Dilenciye verdiğin elli kuruş seni krallığından mı eder? Uzanan ve dilenen ele “Allah versin” deme.. Tanrı’ya akıl öğretmeyi bırak, kendi işine bak. Ne mi senin işin?. Tabii ki vermek!.
Kur’an nedir bilir misin?
Bilirim, Allah kelamı diyeceksin. Doğru da..
Kur’an: bilmek, sevmek ve vermektir..
Kur hayatını bunun üzerine, ebedi mutlu ol..
Bilmek olaganüstü güzel bir şey ancak, tek başına yetmez. Bilmeyi “sevmek”le donatmazsa insan noksan kalır. İblis de biliyordu. Sevemedi ve kaybetti. Bilmek sevmekle ebedi nikah yapmazsa gurur, kibir ve ukalalığını tanrılaştırır. O zaman o bilmenin ne kendine, ne hiç kimseye faydası olamaz. Öyleyse bilmek sevmekle ancak kendini bulur ve anlam kazanır.
İnsan bilir ve severse mesele halledilmiştir.. Vermek zorundadır. Çünkü sevmesini bilen bir bilincin vermekten başka bir alternatifi yoktur. İnsanlığın tüm meselesi halledilmiş olmaz mı o vakit?.
“Canlar canını buldum bu canım yağma olsun..”
Bilmenin ve sevmenin son makamının son perdesi bu dizedir.
O zaman ancak Yunus olunur ve yüreği parçalarcasına samimi bir şekilde bu sözler dökülür dudaklardan: “ballar balını buldum kovanım yağma olsun..”
Vermenin yeri ve zamanı, varlığı ve yokluğu olmaz. Şartı ve kuralı da çok anlam taşımaz.
Akıl(bilmek) ile, Yürek(sevmek) buluşur ve ilk eylemini yapar: vermek..
Bu yol ancak en delikanlı böyle yürünür.. Gerisi “kıl u kal” olur ancak..
Bizim hem dinimizde hem Kültürümüzde paylaşmanın yeri ilk sıradır. Baş köşedir..
Markopolo Seyahatnamesinde: “Ben Orta Asya Türkleri’ni veren el, Avrupa derebeylerini alan el gördüm..” der. Ve devam eder: “Onlar çok cömertti. Ne kadar veriyorlarsa o kadar büyüyorlardı. Halbuki Avrupa derebeyleri ne kadar baskı ve zulüm yapıp halktan alıyorlarsa onlar da o kadar büyüyorlardı.
Dede korkut hikayelerinde kahramanlarını hep veren el olmaya teşvik etmiştir. Bu törenin ilk ve vazgeçilmez şartıdır..
Dinimiz bunu “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir,” yorumuyla sunar.. Bu ifade de kelimeler o denli seçilerek yerli yerine konmuştur. Komşu derken Müslüman veya kafir komşu ayrımı yapılmamıştır, yine uzak ve yakın komşu ayrımı da yapılmamıştır.. Bugün iletişim çağında artık en uzaklar bize bir ekran kadar yakındır..
TV ekranında bir Utopya fakiri, bir Pakistan felaketzedesi bizi çok üzüyor ve yardım için harekete geçiriyorsa işte bunun din ve kültür arkaplanı hala canlı duruyor demektir..
Tabii ki aldığımız insanlık terbiyesi de bunu gerektirmektedir..
Töremiz ve dinimiz hala çok canlı ve mükemmel.. Ne güzel değil mi?.
Ve değerlerimize bağlı olarak biz biz olalım insanlığın birleşik kaplar misali olduğunu unutmayalım.. Karşımızdaki insanın kabı boşalırken biz seyredersek, yarın bizin kabımız boşalırken bir başkası seyreder. Sonra da toplum kupkuru çöl kalır..
Sonra da bunun hesabını hiçbir yerde veremeyiz..
Bilin, sevin ve verin.. Hep verin..
Veren el alan elden üstündür..
Verin ve sultan olun..
Bir daha verin sultanlar sultanı olun..
Sultanlar sultanı olmak kolay değil.. demeyin.. zor da değil.. Sultan olmak size vermek kadar yakın..
İnsanlık ancak böyle kurtulacaktır..
Veren el alan elden üstündür..
Verin ve sultan olun..
İnsan olmanın özelliği gerçekten paylaşmaktan geçiyor.. çok önemli bir konuya değindiniz tebrikler..
Ressam Ahmet Osman Öztürk