Ben o adamları tanıyorum. İki dünyalıdır o adamlar; “öte taraf”ı gözetirler, vicdanları “haram”a karşı duyarlıdır, ellerini her şeye uzatmazlar.
Ben o adamları tanıyorum. Siz bir zamanlar Paşaların silahlarına yaslanıp gencecik kızların hayallerini yıkarken, o adamlar gecelerini uykusuz geçiriyorlar, uzak ülkelerde, hiç bilinmedik şehirlerde körpe dimağlar için ümit adacıkları inşa ediyorlardı.
Ben o adamları biliyorum. Siz arkanıza yaslanıp yumuşak koltuklarda militarist brifingler dinlerken, o adamlar ezilen halkın yanı başında terliyorlardı. Siz darbeye, zulme, işkenceye en azından ses çıkarmazken, onlar gözyaşı döken mazlumların yanındaydı, acı çeken sahipsizlerin tarafında duruyordu. İftiraya uğramış bir masumun doğru haberi için günlerce nefes tüketiyorlardı.
Ben o adamları seviyorum. Hepten hatasız oldukları için değil. Asla yanlış yapmazlar diye de değil. Hataları sevaplarıyla, eksikleri kusurlarıyla bir “dava” sahibi oldukları için. Yüreklerindeki secde özlemine, gözlerindeki şefkat pırıltısına şahit olduğum için biliyorum ki; sizde olmayanlar onlarda var. Sizde olmayanların sizde olmayışının eksikliğini bile hissedemeyecek kadar yoksul oluşunuza sizin adınıza üzülen de onlar…
Ben o adamları tanıyorum. Ne olursa olsun “mümin“dirler. İnanırlar. Her daim görüldüklerini bilirler.
Hesaba çekilecekleri gerçeğini her gün en az kırk kez seccadeye kazırlar. İki dünyalıdır o adamlar; “öte taraf“ı gözetirler, vicdanları “haram“a karşı duyarlıdır, ellerini her şeye uzatmazlar.
Sizin gibi bu dünyadan başka dünyaları yok değildir. Yalan yanlış haberlerle konu komşuya rezil ettiğiniz, itibarını bir manşetle elinden alıp intihara götürdüğünüz onlarca insanın cesetleri üzerinde keyif kurmadılar, kurmazlar. Hesaplarını öte dünyaya göre yaparlar.
Ben o adamların eşlerini ve çocuklarını da tanıyorum. Kıl payı önlenmiş “kafes“lerin “balyoz“lardan biri oluverseydi şayet, kocalarının ve babalarının gece yarısı evinden alınacağını, meçhule götürüleceğini bal gibi bilirler. Hep bu ihtimalle yaşarlar. Ama isyan etmezler, tevekkül ehlidirler.
Sabrederler. Sizin gibi ona buna etiket yapıştırmaya kalkmazlar. Dişlerini sıkarlar. Bunun dünyanın sonu olmadığını bilirler. Dünyanın sonu olsa da, dünyanın sonundan sonrasından ümit beslerler. İşin ucunda ölüm de olsa bir ahret vardır, bir hesap günü vardır; sımsıkı inanırlar.
Ben o adamları tanıyorum. Sizin başından beri yok saydığınız, küçümsediğiniz “çizgi“leri vardır. Haram-helal diye kaygılanırlar. Kul hakkına girmekten ölesiye korkarlar. Kendileri gibi inananların kendi isimleri üzerinden rezil edilmelerine razı olmazlar.
Ben o adamları biliyorum. Yargılanmaktan korkmazlar. Yargılanmaktan utanmazlar. Mahkemede ifade vermeyi rezillik saymazlar. Yargıçlara itimatları, sizin para ve nüfuzunuza güveninizden daha fazladır.
Ben o adamları tanıyorum. Yazılı yasalardan değil Allah’tan korkarlar. Sizin en gelişmiş ceza kanunlarında bile göremeyeceğiniz yazılmamış kanunları vardır. “Namus” kaygısı gecelerini gündüzlerini kuşatmıştır. Gizli kameralara göre değildir dürüstlükleri; her daim bilen ve gören Rablerine ayarlıdır yürekleri.
Ben o adamları tanıyorum. Kâbe kadar saygın imanlarına, dağ gibi kocaman müslümanlıklarına güveniyorum. Siz insanları örtülü-örtüsüz diye fişlerken, namaz kılıyor/oruç tutuyor diye dışlarken onlar varoşlarda, köylerde, sokaklarda, meydanlarda aç, yoksul ve çıplakları arıyorlardı. Yüreklerinde merhamet diye bir çınar büyütmüştür o adamlar. Sizin güldüklerinize ağlarlar; sizin ardı sıra koştuklarınızı ellerinin tersiyle iterler. Sizin hiç tanış olmadığınız içli sevdaları, buruk hatıraları vardır. Acı çekmeyi iyi bilirler. Ezilmişliği çok iyi anlarlar.
Siz de o adamları iyi tanıyın. Siz yeri geldiğinde, fırsat çıktığında, fişleyen ve dışlayanlarla birlikte iktidar konforunun tadını çıkarırken, insanları inanıp inanmadığına bakarak ayırmayı kendi inançlarına ihanet olarak bildi o adamlar. Kadınları örtülü-örtüsüz diye ayırmayı bir an bile akıllarından geçirmeyi en büyük utanç saydılar.
Ben o adamları tanıyorum. Bir fakirin evine taze ekmek gittiğinde yüzlerindeki sevinç ateşini defalarca gördüm. Siz bu tür sevinçleri bilmiyorsanız, elden ne gelir. Ben o adamların sahipsiz bir hastanın sancıları dindiğinde içten içe nasıl bayram ettiklerine çok şahit oldum. Sizin böyle bir bayramınız yoksa ben ne edeyim!
Ben o adamlara güveniyorum. Sizi aklayan davalarda aramazlar aklıklarını… Sizin bilmediğiniz mahkemelerde hesap vermeye hazırlanırlar. Sizin aklamanızla ak olmayacaklar ki sizin karalamanızla karalansınlar.
Ben o adamları tanıyorum. O adamların bir yetimin yüzünde utangaç bir tebessüm belirdiğinde gözlerinin içinde beliren o tarifsiz parıltıyı çok sık gördüm.
Siz o parıltıyı kendi gözlerinizin içinde bile görmemiş olabilirsiniz…
O parıltıyı hiç görmediğiniz için, şimdi bir üfürükle söndürebileceğinizi sanıyorsunuz ‘deniz fenerleri’ni…
Hadi işinize…