Çocuğum işte, nereden bilebilirdim ki bu toplumun bir kısmının geleneğinde ölüm kutlaması yapıldığını. Çocuğum işte nereden bilebilirdim ki devletin de makbul vatandaşlarının olduğunu!
6 Mayıs’ın 50. seneyi devriyesindeyiz.
6 Mayıs 1972 tarihinde Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan idam edildiler. Deniz 25, Hüseyin 23, Yusuf ise 25 yaşındaydılar. Çok gençtiler! Çok temizdiler! Çok romantiktiler!
Bu üç fidanın mevcut yasalar gereğince bile, idam cezası almaları mümkün değildi. Ancak cunta mahkemeleri idam cezası verdi ve Meclis bu cezayı onayladı.
Bunun nedeni yukarıda ifade etmeye çalıştığım şekilde egemenlerin farklı sesleri, itirazları, talepleri zor yoluyla bastırmalarıdır. Üstelik bunu hukuku çiğneyerek, kendi yasalarını keyfi yorumlayarak yaptılar.
Ayrıca idamlara onay vermenin bir diğer faktörü de Mecliste, Mendereslerin idamını anıştırarak “3 bizden, 3 sizden” diyerek tam bir kötülük abidesi olarak yaptılar. Onay verenler bizzat bu yanılsamayı bilerek oluşturdular ki, yaptıkları zulme meşruiyet kazandırsınlar.
Ancak bunu başaramadılar. İktidarın bu zalimliği tarihte tescillendi.
Biz ve bizden sonraki kuşakların anlatılarında bu üç fidanın idamı temiz bir sayfa olarak yer aldı, alacak.
Bir anı
İlk okuldan sonra devlet parasız yatılı okul sınavını kazandığım için, Gümüşhane Lisesi pansiyonunda kalıyorum.
Ortaokul 3. sınıf öğrencisiyim.
Günlerden Cumartesi.
Güzel bir bahar havası. Güneş ısıtıyor, gök mavi, tabiat yeni bir doğurganlığını yaşıyor.
Gümüşhane’ye gazeteler sabahın geç saatlerinde gelirdi.
Cumartesi eğitim süresi yarım gündü. Teneffüs oldu. Bahçeye çıktık. Bahçeden dış yola çıkan duvar tarafında sevinç nidaları geliyor. O tarafa yöneldim. 15-20 kişilik bir öğrenci grubu. Çoğu lise öğrencileri. Bunların içinde pansiyon öğrencileri de var.
Ellerinde birkaç gazete, haberi kutluyorlar; eğleniyorlar, horon tutuyorlar, gülüyorlar.
Birisinin elinde tuttuğu Hürriyet gazetesinin “İdam Edildiler” sürmanşetini okuyor ve sırasıyla Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in resimlerini görüyorum. Fidanken kırılan üç gencin.
Bir halsizlik çöküyor üstüme. İnanamıyorum.
Sevinç nidaları eşliğinde “İşte anarşitlerin sonu bu olur”, “Komünistlerin hepsi asılmalı” diyorlar. İdam üzerine kendilerince eğlence kurmuşlar.
O yılların en moda deyimi. Anarşit!
İşte üç anarşit idam edildi. Memleket düzelir artık! Nedir anarşitlerden çektikleri?
kaynağı anarşitlermiş gibi tepki gösterenleri anlayamıyorum. Çocukluk işte, bazı şeylerin farkında olmaya başlamış olsam bile, tanıdığımı sandığım toplumu tanımıyorum ki. Ve en önemlisi devleti tanımıyorum!
Çocukluk işte; “Denizleri asamazlar “diye düşünmüş, kendimi inandırmıştım. İdamlarına karşı olduğum, yaşamalarını istediğim için kendimi inandırmıştım. Öyle istiyordum. Ancak hayatta yaşanılır olanla istenilir olanın yeterince ayırdında değildim. Ben istiyordum ya, öyle yaşanacaktı sanki; Denizler asılmayacaktı.
Kendimi böyle inandırmıştım.
Ne kadar iyimsermişim! Ne devleti ne de toplumu tanıyormuşum!
Haberi kutlayanların suratlarına bakıyorum; acınası ve itici!
İdam edilene karşı olunabilir, ama onun idamı kutlanamaz. Bu nasıl bir anlayış?
Çocuğum işte, nereden bilebilirdim ki bu toplumun bir kısmının geleneğinde ölüm kutlaması yapıldığını. Çocuğum işte nereden bilebilirdim ki devletin de makbul vatandaşlarının olduğunu!
Daha fazla kalmadan geriye, okulun bahçesine döndüm. Zaten 15 dakikalık teneffüs de bitti. Geri kalan iki ders saati boyunca dersle hiç ilgilenmedim. Kulaklarım tıkalı, dilim kilit, yüreğimde sızı; içime akıttığım acımla baş başa kaldım.
Okul hafta sonu tatiline girdi. Öğlen yemeği tatsız tuzsuz. İdamı konuşabileceğim 5-10 arkadaş var. Biliyorum onlar da acı duyuyorlar. Konuşma ihtiyacı duyuyoruz ama konuşamıyoruz. Birkaç cümlelik konuşmalarımız bitiyor. Sonra susuyoruz. Her birimiz acımızı, üzüntümüzü yüklenip bir köşeye çekiliyoruz.
Ve yıllar sonra Puşkin’in “Ama şarap gibidir geçmiş yılların hüznü,
Eskidikçe güçlenir yüreğimde.” (Yaşamın İçinden Puşkin – Veraseyev V. – Etkin Yay. Syf 142) sözünü okuyorum.
Denizlerin idam gününün ve başka bir kısım olayların, yüreğime oturan hüznü ve acısının bir köz gibi yüreğimde yaşayarak güçlenmesinin anlamını daha iyi kavrıyorum.
Geçmişteki kimi olaylar geçmişte kalmıyor. Bugünün içinde geçmiş de var. Ve o geçmişin yapısal dünyası farklı biçimlere bürünerek, bugün de olanca ceberutluğuyla devam ediyor.
Anılarına saygıyla.
TIKLAYIN – Deniz Gezmiş Kimdir?
TIKLAYIN – Denizlerin İdamına Oy Verenler
TIKLAYIN – Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan Kimdir?
(HŞ/EMK)