Dijital dünyanın, hayatın her alanını yeniden tasarımladığı bir dönemde, sosyal paylaşım ağları, bireylere dijital ortamda yeni bir kimlik oluşturarak, sanal topluluklar, sanal hayatlar kurmaya olanak sağlarken, medyanın gençlerin hayatları ve gelişimleri üzerinde olumlu veya olumsuz etkileri olmaktadır. Belgin Turan uzun, yorucu, aynı zamanda insanın mutluluğu ve değişimini de içeren yolda hayatlara dokunuyor. İnsan psikolojisi yolculuğunda Belgin Turan…
Belgin Turan kimdir? İnsan psikolojisi farklı bir alan, özele, duygulara dokunuyor. Neden bu alanı seçtiniz?
-Merhabalar, öncelikle şunu söylemek isterim. Sizin de birçok güzel projede yer aldığınızı biliyorum. Yürüdüğümüz, bazen koştuğumuz, yorulduğumuz yol, emek, sabır istiyor. Tabi severek yapınca da lezzetine doyum olmuyor. Tabi öncesinde işin eğitim kısmını tamamlamak gerekiyordu. Ankara Üniversitesinde “Aile Danışmanlığı” üzerine yüksek lisans yaparak bu yolculuğu birçok terapi eğitimi alarak ve halen eğitim alıp, eğitim vererek devam etmeye gayret gösteriyorum.
Bu alanı seçmek ise aslında tesadüf değildi. Kendimi bildim bileli, hayatı, kendimi, insanları sorguladım, durdum. Çocukluğumdan beri insanlara bakar ve hep şunu içimden geçirirdim.
Acaba insanlar daha mutlu nasıl olurlar? Acaba mevcut koşullarda hayatlarını nasıl güzelleştirebilirler?
-Kendilerine ve başkalarına yaşamı nasıl daha kolaylaştırabilirler? Mevcut kaynaklarını etkili bir şekilde nasıl kullanabilirler. Çünkü şöyle düşünüyordum. Diyelim ki, belli bir geliri var. Parayı yönetemeyip aile içinde tartışan, sürekli kavga eden kişiler, ne olsa daha farklı davranırlardı, ya da çiftler birbirinin değerini bilmediklerinde, bu ve buna benzer pek çok sorunu ve çözüm yollarını zihnimden geçirirdim. Çünkü aile içinde yaşanan sorunların, çocuklara yansıyan kısmı beni üzerdi. Meslek lisesini “Çocuk Gelişimi ve Eğitimi” bölümünde bitirdiğim için o zamanda eğitim psikolojisi, psikoloji çok ilgimi çekmişti. Çocuk ve ergen aklımla, okuduğum bilgilerle, kendimce birtakım tespitler yapıyordum. Bu alana hizmet etmeyi çok seviyorum çünkü Oscar Wilde bakın ne güzel söylemiş; Aile yaşamının güzelliği, hiçbir yerde yoktur, der.
Genelde psikoloji ağırlıklı alanlarda şu soru sorulur? Kişinin nasıl bir çocukluk geçirdiği, bilinen bir sorudur. Peki siz çocukluğunuza dair neler söylemek istersiniz? O günden bugüne neler değişti sizce?
-O günden bugüne tabi ki birçok şey değişti. Yaz tatillerimi hatırlıyorum da denize gitmezdik/ gidemezdik. En güzel yaz tatillerimi meğer o zaman yaşamışım.
Eşyalarımı hazırlar. İkiz dayılarımdan birinin, beni gelip motorla almasını ve bağa gitmeyi ne büyük bir coşkuyla beklerdim. Allah’ım o ne büyük bir heyecandı. Sonra ki senelerde Paris’e gittiğimde bile bu kadar heyecanlanmamıştım. Çünkü bağda sadece kendim, doğa, sevdiğim insanlar, lezzetli, tadına vararak yediğimiz yemekler, dalından kopardığım yemişler vardı. Hele ikindiden sonra akşam yemeğinin hazırlanma merasimi, dama büyük bir zevkle taşıdığım sofra, ekmek, ayran, sehen yani tabak ninem öyle diyordu tabağa, kaşıkları yere serdiğim büyükçe kilimin üzerindeki sofraya özenle yerleştirirdim.
Tabi, herkes dama kurulan tahtlarda uyuduğu için döşekler, yastıklar dama götürülürdü. Bunu da zevkle yapardık. Yani bağın önemli etkinliklerinden biriydi
En çok da yemekler yenilip çay içildikten sonra yatağıma uzanır, yıldızları seyretmeye bayılırdım. İşte en büyük zenginlik buydu. Parasız, pulsuz sınırsızca yıldızları seyret, yıldızlar sana, sen yıldızlara yakındın. Hani bir merdiven olsa ve sen en tepesine çıksan yıldızlardan birini sanki avuçlarına alabilirdin. Üçgen şeklinde gördüğüm her yıldız için bir dilek tutardım. Çocuk yüreğimde ne gün yüzü görmemiş dileklerim vardı. O saatte o şehirde uyuyan, uyumaya çalışan kaç kalbin kim bilir kapalı kapılar ardında yüreklerde uyuyan kaç dileği vardı. Bir keresinde ünlü bir yazar olmayı dilemiştim. Fakat içimde daha küçük yaşlarda insanlara yardım etmek isteyen bir tarafım hep vardı.
