Siz, zeytin ağacını
Sadece sofralarda,
Sadece yemeklerde,
Lezzetin kıralı mı zannediyorsunuz?
Gündüzün kavurucu sıcaklığında
Ona doğru koşup
Gölgesinde otururdum.
Hafif meltemi vururken yüzüme
Sevda hayalleri kurardım.
Gece olunca gel gel der bana!
Ah! O hilalin en keskin haliyle
Selam duruşu var ya
Nasıl titretirdi
Beynimi kemiren hatıralarımı…
Düşen bombaları,
Yakılan ağıtları,
Kırmızıya boğulan renkleri,
Mezar taşlarını…
Zeytin ağacı benim
Sığınağımdı,
Dert ortağımdı.
Bunca acıların, çilenin sonunda
Zaferden sonra
Yine senin gölgene koşmuştum.
Çünkü bu topraklar
Nice hainlerle mücadele eden kahramanların
Şahit olduğu yerlerdir.
Ben bir zeytin ağacıyım,
Özümde şehitlerimin kanı vardır;
Dallarım uzanırken maviye
Gök bayrak olurum.
Kınalı parmaklı kızların
Eli yapraklarıma değende
Derin sevdalara dalarım.
Çağırır beni, Ayşe’m, Fatma’m, Zeynep’im.
Dedem gölgende dinlenirken
Alın teri damlar dibime.
Yaslandığı gövdesi zeytin ağacı değildir elbet
Memlekettir memleket.
Yiğidin biri savaşırken Sakarya’da,
Yavuklusu zeytin yollamıştı ona;
Efkar dağları basınca,
“Zeytin gözlüm” türküsünü söylemiştin bana.
Ben bir Zeytin Ağacıyım,
Sakın kesme!
Yusuf Yılmaz