Kişilik haklarına saldırı olmadığı, başkalarının özgürlüğü ihlal edilmediği ve soykırım suçları övülmediği sürece, isteyen istediğini savunur.Ben, bu anlamda, isteyenin istediği düşünceleri savunmasını savunuyorum.
Buraya bir mim koyduktan sonra devam edebiliriz.
İsteyenin istediği düşünceleri savunurken o düşüncelerin birer kakafoni oluşturması, hiç de hoş değildir.
Genel olarak kişinin düşüncelerinde bir tutarlılık aranır.
Elbette kimse tutarlı olmak zorunda da değildir.
O zaman tutarsızlığına dair eleştirileri de hak etmiş demektir.
Dikkat ederseniz ben, bir düşüncenin doğruluğu, yanlışlığı meselesinden söz etmiyorum.
Elmalarla armutların toplanmasından, kakafoniden, bir araya gelmezleri bir araya getirmelerden, eklektik ve tutarsızlıklardan söz ediyorum.
Bu tutarsızlıklara, densizliklere her zaman, her yerde rastlamak mümkün.
Öyle ya, insanın olduğu yerde ne yok ki?
Sıkça karşılaşılan ve artık bu kadarı da yeter dedirten bir durumdan söz edeceğim.
CHP’de siyaset yapan (bunların bir kısmı 70’lerin sol kuşağından gelme, az bir kısmı da o günleri matah bir durum sanan gençlerden oluşuyor) kimileri sosyalizmden, Denizlerden, Mahirlerden (68 kuşağı), onları sahiplenerek ve onların görüşlerini savunarak söz ediyor.
Onların haklarını savunmak başka şey, onların dünya görüşlerini savunmak başka şey.
Birkaç gün önce Tarakçı’nın, Esenyurt CHP İlçe Kongresine ilişkin yazdığı yazıda da vardı. Ve hele facebook sayfalarında bir yığın salak sulak ‘şeylerin’ arasında bunlardan da bolca bulunuyor. Çevrede böyle absürtlüklere rastlamak mümkün.
Bir yanda bugün CHP’de siyaset yapacaksın, bir yandan da sosyalist sol geçmişini taşıyan bir tutarlılık havasında olacaksın.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
CHP’de siyaset yapıp da, hala sosyalist solun argümanlarını ve kimi sloganlarını kullananlar: Ya geçmişteki savunduklarına eleştirel bir tavır takınma gücünden, bilincinden yoksunlar ya da geçmişleriyle tutarlı olmak adına kurnazlık yapıyorlar.
Kurnazlık yapıyorlar çünkü CHP’de siyaset yapan birinin Mahirlerin, Denizlerin dünya görüşlerini sahiplenerek savunması (aidiyet duygusunun taşınmasını demiyorum) büyük bir tutarsızlık, hatta ikiyüzlülüktür!
CHP bünyesindeki bu türden solculuklar, bilmeyenlere sempatik gelebilir. Ve hatta birkaç lafı birkaç slogan eşliğinde dile getirenler için, “Bak yahu şu kişiye, nelerde biliyor ve partinin aktif bir üyesi olduğu halinden belli; öyle belli ki, bunda yönetici mayası var!” diyenler olabilir.
İsteyen istediği yerde siyaset yapabilir.
Bu bakımdan zinhar ne CHP’ye ne de o partide faaliyet gösterenlere bir sözüm yok.
Sözüm, CHP’de sosyalist (Sosyalist Enternasyonali kastetmiyorum), Marksist solculuk taslayanlara!
Partinin bir eleştirisi yokken, bundan sana ne denilebilir.
Böylesi durumlar, beni bu ülkede yaşayan bir insan, bir okur, az buçuk da bir yazar olarak ilgilendiriyor.
Çünkü bu tutarsızlığın, bu yalanın insanlara yedirilmeye çalışıldığı ortamda, bir birey olarak kralın çıplak olduğunu söylemeyi, en azından ahlaki bir duruşun gereği olarak görüyorum.
Bu tipler ya gidip eski solculuklarına devam etsinler (böyle partiler var, oralara gitsinler) ya da CHP’deki siyasi faaliyetlerine devam etsinler.
İkisi bir arada olmaz!
Ayıptır!
Neden?
68 kuşağının güçlü bir Kemalist ve milliyetçi damarı olduğunu biliyoruz.
Ancak Mahir’i CHP’de savunan şahıslara sormak istiyorum; sizler Mahir’in Kesintisiz Devrim yazılarını okudunuz mu? Onun en yakın arkadaşı Hüseyin Cevahir’in Kürt meselesindeki radikal yazılarını okudunuz mu? 70’li yılların sloganlarını atanlar, bir düşünün: Bu gençlerin devletle olan ilişki biçimiyle, devlete bakış açılarıyla CHP’nin devletle olan ilişki biçiminin neresi çakışıyor? 12 Eylül faşizminin en ağır işkenceleri altında dahi, 78 kuşağından solcuların mahkemelerdeki savunmalarını biliyor musunuz?
Neler demişlerdi bu devlet için?
Onlar bu devleti devirip yerine sosyalist toplumu kurmayı amaçlamışlardı. (Bu 20. Yüzyıl paradigmasının esamisi kalmadı; bu ayrı konu)
Peki, CHP kimi devirip neyi kurmayı amaçladı ki, sizler aynı argümanlarla orada siyaset yapıyorsunuz?
Topluma yedirmeye çalışmayın.
Ayıp oluyor.
Postmodern dönemleri yaşıyorsak, bu kadar da değil!
Havanız batsın emi!