Bağda güneşin doğuşunu seyretmek, bana göre adalarda güneşin batışını seyretmeyi aratmıyordu. Hafif bir esinti sanki yüzünü okşar geçerdi, öten horozun sesi, sessizlik, fıstık kokuları, ninemin bağı, huzur…İşte yaşadığınız ev, çevre kaderinizdir.
Belgin hanım sanki bizi ninenizin bağına götürmüş gibi oldunuz. Doğa ne büyük zenginlik yeter ki onu görebilip onu koruyalım, güzelleştirelim. Pekala, aile toplumun en küçük birimi ise bu konuda neler söylemek istersiniz?
-Aile, toplumun en küçük birimi olarak kabul edilen sosyal bir yapı, bir sistemdir. Aile iki kişinin bir araya gelerek oluşturduğu bir yapıdan daha fazlasıdır.
Ailede ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürümesi, ailenin güçlendirilmesi, sosyal refahın artırılması, sağlıklı bir toplum idealine ulaşmak için önemlidir. İşte bu nedenle ailenin daha sağlıklı, huzurlu ve üretken, benlik saygısı yüksek bireyler olabilmesini sağlamak, aileyi oluşturan bireylerin problemlerinin ana kaynağına inerek, bilimsel, kültürel ve psikolojik yönlerini araştırmak, alana özgü teknik ve yöntemlerle ilerlemek için birlikte yol alalım.
Aile Danışmanlığı eğitimi hakkında neler söylemek istersiniz?
-Aile Danışmanlığı; eğitimi ile katılımcılara aile danışmanlığı teknik ve yöntemlerini bilimsel bir çerçevede ve örnekler üzerinden aktararak, birey ve ailenin yaşamını iyileştirmeyi sağlayacak aynı zamanda uygulama/müdahale için temel aile danışmanlığı kuramlarına ve müdahale süreçlerine ilişkin beceri kazanmalarını sağlamaktır.
Peki insan ilişkilerinin daha iyi olması mümkün mü acaba?
İnsan ilişkilerinin daha iyi olması mümkün mü? Tabi ki mümkün. Daha sağlıklı, daha üretken, kendisiyle barışık, olabiliriz. Bunun için insanın kendi hayatı ile ilgili sorumluluk alması gerekiyor. Psikolojik olarak yardım alması gerekiyorsa, yardım almak, kişisel gelişim yolculuğuna katılmak, aynı zamanda hareket etmek, hedefler koymak, en önemlisi de istikrarlı bir şekilde ilerleyebilmek önemlidir.
İlişkilerde dinamiği ayakta tutan şey nedir?
-İlişkilerde dinamiği ayakta tutan şey öncelikle kişinin kendini tanıması ve karşısındaki kişiyi anlaması yolculuğudur diyebiliriz. Karşımızdakinin gözlerinin içine bakarak konuşmak, arada özet yapmak, kıymetlidir.
Çift ilişkisinde en çok dikkatinizi çeken düşünce kalıpları nelerdir acaba?
-Eşlerin her biri olay ve durumları sorduğunuzda farklı bir yönden anlatırlar. En önemli gördüğüm husus farklı çıkarımlar, farklı yorumlar, geleceğe dönük farklı beklentiler, bazen olumsuz çıkarımlar, buna bilişsel çarpıtmalarda diyoruz. Etiketleme, ya hep ya hiç, zihin okuma gibi bu da gerçekçi olmayan çıkarımlar yapmalarına yol açıyor. Bu çıkarımlarda davranışlarına olumsuz bir şekilde geri dönüş yaparak yansıyor. Bunlar ilişkiyi yıpratan şeyler, bunların onarılıp yeniden düzenlenmesine ihtiyaç var. Zaten her bir eşin, aile yapısı, aile içi kuralları, geçmiş yaşam olayları, genetiği, aldığı eğitim, farklı düşünce ve inanç kalıpları, her aile farklı farklı aileden farklı kültürden gelen insanlar bir araya geliyor. Ve dolayısıyla genetik de farklı önemli olan farklılıkları kabul edip beklentilerdeki ortaklıktır diyebiliriz. Çiftler ilişkilerinde zaman ve enerjiyi nasıl harcıyorlar, ona bakıyoruz. Bu olumlu bir döngüye mi, olumsuz bir döngüye mi sebep oluyor. Çiftler bu döngüyü fark edince değişim başlıyor.
Kadın ve erkek ilişkide ne bekliyorlar?
