Halk oylaması bitti. Oylama bitince belirsizlikleri teker teker ortadan kaldıracak ve önümüzün açılacağı bir dönem bekliyorduk.
İster “evet” çok yüksek çıksın, ister “hayır” yüksek çıksın hava daha netleşecek ve çözüm bekleyen sorunların hangi yolla çözeceğimize dair bir kararlılık oluşacaktı.
Öyle olmadı.
İktidar zayıflayarak ama daha çok yetkiler alarak halk oylamasından çıktı. Bir büyük belirsizlik çukuru daha oluştu.
Hakarete uğramış, ötekileştirilmiş toplum kesimleri halk oylamasında, haksızlığa uğradığı ve oylarının sandığa yansımadığı konusunda, kesin bir yargıya sahiptir.
Toplum sivil itaatsizlik hakkını kullanmak istiyor. Lakin iç barış yeterince güçlü olmadığından, her eylemin içine dış güçlerin sızması ve provokasyonların toplumsal barışı daha da bozmasından korkuluyor.
İktidarın, emperyalizm ile bütünleşme eğilimlerinin, her ciddi olayda tekrar karşımıza çıkıyor olması; iktidara güvensizliği artırırken, gelişen muhalefeti dış güçlerin yönlendirmesinden çekinerek, sivil itaatsizlik hakkı da kullanılamamış oluyor.
Esas belirsizlik buradadır.
Meclisteki partilerin yükselen ülke sorunlarını çözmek bir yana daha artırması riski önümüzde duruyor.
Belirsizliklerin artarak çoğalması, sorunların çoğalması, radikal çözümler gerektiriyor. Çözüm bekleyen sorunlar biriktikçe, huzursuzluk artıyor.
Huzursuzluğun çoğaldığı yerde, PKK provokasyonlarının devreye girmesi olasıdır. Biz sivil itaatsizlik hakkımızı kullanalım derken, dış güçlerin provokasyonuna gelebiliriz.
İktidara düşen görev; ayrıştırıcı söylemlerden kaçınması gerekir. Televizyonlarda, iktidar sözcülerinin ve yandaş gazetecilerin, karşılarında provokasyona gelecek çok büyük bir kitlenin olduğunu bilerek, bir dil kullanmaları zorunludur.
Muhalefet eden kitlenin ise, provokasyon ve dış güçlerin organize ettiği eylemlerde yer almaması gerekir.
Provokasyonlara çok açık bir hale gelen her iki cephenin de ülke yaralarından hareketle söylem geliştirmeleri hepimizin yararınadır.
Provokasyonlara açık bir hale geldiğimizi unutmadan hareket etmememiz, hepimizin yararınadır.
Genç işsizliğin %24’lerde olduğunu düşünürsek, bir kıvılcım samanlığın tümden yanmasına sebep olabilir.
Çözüm bekleyen birinci Acil sorun genç işsizliğin azaltılmasıdır.
Bunun için gerekirse karşılıksız para basıp, genç işsizlere işsizlik ücreti verilebilir. Daha sonra ekonomi düzlüğe çıkınca basılan bu karşılıksız paralar belirli bir faiz ile geri toplanabilir.
Bu memleket bizim. Elimizden giderse bir daha geri alamayız.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com