Çok uzun olacağı için adını yazamadığım sonradan meslektaşım, arkadaşım ve dostum olmuş pek değerli Dicleli kardeşlerim, unuttuğumu sanmasınlar sakın kendilerini. Aradan 60 yıl geçmesine karşın ya ziyaretime gelerek ya da sık sık arayıp güzel haberler vererek mutlu ederler hep beni. Onlarla paylaşmaktan zevk duyarım; duygu ve düşüncelerimi ben de. Özellikle hâlâ faal olarak çalışan Yerbilim Profesörü Dr. Ali Yılmaz, Ressam Mehmet Kapçak, ülkemizin her köşesinde zeytin, badem, ceviz bahçeleri ve üzüm bağları kuran Seyfi Öztürk, Necmettin Çivilibal ve Ahmet Yakut’un yararlı çalışmalarını öğrendikçe daha bir artıyor; sevincim ve kıvancım.
Bir kez daha mutlu etti; o Dicleliler beni bu yıl. Niçin mi? 50-60 yıl önceki okul anılarını bir kitapta toplayıp yayımladıkları için… Derleyen Refik Türk… Ben Dicle’den ayrıldıktan 3 yıl sonra girmiş okula. Hikmet Buluttekin, Av. Elvan Buluttekin gibi o da Kulp ilçesinden… Eski adı Şeyhbuban olan Özbek köyünden… Dicle’den sonra Atatürk Ü. Ed. Fak. Coğrafya Bölümünü de bitirmiş. 1999’da emekli olmuş ama birçoklarının yaptığı gibi kahvelerde boşa harcamazmış zamanını. Ya ne yapmış?
Refik Türk’ün abisi Raif Türk de Dicle mezunu. O yalnızca öğretmenlik yapmakla kalmamış, mermer-maden işine girip başarılı olmuş. Para da kazanmış bu işten. Kazancı ile Diyarbakır’ın merkez Bağlar ilçesinde 4 katlı büyük bir ilkokul yaptırıp devlete bağışlamış. Birkaç yıl önce genç denecek bir yaşta aniden göçüp giden bu değerli eğitimci adını verdiği okulla yaşıyor şimdi. Kardeşi yazar Refik Türk yürütüyor; abisinin işlerini.
Köy Enstitüleri gibi özellikle onların devamı olan öğretmen okulları da çok değerli gençler, öğretmenler yetiştirmiş. Evet, evet de Dicleliler daha bir farklı mı ne!
Hüseyin ERKAN
0535 371 74 83