Bilgisayar mühendisi Tolga 25 yaşındaydı. Askerden dönüşünde iş bulmakta zorlanmamıştı. Daha önce hem stajını yaptığı, hem de ilk işe başladığı şirkette, yeniden işbaşı yapmıştı.
Vardiyalı çalıştığı bir akşam bilgisayarında çalışıyor görünmekteydi. Oysa Adana’dan henüz yüzünü bile görmediği bir genç kızla, iki aydır yazışmaktaydı.
“Merhaba Nergis? Nasılsın?”
“Merhaba Tolga. Nasıl olacağım, bu günüm de sana hasret geçti.”
“Az kaldı çiçeğim, az kaldı. 6 ay dolmadan izin alamam. Biliyorsun daha yeni askerden geldim. Ben de seni özlüyorum. Ama biliyorsun bu benim işim…”
Tolga ekrana doğru eğilerek genç kızın profil fotoğrafına daha dikkatli baktı. Bir şey dikkatini çekmişti:
“Nergis…”
“Söyle Tolga?”
“Sen profil fotonu değiştirmişsin? Neden?”
“Canım öyle istedi aşkım…”
“Bu fotoğrafta ki, hangisi sensin? Tam seçemedim de…”
“Hadi tahmin et. Üç hakkın var. Bilemezsen yarın buraya geleceksin. Tamam mı?”
Önce itiraz etse de genç kız ısrar etmekteydi. Yalan söylemesini beceremeyen Tolga’nın aklından bir sürü tilkiler cirit atmaktaydı.
“Acaba doktordan rapor mu alsam? Ya anneme ne bahane söylerim ki? Neyse ona, beni şirket gönderdi derim. Asıl müdüre ne derim?”
“Amann, neyse ne!.. Olmazsa, ona da halamın cenazesi var, derim.”
“Heyyy….Alooo!”
“Tolgaaa… Neden yazmıyorsun?”
“Tolgaaa… Orada mısın?”
” Yaa, bana niçin yanıt vermiyorsun..?”
“Peki, ben de çıkıyorum.”
Tolga son anda ekrandaki yazıları gördü. Parmakları dolu dizgin, klavyenin harflerinde koştururken, halâ bahanelerini düşünüyordu.
“Dur…dur…sakın gitme aşkım…”
Gitmişti..!
Tolga sanalda yazıştığı genç kıza aşık olmuştu. Aşık olduğu kız küstüğünde onu yokluğu ile bir kaç gün cezalandırmaktaydı. Ne kadar yazsa da kız çevrim-dışı olmuştu.
Ekranda yoktu artık..!
“Tüh ya! Şimdi beni yine yanlış anladı. Başka kızlarla yazıştığımı sanacak. Hay Allah! Yapma şunu bana Nergis’im yapma!”
Elleriyle saçlarını dağıtıp durdu. Ekrana bir süre boş boş bakıp durdu. Daha sonra derin bir soluk aldı ve genç kızın fotoğrafını ekrana getirdi.
Sarı dalgalı saçları, ela gözlere uzun uzun baktı. Kırmızı ruj sürülmüş dolgun dudaklarda bakışları donup kalmıştı.
Çoğu geceler düşlerini süsleyen o kışkırtıcı dudakları nasıl öptüğünü imgeler imgelemez kasıkları yanmaya başlamıştı bile…
Hele gecenin bir yarılarında aralarında geçen o fısıltılı telefon görüşmelerini anımsayınca yüzü ısınmaya başlamıştı. Nerede olduğunu bir an unuttuğunu fark eder etmez, sandalyesinden fırladı.
Birkaç metre ötede çalışmakta olan mesai arkadaşları onun bu ani kalkışına garipseyerek baktılar.
Genç adam durumundan rahatsız olmuştu.
Ayrıca az önceki uyanan şehvetinden de utanmıştı.
Lavobaların olduğu yere doğru adımlarını hızlandırdı.
İnsan ya tuvaletteyken, ya da kaçarken aklı başına gelir ya Tolga’ da genç kızın isimsiz arayışlarının sebebini düşünmeye başladı. Niçindi bu gizemi? O istediği zaman görüşebiliyor, ama genç adam istediğinde arayacağı bir numara yoktu.
“Neden? Bunu bana neden yapıyorsun Nergis? Niçin bu ceza?”
Yüksek sesle düşündüğünün farkında değildi. Yanındaki pisivuarda işemekte olan vardiya amiri gülerek;
“Hayırdır Tolga bey? Seni hangi güzel üzüyor böyle?”
Vardiya amirinin takılması üzerine yüzü yine kızarmıştı genç adamın. Yanıt veremedi. İşemesini bitirir bitirmez doğru lavobaya yöneldi. Ellerini yüzünü yıkarken kararını da vermişti. Pantolonunun arka cebimden çıkarttığı ata yadigarı kemikten tarağını çıkartıp saçlarını taramaya başladı. Aynadaki yüzüne bakarken de düşünmeye başladı.
Evet, bu böyle olmayacaktı. Daha önce cesaret edemediği şeyi uygulatacaktı. Aşık olduğu Nergis’inin telefonunu IP adresinden bulacaktı. Onu arayacaktı. Ve yarın sabah erkenden otogarın yolunu tutacaktı.
Aynadaki silüeti hoşuna gitmişti. Tarağı musluğu açarak yıkadı. Son kez saçını yana doğru tarayıp eliyle düzeltti. Gülümsedi. Göğsünü gerdi. Omuzlarını dikleştirip yüksek sesle konuştu:
“En kötü karar, kararsızlıktan iyidir.”
Kararını verir vermez, derin bir nefes almıştı. İçinden bir oh çekip çalışma alanına doğru adımlarını yöneltti.
Devam edecek
Emine Pişiren / Kocaeli