Geceyi düş görerek geçirdi. Gözleri kan çanağı oldu. Duyuları duyarsızlaştı. Köy kahvesinde çayını içmeden kalktı. Gözlerin kendine çevrilmesinden irkildi. Yüzü sarardı ve yağmura rağmen dışarı çıktı.
Yolda sallanarak yürümeye başladığında dalgaların sesi kulağında öttü. Kayalara çarpan su kütlesinin dışarıya fırlattığı damlalar üzerini ıslattı. Arkasından gelen iki kişinin göz hapsinde tedirgin oldu. Korkaklık onun için sanki korumaydı. Köy evine kadar kaçmayı düşündü. Korkmayı ve de kaçmayı neden aklına getirdiğini düşünemedi.
Birini mi arıyorsun, niçin bu yoldasın? Sorularına muhatap oldu.
Kimseyi aramıyorum, okul başladı, tatil gününde köyleri gezmek istedim.
Seni birine benzettik.
Her insanın benzeri vardır. Buyurun kimliğim. Yüksek okulda okuyorum.
Bizimle geleceksin, dediler. İtiraz etmişse de dinlemediler. İlçeye karakola döndüler. Kahvenin önünden geçerken av köpeği gibi, dışarı çıkıp ona laf attılar. Karakola kadar ay doğdu, pırıldayan ay ışığı kum taneciklerinin parlamasına neden oluyordu. Yol kenarları kır çiçekleriyle süslüydü. Kır çiçekleri arasında büyüyen meyve fidanları güzel görüntüler oluşturuyordu.
Sabahtan beri bir şey yememişti. Yalpalayan kayık gibi sendeledi. Elleri titredi. Aklından neler geçti. Yanındaki suratsız, iki insansılara söz geçiremedi. Yarın derste olmam gerekiyor, geçer not alamazsam devre kaybederim diye. Niçin götürüldüğüne bir türlü cevap alamadı.
Umudu tükenmişti ki, karakoldan içeri girdiler. İçerde hır gürün tavan yaptığı nerde ise kıyametin kopacağı anı yaşıyordu. Dehşet içinde kaldı, düşünce sistemi kilitlendi. Sele kapılmış gibi, vadiyi geçti ve deryaya yaklaştı. En son, köprü altında dallara takıldı. Okulu geldi aklına sırası mıydı? Dallar arasında boğulabilirim dedi. Kenara atıldı ve ağaç köklerine tutundu. Tarlaya çıktı, hayallerinin gerçek olduğunu düşündü. Tepeye çıkarken kim olduğu sorusuyla karşılaştı. Evinin kapısını çekip çıktı.
Meyve bahçesine girdi. Çeşitli meyvelerden birer tane aldı. Derdini hâkime anlatırsın sesleri duydu. Bayılacak gibi oldu. Bırakın gideyim, yarın okulda olmalıyım dedi. Sesi zor duyuldu. Hizmetli bir tas çorba getirdi, bir parça ekmekle yedi. Ağlamak istedi, sesi çıkmadı, gözlerinden yaşlar aktı. Yarım saat sonra zırhlı bir araç ile vilayete götürüldü.
Kuş sesleri duydu. Yavrusunu çağıran anaya aitti, ötmeye çalışan. Anası geldi gözünün önüne her şeyi anlattı. Ana ne diyeceğini şaşırdı. Ne yaptığımı söylemiyorlar. Tatil günü arkadaşın köyüne gidiyordum. Herkes öcü gibi bakıyordu. Bu mu? Diye gösteriyorlardı.
Vilayette üç gün sonra sorguya çekilmeden, “Pardon” diye dışarı aldılar. Sararmış adeta kendinden geçmişti. Sorgu adasına getirildi ve benzerini görünce şaşırdı. Bunun için buradasın dediler. Öğrencinin ağzı açık kaldı, saç yapısı, suratı ve vücut ölçüleri, özdeş ikiz gibiydi. İlçede bir ay önce öldürülen kadının failini eşkaliyle aynen örtüştüğü için, buradaydı. İlçenin bir köyüne çıkan öğrenciyi katil sanmışlardı.
Öğrenci için, gereken yapıldı ama zor günler geçirdi. Yüzü gözü düzeldi. Fakat okulunu başka bir ile nakletti. Ev arkadaşı duruma çok üzüldü. Fakat onu haklı buldu. Hem kahvede çalışıp hem de okuyacaktı. Kazandığı parayla sevdiğine hediye alacaktı. Sevdiği kızdan, annesi de hoşlanmıştı. Mühendis olduğu gün istetecekti ve büyük vilayetlerden birine göç edecekti.
Nedenini bilmediği bir olay bir yılına mal olmuştu. Çok üzüldü ama dinleyen olmadı.
Çağlayan suyun, akarına daldı gitti. Geri dönmeyi düşünemedi. Çağlayandan yukarı çıkmak, alabalık gibi güçlü ve azimli olmak gerek dedi.
Bir düş ve bir hayal karışıklığında kendini toparlayamadı.
Hasan TANRIVERDİ