-Kadınlar genellikle ilgi bekliyorlar. İlgi bekleyen bir eşe soruyorum. Size göre ilgi nedir? Çünkü herkesin ilgiden anladığı şey farklı olabiliyor. Örneğin; diyor ki, eşimin beni sevdiğini hissedemiyorum. Peki ne olursa acaba eşinizin sizi sevdiğini hissedersiniz? Kimisine göre ilgi onu anlamak, özel günleri hatırlamak, kimisine göre birlikte seyahate çıkmak, kimisine göre de eve gelince gözlerinin içine bakarak, nasıl olduğunu sormak, birlikte bir şeyler yapmak.
Erkekler ise; daha çok taktir edilmek istiyorlar, tabi bunu ölçülü yapmak çok faydalı olabiliyor.
Çiftlerin evlenmeden önce eş olabilmeleri için neler gereklidir?
-Dünya sağlık örgütüne göre der ki; kişinin bedenen, ruhen, sosyal tam bir iyilik halidir. Hani bu bağlamda bakmakta fayda var. Kişi ruhen sağlıklı mı? Bildiğimiz, evlenir, düzelir değişir dediğimiz şeyler sonrasında daha büyük sorunları beraberinde getirebiliyor. Yani ben bu kadını bu erkeği değiştiririm nasılsa diye başlayan ilişkiler de sorunlar çıkabiliyor. Birbirinin aileleri nasıl, yaşam tarzları nasıl? Farklılıkları kabul edip bunu kabul edebilecekler mi? Evdeki yaşam döngüsü nasılmış? Geleceğe dönük beklentileri neler? Çalışmak, çocuk yapmak, kariyer yapmak planları neler? En önemlisi de evlilik ona göre ne, nasıl tanımlıyor evliliğe, nasıl bir anlam yüklüyor. Burada beklentiler örtüşüyor mu? Nerede oturacaklar? Önce bir evlenelim, ben onu yola getiririm diye bir düşünce tarzı hüsranla sonuçlanabiliyor. Tabi ki, sağlıklı iletişim kurmaları, eşlerin problem çözme becerilerini öğrenmeleri çok kıymetli, Çocuk gelişimi ve eğitimi konusunda bilgi almaları önemli, tabi ki aile değerlerini öğretmek de bir o kadar önemli.
Bunların ötesinde; anlamak anlaşılmak, empati yapmak ve sevdiğini beden dili ile de gösterebilmek. Tartışmalarda karşı tarafı suçlamak yerine kişinin kendisinin ne hissettiğini söylemesi ilişki dinamiklerini güçlendiriyor.
“Başka Neler Mümkün?” Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
-Yaşamım boyunca gözlemlediğim şeyleri kaleme almaya çalıştım. İçinde her şeye dair kısa kısa notlar var.
Kitabınızın arkasındaki tanıtım da diyorsunuz ki; “Amacım; bir deniz yıldızını kurtarabilmek, bir yaşlının yüreğinde sevinç, bir gencin gözlerinde umut olabilmek, bir kadının gizli düşlerine arkadaş, bir erkeğin bilinmeyen yönlerine ışık, bir kişinin hayatına farkındalık kazandırabilmek.
Anladım ki, başımıza gelen her ne ise bundan yüzde yüz biz sorumluyuz. Anladım ki, dünyayı sevgi kurtaracak.
Güzellikler adına, sevgi dolu güzel bir dünya için birlikte
Başka Neler Mümkün?”
Evet aslında vermek istediğim mesaj, farkındalık oluşturmak ve insanların kendi hayatlarında olumsuz giden şeyleri fark edip yeniden çerçevelemesi, olaya ve duruma daha gerçekçi alternatif bir pencereden bakabilmesi..
Devamlı kendinizi geliştiriyorsunuz…Gençlere önerileriniz neler olur?
-Önemli olan bir hususta vizyonu genişletmek, gelişmek ve büyümek ve Jung’ın güzel bir sözü var. “Yaptıklarınızsınız, yapacağınızı söylediğiniz şeyler değil.” Dolayısıyla ben de hep bu felsefeyi uygulamaya çalıştım. Her insanın mutlaka bir yaşam amacı olmalı ve bu amaç kişiyi mutlu edecek bir amaç olursa kendisini seven, kendisiyle barışık, topluma faydalı bir birey olacaktır ve o hedef doğrultusunda ilerlerken asıl önemli olan izlenen yoldur. Çünkü o yolda ilerlerken birçok fedakârlık yaparsınız, konfor alanınızdan çıkmanız gerekir. Sevgili gençlerimizin de belirledikleri amaç doğrultusunda hedeflerine adım adım ilerleyerek bazen koşarak geriye dönüp baktıklarında “keşkeleri” hiç olmaz veya çok az olur.
***
Hayatın tümü zorluklar, neşe ve ihtişamla gelir. Sevgili Belgin, hayat yolunda başarıların daim olsun.