“Hararet nardadır sacda değildir,
Keramet baştadır taçta değildir .
Her ne arar isen, kendinde ara,
Kudüs’te, Mekke’de Hac’da değildir.”
Hacı Bektaş Veli
Bilgelik; bugünden geleceği düşünmektir, insanın eğitim öğretimine önem vermektir. Varsıl iken yoksulluğu akıldan çıkarmayarak zamanı ve ortamı kollayıp yoksullara iyilik etmektir. İnsanlar arasında ayrıma gitmeyip birlik yolunda usanmadan bitimsiz uğraş vermektir.
Hacı Bektaş Veli, 13.yüzyılda Nişabur’da yaşama gözlerini açtığında Anadolu insanının tinsel güneşi de doğmuştur. İnsanlık ateşi ile yanan yüreği, O’nu Anadolu’da Sulucakarahöyük’e kadar getirmiştir.
Türk halkını birleştirip kaynaştırma ereğiyle gelmiş olup varsıl yoksul ayrımı yapmamış, toplum ve ülke birliğini sağlama yönünde uğraş vermiştir. Dahası, “Kadınlarını okutmayan uluslar yükselemezler.” demekle, eğitimin kadınlara da yönelik olmasını istemiştir.
Sulucakarahöyük, Hacıbektaş hümanizminin merkezi ve devrinin ekin noktası olmuştur. Hacı Bektaş Veli, öğretileriyle topluma yön veren bir halk adamı işlevinde, toplumculuğu ve devrimciliği doğrultusunda; din adamı, reformcu, düşünür, sosyolog, dilci ve gerçek bir Türkçü olma işlevinde bulunmuştur. Özgün düşünceleriyle Anadolu insanının gözünde ve gönlünde yükselip doruklaşmıştır.
O’na göre: “Her şeyin en büyüğü iki şeydir: Bilim ve dayanç(sabır). Bilim ile Hakk’a yol bulunur. Dayanç ile halka varılır. Sevgi ve acıma insanlığın, şehvet ve hiddetse hayvanlığın simgesidir.”
Ulu bilgenin kimi toplumcu tümceleri şöyle: “Kişiler toplumsuz yaşayamazlar. Toplum, kişilerden birinin eksikliğini öteki ile tamamlar. İnsanlar bir araya toplanıp, her biri diğerinin gereksinimlerini karşılayarak birbirlerine yardım etmedikçe kişi tek başına yeteneklerini geliştiremez. İsteklerini gerçekleştiremez. Bunun sonucu olarak kişi, çıkarından çok toplumun çıkarını yeğlemelidir.”
Hoşgörünün, insan değeri bilirliğin, ezilen halkın derdini dert edinmenin uğraşını vermiştir. Güçsüzü korumuş ve yardımda bulunmuştur. Öz varlığını eğitmek ereğiyle bir yıl Çilehane’de acı yaşamı tatmıştır. Kentte oturma yerine köyde yaşamayı yeğlemiştir. Halkına halkın diliyle seslenmiştir. Kucağında ceylan ve aslan gibi iki hayvanı birlikte tutmakla: “Türklerin ceylan örneği suskun, dokunulursa aslan gibi yırtıcı olacağı” düşüncesini yansıtmıştır.
O’nun: “Yolumun dayandığı temel, eline-diline-beline sahip olmaktır. Hırsızlık eden, başkasının namusuna göz diken ve yalan söyleyen, kesin olarak aramızdan kovulmalıdır.” özdeyişi; sayrılara sağlık, gezginlere kılavuz, bilgisizlere ışık ve toplumu yönlendiren aydınlıktır.
Bu yıl da 16-18 Ağustos günlerinde; eskinin Sulucakarahöyük’ünde, şimdinin Hacıbektaş’ında düzenlenen bilim ve kültür etkinlikleriyle anılmaktadır. Anmanın işlevi; düşünce bağnazlığından ve düşün suçluluğundan ötelerde bir özlemi canlı tutmaktır. “Yaratılmışların içinde insandan ulusu yoktur. İnsan, bilimin-erdemin simgesi ve özcesi her şeydir.” diyen Hacı Bektaş Veli, günümüzü de aydınlatmıyor mu?
O ulu bilgenin yedi yüzyıl öncesinden türküleşen soluğunu duymamız gerekir. Yine onun sözcükleriyle: “Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu! ” Yeri aydınlık olsun.
*
Elinize yüreğinize sağlık ÖĞRETMENIM çok güzeldi.
Kısaca: ”İnsan, en mükemmel ve en ulu varlıktır.” Diyen Hacı Bektaş Veli’nin dediği gibi düşüncenin karanlığına ışık tutan size selam olsun.
Ulu bilge de; IŞIKLAR İÇİNDE UYUSUN.