Güneş obayı ısıtırken, komşumuzun iki kızı da ineğini, bahçede otlatacaklardı.
Anne, tere yağlı ekmek dilimlerini kızlara verir ve yerinizden ayrılmayın, diye sıkı tembih ederdi. İneğin zil sesini duyan “benekli kuzu” da o esnada gelirdi. Kızların küçüğü, yağlı ekmeğini benekli kuzuya yedirirdi.
Büyüğü Sevgi sekiz, küçüğü Nazlı ise beş yaşındaydı. Nazlı ekmeği yedirdikten sonra kuzusunu severdi. Evden biri çıksa, ıslık sesini duyan, benekli kuzu, çayıra girip kaybolurdu.
İneklerin bahçeye çıkması ve benekli kuzunun Nazlı’ya gelmesi bir olurdu. Nazlı benekli kuzuyla oynar, ekmeğini yedirirdi. Benekli kuzu, ıslık sesini duyunca, çayırdan kaçardı. Hemen her gün bu olay tekrarlanıyordu.
Kuzunun kayboluşuna ağlayan Nazlı şimdi alışmıştı. Alışmıştı ama kuzusuna ekmeği yedirirken bir daha gitmek yok. Seni eve götüreceğim, diyordu. Ablası da katılıyor, benekli kuzuyu seni bir daha bırakmayacağız, diyerek seviyorlardı.
Bahçenin alt tarafından ses geldiğinde, kuzunun kaçarak cevap vermesine, akıl erdiremiyorlardı. Bir gün sonra kızların, ağabeyi çayır biçiyor ve anne de kesilen çayırı kuruması için seriyordu. Kızlar kuzudan bahsetmiyorlardı. Çünkü kızlar, benekli kuzunun, anne ve ağabeyinden, korktuğunu biliyorlardı.
Kuzuya ıslık çalanın kim olduğuna karar veremiyorlardı. Kuzu çayıra daldığında kızlar, kalkıp bahçenin alt kısmına bakıyorlar ama hiç kimseyi göremiyorlardı.
Kızların akıl erdiremedikleri bir konu da ekmekle bahçeye indiğinde, benekli kuzunun nasıl haberi olduğuydu. Kuzunun ineğin zil sesini duyduğunu yine düşünemiyorlardı.
Ağabeyi bugün yorgun değildi. Buna rağmen, çayırı kesip bitireceğine gözü kesmiyordu.
İbrahim’in çayır biçtiğini görünce bahçeye doğru yürüdük. Yaklaştığımızda elindeki tırpanı çayıra doğru, gelişi güzel salladığını gördük. Aynı anda, kızların canhıraş bağırmalarından irkildik. Bağırmanın etkisiyle komşular da bahçede ne oluyor diye, dışarıya çıktılar.
İbrahim annesine seslendi. Kazma ve kürek istedi. Annesi getirdi ve hemen çayırın boşluğunu eşti ve kestiği hayvanı oraya gömdü. Kızların ağlaması yeri göğü tutuyordu. Obadakiler de olayın mahiyetini anlamaya çalıştılar.
Anne kızların yanına gitti ve onları teskin etmeye çalıştı. Kızları; ıslığı duyduğu anda kaçsaydı, ağabeyim yetişemezdi. İbrahim hala heyecanlıydı. Ne dediğini bilmiyordu. Kızların ekmekleriyle besledikleri benekli kuzuları, esasında domuzun yavrusuydu. Ana domuz, yavrusunu bahçenin sınırına kadar getiriyor ve tehlikeyi sezdiğinde, ıslık çalıp geri gel komutunu veriyordu.
Domuz yavrusunu fark ettiğimde arkadan yaklaştım. Tırpanı iki kez savurdum. İkincide yavrunun boğazını kestim. Kızların bu kadar tepki göstereceklerini bilsem kesmez, kovardım, dedi.
Annesi kızları susturamadı. Ana domuz da her sabah ineklerin zil seslerini duyunca ıslığını çalmaya devam etti. Ağabeyi, kardeşlerini kucağına aldı ve gerçekten üzgünüm, dedi.
Onlara bir benekli kuzu getireceğine söz verdi. Yalnız domuz yavrusunu yakalamak kolay değildi. Yakalasa da eve kadar getirmek, çok zordur, dedi.
O günden sonra kızların neşesi kaçmış ve hiçbir oyuncağı kabul etmemişlerdi.
Hasan TANRIVERDİ