Eski belediye başkanı, yeni milletvekili Cemal Öztaylan ile belki Bandırma’yı en fazla karış karış dolaşanlardan biriyim.
Kimi zaman bizim isteğimizle, kimi zaman da O’nun isteği ile Bandırma kazan, biz kepçe olur, belediyenin çalışmalarını tek tek dolaşırdık.
Gittiğimiz her çalışmanın başında da enine boyuna bilgi verir, ne yapmak istediğini, ne zaman biteceğini, kaça malolduğunu anlatırdı.
Bugüne kadar defalarca yazdık, bir kez daha tekrar etmenin de bir sakıncasının olacağını sanmıyorum. Bizzat kendisinin de dediği gibi, Bandırma’dan Cemal Öztaylan’dan önce, Cemal Öztaylan’dan sonra denilen yeni bir dönem oluştu. Bunu kabullenmek durumundayız.
Ve, şimdi milletvekilliğine uğurladığımız Cemal Öztaylan, nev-i şahsına münhasırlığı ile Bandırma’da bir dönem yarattı ve o dönemin rüzgarı ile de şu an TBMM’de oturuyor.
Yeri gelmişken söyleyelim, hiç değişmediğini bir kez daha ortaya koydu ve yine raspalayamadığı(!) sivri diliyle, yine gündeme oturdu. Bu kez Bandırma dahil, tüm Türkiye’nin.
Neyse, biz asıl konumuza dönelim.
Cemal Öztaylan ile tamamen zıt kutupları oluşturan Recep Eraydın, belediye başkanlığı koltuğunu son derece sancılı bir seçimin ardından devraldıktan sonra, yapılan çalışmalara kaldığı yerden devam etmeye başladı.
Aslında devam etmeye başladı demek de biraz yanlış olur ya… Zaten kendisi götürüyordu bu teknik çalışmaları. Öztaylan ise işlerin bürokratik ve parasal yönleriyle daha çok ilgileniyordu.
Proje ve çalışmaların asıl sorumluluğunu üstlenen Eraydın ise bu kez tüm sorumluluğu üstlenerek, Bandırma’da yapılan çalışma atağını da daha ileriye götürmek durumuyla karşı karşıya.
Bir kere, Öztaylan’ın açtığı yolu daha üst sınırlara götürmekle sorumlu. Aksi takdirde kıyaslandığında, geri kaldığı anlaşılırsa, seçimlerdeki şansı riske girer ki, Eraydın’ın da böyle bir gelişmenin son derece farkında olduğu da dikkati çekiyor.
Teknik kişiliğini, daha önce yine bürokrat olarak çalıştığı belediyedeki çalışma hayatı ve ardından da piyasa koşullarında iş yaptığı serbest çalışma ile birleştiren Recep Eraydın, Cemal Öztaylan’ın yanında da yöneticilik kariyerini geliştirip, koltuğu doldurma misyonu giderek gelişiyor. Bir de sessiz ve sakin tavrından biraz sıyrılması ile hepten dolduracak gibi…
Şu bir gerçek ki, Eraydın ile diyalog kurmak çok daha kolay, çok daha rahat. Herşeyden önce görüşmelerinizde strese girme derdiniz yok. Bunun verdiği rahatlıkla, herhangi bir konuda takıldığınız an açıyorsunuz telefonu ve kendisine ulaşıyorsunuz.
İşte, bu görüşmelerimizden birinde, eski başkanla birkaç kez Bandırma turu yaptığımızı dile getiriyoruz. “Şimdi de yapabiliriz” diyerek, birlikte gün ve saat tesbit ediyoruz.
Hesapta olmayan bir gecikme ile Başkan’ın kapısını çalıyoruz. Görüyoruz ki, saat 09.00-09.30 arasında Başkan Eraydın’ı alıp, makamdan kaçırdınız kaçırdınız!.. Yoksa bu sefer siz onun meşguliyetinin bitmesini beklemek zorundasınız. Bu da Bandırma gibi sorunları çok ve büyük olan bir kentte biraz güç olu-yor tabii ki.
Öncelikle hemen şunu belirteyim ki, Başkan Eraydın’la Bandırma turunu (ki, yine hesapta olmayan bir olay yüzünden, yarıda kaldı) geçtiğimiz hafta yaptık. Ancak, gündemin yoğunluğu nedeniyle ancak bugün yazmak kısmet oldu.
Yanımızda muhabir arkadaşlarla birlikte atladık arabaya, Bandırma kazan, biz kepçe, Başkan Eraydın’ın yönetiminde şantiyeleri dolaşmaya başladık.
