Biyoloji insandaki duyu organlarını beşe ayırır.Bir bebek annesini elbet gözleri ile görür.Hasta yatağındaki bir dostumuzun elini tutarken elbet amacımız dokunarak ona destek olmaktır yada aniden burnumuza gelen bir koku bizi on yıl önce ki bir sevdamıza saniyeler içinde götürür ve getirir.Elbette bunları beş duyu organımızla yani göz…burun.dil..deri…gözlerimizle yaparız.
Ancak başka bir kent yada ülkede yaşayan kardeşin hafif de olsa atlattığı bir trafik kazasını yada çocuğu ameliyata alınan bir dostun o sırada akıttığı gözyaşlarını…başka bir kentte yaşayan sevgilinin hastalanıp ateşler içinde kıvranışını..yada gece aniden uykusunda ateşlenen bir bebeğin annesinin bunu hissedip hemen uyanmasını hangi duyu organı belirler sizce.
Mesela bir resme bakıp sadece gördüklerimiz midir o resmin tamamı.Resimde gördüklerimizin bizde uyandırdığı coşku yada kaygıyı da gözlerimizle mi algılarız.Yoksa gördüklerimizin tetiklediği duygularımızı hisseden başka bir organımız mı vardır acaba biyolojinin hala bilmediği…Kaç duyumuz var gerçekte diye bilgi çağımızın genç bir sürrealist ressamı olan Vahap Aydoğan’ın çizdiği resimleri incelerken bir kez daha düşünüyorum.Ressamın resimleri cidden “Sen KADINSIN KADIN KAL herşeye rağmen çok güzel insansın ama güzel kal” diye bir şarkı söylüyor.Ama kim bu şarkıyı duyabiliyor …kulaklarım mı duyuyor o zaman herkes duyabilirdi ….Eeee o zaman ben bu şarkıyı nasıl duyuyorum….Vahap Aydoğan’ın tablolarında yasaklar acılar ve duvarlar içinde olan KADINLAR görüyorum.Bunu ressamın tablolarına bakan herkes görebilir.Ancak “Güneşim” isimli tablosunda eriyen ve sarı ışık saçan kadının ….güftesini yüreğinin bestesini ruhunun yaptığı şarkıyı hüzünlü ama mutlu … o naif şarkıyı kimler duyabilir…HİSSEDENLER mi?
Aynı ressamın “Bilinçaltı…yasaklar ve düşünce hürriyeti” diye not düştüğü tablosunda …tam bir sürrealist sanatçı gibi insanın bilinçaltı tarlasına ekilen tohumların filizlendiğinde nasıl dış dünyanın YASAK GÜNAH ve AYIPLARIYLA budanıp …sözümona sosyalleşen bir yaratığa dönüştüğünü sanatla biraz ilgilenen mutlaka anlar.Ancak tabloda kullandığı bir tür çuval bezinin arkasında kalmış bir kadının …evliliğinde kalsa hergün eşinin yalanları …sevgisizliği ve aşağılayıcı duygusal şiddeti ile eriyip yok olmaktan korkarken bir yandan da …boşanıp çocukları ile yaşasa erkek egemen toplumun YAZISIZ yasaları ile başetmenin korkusunu kimler derinliklerinde ki bir hisle hissedebilir o resme bakarken.Sadece aynı şeyleri yaşayan insanlar mı sizce.Yoksa zihnindeki insanı insana insansızlaştıran adeta donmuş buzlar gibi tüm kalıpları kıran herkes mi…bu resimlerine bakıp hissedebilir….yada sevgili Vahap Aydoğan’ ın “Öze dönüş” isimli tablosunda kadın….. kırmızı pelerinli çocuk ve DNA sarmalını görenler bir insanın ÇOCUKLUĞUNUN SAF VE SAMİMİYETİYLE BİÇİMLENEN tüm hücrelerinin dolayısı ile tüm DNA sının…. insanın tufanlarla dolu dünyada kendisine adeta bir kurtarıcı gemi gibi NUH’un gemisi olduğunu kimler görüp… o gemide olduğuna sevinebilir… yada “İnsanın o kurtarıcı gemisinde olmadığı için …kendisinin de bir mamul madde haline getirildiği bu kapitalist düzende büyürken ÖZÜNDEN ve ÖZGÜRLÜĞÜNDEN fark etmeden satılarak uzaklaştığını. süperegosunun biraz sesini kısıp..id ‘ine biraz anlayışla yaklaşınca özünün acı çığlıklarını sanatçılar duyar ” gibi bir yorumu resim severler yapabilir.Ancak aynı resimde ki kadının herşeyin farkında olup …yani özüyle özleşmiş ve rüyalarında gördüklerinin bilinçaltı tarlasına ekilen tohumlardan çıkan filizler olduğunu… tüm bu filizlerinin hiç SORGULANMADAN budanmasından korktuğundan,ÖZÜNE TUTSAK değil de ÖZÜNDEN ÖZGÜR bir kadın olarak yaşamasının,kendi varlığına karşı bir zulüm olduğundan…özgürlüğün isyanıyla… barışı uzlaştırmanın coşkusuyla kimler dans ettiğini görebilir ki o resimde …gözlerimizle olsaydı herkes görebilirdi dimi
HİSSETMEK İNSANIN EN MUHTEŞEM DUYUSUDUR bana göre.Bu duyumuz bilinçaltında ki düşüncelerimizi özgürleştirdikçe iyileştirdikçe gelişecek kanımca.
Ayrıca.. adı bence “İnsanlık” olan bu duyumuz… hukukun güce göre şekillenen YASAKLARINDAN… toplumun erkeği başkomutan yapan AYIPLARINDAN ve yine dinlerin ….bazı şekilci olan ve hatta insanı kendisine bile yabancılaştıran TANRISAL DAMGALI BEŞERİ GÜNAHLARINDAN… özgürleştirmiş olan her insanda vardır….Sanırım insan kendi DNA sındaki……kendini evrende özgürleştirip ARAF tan kurtaracak olan tüm kozmik bilgiye ….. bu bilginin patika yolu olan bilinçaltını serbest bırakırsa ve onunla tanışırsa ve onunla uzlaşıp ondaki TUTSAK İNSANIN açtığı yaraları iyileştirirse ulaşacak…
Genç sürrealist ressam Vahap AYDOĞAN’a sevgiyle
hocam yazılarınızı beğenerek okuyorum gerçekten çok iyi bir yazarsınız teşekkür ederim . İnstagramdan size takip isteği atıyorum . özgür karaman