Her gün yeni şeylere gebe..
Hamilelik çoğu kez sıkıntılı, doğum sancılı.
Sezaryen kimi zaman mümkünse de, sağlık konusu hep bir soru işareti düşüncelerde.
******
Fransız toplum bilimci Emile Durkheim’la popüler hale gelmiş “Anomi Teorisi” .
Değişime gebe toplumlarda anomiler artarmış.
Bu süreçte doğacak olan sağlıklıysa ve gebelik sağlıklı bir şekilde sonlanırsa iyiye doğru bir değişim getirebilir. Sağlıksız sonlanırsa şayet bu doğum hastalıklı bir topluma da sebebiyet verebilir mi?
Bugünlerde dünlerin doğruları ve yanlışları amuda kalkmış gibi. “Değişmeyen tek şey değişimdir” rüzgârı her yerde..
Peki ama gebe olduğumuz bu değişimin hedefi nereye?
****
Gelişmeye sözüm yok. Bir adım daha ileri gitmek, insanlık için, ekoloji için, daha iyi yaşanılası ve barış dolu bir dünya için adım atmaksa gaye, gebelik buna delaletse ne alâ..
İdeolojiler tabanında, boş polemiklerle geçen bir zamandan ne beklenebilir bilemedim.
Eylemsiz, besinsiz bir annenin sadece sözlerle sağlıklı bir çocuğu nasıl olabilir?
Yeldeğirmenleri rüzgâr olmasa, eylem olmasa, sözle nasıl döndürülebilir?
Bir ağaç, bir çiçek yeterli toprak, besin bulamazsa sözle nasıl yaşar, nasıl büyüyebilir?
Bir bilgisayar gerekli komutları almazsa, enerjisi olmazsa nasıl çalışabilir?
Ya fabrika sözle çalışır mı mesela?
Üretim yoksa, tüketim nasıl karşılanabilir?
*****
Pek çoğunuz gibi kaygılıyım..
Bence şu insanı tanımlayan filozoflar bir şeyi eksik bırakmışlar.” İnsan, yarın kaygısı duyan hayvandır” dememişler sanki. Ya da ben okumadım.
Dünyaya gözlerimi kapatmak istemiyorum.
Yine de şu kara kutuyla hâlâ aram yok.
Oysa bakmam, izlemem, ya da okumam lazım.
Ne oluyor, ne bitiyor, yaşadığımız ne, bizi bekleyen ne? Elimde zap aleti, geziyorum o kanaldan bu kanala.
O ona yandaş, bu buna yandaş. Al özetlerini haberleein zapla güzelim yavaş yavaş..
Dizi mi? İçi boş, dram (hayatımız zaten melodram) zapla güzelim.
Yemek programı versem sana? Şöyle krallara layık nefis, sen bunları bulup yapamazsın ama? Zapla güzelim.
Kim kiminle ne yapmış, kim kimi aldatmış yatmış kalkmış? Röntgenci miyim neyim? Yok valla değilim, zapla güzelim.
Film mi seyretsek hani? Hangi kanalda kaliteli bir film var, hangisi en iyisi? Bulamadın yine değil mi? Zapla güzelim.
Yoruldun mu zaplamaktan? Yazık zamanına. Boşuna uğraşma. Üretmiyorsan şayet, dokunmuyorsan bir arkadaşına, aç müziğini, aç kitabını ve başla okumaya.. Beynini çürütmektense en azından bir iki cümle bile bir şey katar insana.
***
Özel teşebbüs, serbest piyasa..
Kanal, kanal, kanal…
Çoğunun evine girmeyen besin maddeleri ile pişirilen yemekler, yarışmalar.. Bildiğin yemek pornografisi..
Çoğumuzun hiç görmediği ve göremeyeceği, yaşayamayacağı evlerde, yatlarda katlarda geçen diziler.. Bu kimin hikayesi?
Benim derdim, senin derdin değil ki.
Mafya özentisi tipler, cemaatler, buram buram ataerki. Dur, hemen zengin fakir aşkı koy araya. Hani sezonluk diziler tadında.. Arada bir de ver mehteri tarihi dizilee, kahramanlık hikayeleri..
****
Arıyorum, bakıyorum zaplıyorum yok..
Biz yokuz bu dizilerde.
Bizim sorunlarımız yok.
Yoksa gerçek olan onlar da, biz anormaliz veya gerçekte biz mi yokuz? Bilemedim..
Neden değer veriyor ve üzülüyoruz onlar adına?
Hayallerimizi de mi çaldılar yoksa? Yaşayamadıklarımızı mı buluyoruz bunlarda?
Hayaller bile zenginlik katar insana. Hayal kurmakta bile fukara kalacağız gibi.
***
Hayır katılmıyorum sabah programlarının bir şeyleri görmemize vesile olduğuna.