Yola çıkarken, nasıl olsa kent içi çalışmaları her dakika görüntülüyoruz, önce dışarıdakilerden başlayalım, halkaları küçülte küçülte kentin merkezine döneriz dedik.
Ver elini Bandırma’nın medar-ı iftiharı olan taş ocağı ve taş kırım tesisleri. Oraya ulaşmadan önce de Bandırma-Erdek yolu üzerinde, yıllar yılı problem yaratan kavşakta ön bilgileri alıyoruz Eraydın’dan.
Geçenler mutlaka görmüştür. Koskocaman bir döner kavşak ve yumuşatılmış bir gelip-geçiş olmuş. Işıklandırılmış da. Buradan bazı sabırsız sürücülerin bir an önce yola çıkayım telaşı ile az kaza olmadı.
Üstüne üstlük burası ağır vasıtaların kullandığı bir yol. Biliyorsunuz, Tekirdağ ve İstanbul’a kamyon taşıyan roroların güzergahı. Anadolu’dan İstanbul’a gitmek isteyen ne kadar ağır vasıta varsa, bu yolu kullanıyor.
Hani bu yola da asfalt mı dayanır hesabı, bu kadar ağır vasıtanın geçtiği dar bir yol, elbetteki çökecek de, göçecek de.
Şimdi, hava üstü ile asit lojmanları arasındaki güzergahtan çıkılan bir yol ile limana bağlantı kurulacak. Ayrıca aşağı istasyondan da yine asit lojmanlarına kadar çift şeritli sıcak asfaltlı yol yapılacak.
Bunları haberlerimizde de okudunuz zaten. Tekrar etmenin bir anlamı yok.
Biz yaşadıklarımızı aktaralım.
Oradan, doğru taş ocağına. Bu taş ocağı için biliyorum ki, Cemal Öztaylan da çok uğraşmıştı. Hatta yine bir taş ocağı sahibi işadamı kendisinden malzeme almıyor diye, belediyenin Kayacık’ta malzeme aldığı taş ocağını kaçak çalıştırdığı iddiasıyla şikayet etmişti de, Öztaylan’a 600 küsur milyarlık bir ceza gelmişti.
Yaklaşık 1-1,5 yıllık uzun bir çalışmanın ardından Ay-yıldıztepe’deki taş ocağının ruhsatı belediye adına çıkarılmış. Günde 2 bin ton taş kırılıyor ve istenilen ölçülere göre ayrımı yapılıyor.
Bu tesisin değeri, bugün için en az 1 milyon YTL’nin üstünde oldu-ğu da öne sürülüyor.
Ve, Başkan Eraydın’ın gurur duyduğu bir başka konu da, böyle bir tesisin, birçok belediyenin envanterinde bulunmaması.
Taş ocağına çıkarken, yolda bize doğru bir kamyonet geliyor. Kamyonetin arkasında da koca koca variller dolu.
Yanımızdan geçmeden önce Başkan Eraydın durması için eliyle işaret ediyor. Kamyonet de yanımızda duruyor. Direksiyonda da, Şaban Çiçek!..
Üstünde kırmızı bir tulup, yüz, saç baş toz toprak içerisinde. Eraydın, dönüp bizimle ocağa gelmesini istiyor.
Peşimize takılıp, o da bizimle beraber ocağa geliyor. Ocağı birlikte geziyoruz. Bilgileri Şaban Çiçek’ten alıyoruz.
Hani kendisini şahsen tanımasak, seçimler öncesi belediye başkan adayı olarak televizyonda program yapmasak, orada çalışan ustaların başındaki çavuş sanacağız.
Onlardan hiçbir farkı yok. Eli-yüzü kavurucu güneşin altında yanmış, kırmızı ile siyah arası bir renge dönüşmüş. Amele yanığı derler ya, onun gibi.
Bir de aklımıza başkanlığı döneminde, Cemal Öztaylan’ın, Şaban Çiçek’i bu tesislerin başına müdür olarak aldığı ve yüksek maaş verdiği için de yoğun eleştirilere uğradığı geliyor.
Ne kadar maaş alıyor bilmiyorum. Sormadım da. Fakat, gördüğüm kadarı ile aldığını kuruşuna kadar hak ediyor. Herkes kolay kolay o tozun toprağın içerisinde çalışamaz. Bir de bu işin kışı, çamuru, yağmuru, karı var. Tesisi başka yere taşımak mümkün olmayacağına göre, herkes orada devam edecek demektir.
Bence aldığı helal olsun. Görevini de son derece layikiyle yapıyor… (Devam Edecek)