Ekrana çıkan, çürümüşlük kokan ilişkileri görmek, onları olağanlaştırmak demek değil de nedir? Sonra hangi aklı başında insan bu halde ekrana çıkar ve niye?
Dünlerde dedikodu ayıplanırdı. Yine de en ufak bir fırsatta kadını da, erkeği de biraraya gelip hınzırca dedikodu yapardı. Şimdi bakıyorum da dedikodu bile kimseye düşmüyor artık, ekranlara kaldı. İki lafın belini kırmak için biraraya gelen insanların yerini, büyük şehirlerde kendi yalnızlıklarıyla yürüyen çok sayıda insan aldı.
Siyaset, gündem zaten yorumcularda.. Ne sana, ne bana kaldı. Toplanmak için, biraraya gelmek, paylaşmak için de bir sebep kalmadı. Tam da sistemin istediği gibi yeterince atomize edildiysek, herkes kendi yalnızlığına, evine doğru marş marş, dağılın gayrı..
***”
Hayır dağılmayın..
Toplanın yine bir araya ve birbirinize anlatın, sorunlarınızı paylaşın. İster bir cafede, ister bir çay bahçesinde, ister sokak arasında, isterseniz evlerde..
Günler bile paylaşmak için şahane. Ekonomik durum malum, paylaşın. Ama mutlaka toplanın. Dokunun birbirinize.
Ekrandakiler dokunamaz bize. Duymaz oradaki şatafatlı erkek ya da kadınlar bizi.
****
Biz..
Sadece biz sesimizi duyurabilir, biz yardımcı olabiliriz birbirimize..
Neşede, sevinçte, kederde biz ortak olabiliriz.
Birliktelikten güç doğar, ekranla birlikte olamayız. Tek taraflı platonik bir ilişkidir bu ekran ilişkisi, pasifiz eylemsiziz.
Çok derin psikolojik sorunlarımız yoksa, en yakın ve en iyi psikolog arkadadaşlardır ve zaten siz de bunu benden iyi bilirsiniz.
Ekrandakiler mi? Kendilerine yok faydaları. Satışları, afraları tafraları ise bana, sana, bize… Gerisi bize ait olmayan hikaye..
*****
Bugün 2024’ün kapısını sıkıca kapatmak istiyorum, sorunları mümkünse taşmasın 2025’e.
Dileklerime gelince;
insanlar görmek istiyorum her yerde. Ekranlara kilitlenmeyip, birbirlerine bakan, bir arada sohbet eden, gülen, konuşan, tartışan, kendilerini ifade eden, dinleyen, anlayan, gerekirse birlikte ağlayıp, birlikte gülen..
Her saatte, her yerde güvenle, birbirlerinden korkmadan dolaşan, gezen, çalışan kadınlar, erkekler ve sokaklarda güvenle oynayan çocuklar görmek istiyorum. Hepsinin mutlu, sağlıklı yüzleri olsun.
Küfrün, argonun artık edebini takınıp korkuyla gizli köşelerde kilitli kalmasını, sokaklarda hoş sözlerin, nezaket cümlelerinin çağıldamasını istiyorum mesela..
Yerlere tükürenin, sümkürenin, kendi yüzüne tükürülmüş ve sümkürülmüşcesine hissetmesini istiyorum. Evreka! Yaz bunlara şöyle şiddetli ceza, buyrun size yeni gelir kalemi..
Afetler, depremler olmasın istiyorum. Önlemek mümkün değil belki, ancak binalar afet ve deprem bölgelerine yapılmayabilir mesela.
Silahsız bir dünya istiyorum sonra. Savaş ve şiddet hiç olmasın.. Para babaları, çıkarları olanlar savaşmak ve macera istiyorlarsa, gitsinler kendi oldukları bir alana..Çok istiyorlarsa kendileri savaşsın, halka dokunmasın. Ne çocuklar, ne kadınlar, ne adamlar, ne analar, ne babalar ağlamasın.
Hiç kimse aç girmesin yatağa. Her yerde huzur, güven, barış, refah ve mutluluğun eli dolaşsın..
Kimse kimseyi inancı, dini, dili, milliyeti, cinsiyeti, etnik kimliği vs aklınıza ne gelirse ötekileştirmesin, baskılamasın.. Bırakın şu üç günlük dünyada insanlar birbirine zarar vermeden, anlayışla, sevgiyle özgürce yaşasın.
Piyango çıkmaz bana malum, amorti bile beğenmez burun kıvırır bilirim.
Yine de çok şey bekliyorum senden yeni yıl. Beklentilerimi boşa çıkarma.
Dilerim ki insanlar da, hayvanlar da – öte dünyayı beklemeden bu dünyada- olabildiğince mutlu, huzurlu, sağlıklı yaşasın..
Yarınlarınız dünlerden güzel olsun.
Dostça kalın.
Mutlu yıllar.
Sevgiler…