Türkiye olarak buruk bir bayram yaşadık.
Sadece Bandırma’da değil, tüm Türkiye genelinde yapılan bayram kutlamalarında burukluk hakimdi.
Nasıl olunmasın ki?
Binlerce ananın yüreği yanıyor, son 23 yıldan bu yana şehit düşen evlatlarının ardından kanlı gözyaşları döküyor.
Üstüne üstlük tam bayram arifesinde de dağ gibi 15 aslanımız daha kahpeler tarafından şehit ediliyor.
Kim böyle bir durumda bayram coşkusu yaşayabilir ki?
Bizler kentlerde sevdiklerimizle birlikte buruk da olsa bir bayram yaşarken, binlerce askerimiz dağ-bayır eşkiya peşinde koşturup, bu ülkenin birliğine kurşun sıkanları takip ediyordu.
Dağda ormanda yıllar yılı yaşaya yaşaya insanlıklarından çıkmış eşkiya parçalarına, bu vatan toprağının her bir karışının ne kadar kıymetli olduğunu ve onu kanının son damlasına kadar koruyacağının mesajını veren Mehmetçik, yüreğindeki bayrak ve vatan sevgisi ile bayramını dağlarda geçirdi. Üstelik karış karış dolaşarak, arkadaşlarını hain pusular kurarak, kalleşçesine vuran, vurdukları yetmezmiş gibi Yunan vahşeti sergileyip, şehit ettiği arkadaşlarına yakın mesafeden yüzlerce mermiyi sıkan pespaye canavarları yok etmeye and içti.
Günlerdir özellikle televizyon kanallarında PKK’yı nasıl yok ederiz, nasıl başını ezeriz tartışmaları yapılıyor.
Bu tartışmalarda özellikle asker emeklilerinden tutun da, Türkiye’nin önde gelen strateji uzmanları durum tartışması yapıyor.
Kimilerine göre en kesin sonucu almak için mutlaka Kuzey Irak’ta bir operasyon yapılması gerekliliği vurgulanırken, kimileri de orasının bir bataklık olduğu ve özellikle son yapılan ve kanımızı beynimize sıçratan olayların, Türk Ordusu’nu bu bataklığın içerisine çekmek için tezgahlandığını öne sürmesi dikkati çekiyor.
Yani, anlaşılan tam ve kesin bir sonuç için Kuzey Irak’a girmek de bir dert, girmemek de…
Yıllar yılı perde gerisinde PKK’nın hamiliğini yapıp, her türlü lojistik desteğini veren, finansal olarak çok büyük maddi desteklerde bulunarak, sponsorluklarını üstlenen gerek ABD ve gerekse AB dahi, Türkiye’nin böylesine bir operasyona girme-mesi için elinden gelen engellemeyi yaratıyor.
Acaba neden?
Irak’ı çok sevdikleri, Irak’ın toprak bütünlüğünü düşündükleri, orada federetif bir devlet yapısı olduğu için falan mı?
Tabii ki değil.
Kendileri istedikleri gibi gelip işgal ediyorlar da, o zaman bu değerler dikkate alınmıyor, ama Türkiye kendisine yönelik tehlikeleri bertaraf etmek için operasyon düzenlemeye kalktığında, bir anda bağımsız bir ülke konumuna sokuluyor.
Tüm bu engelleme-lerin altında, mutlaka onların bir ayıplarının çıkacağı korkusu var. PKK’ya verdikleri desteğin yanı sıra karşılıksız olarak verdikleri ağır silahların da bulunabileceği kuşkusu nedeniyle böyle bir harekete karşı çıktıkları su götürmez bir gerçek. Tabii kimbilir daha ne gibi başka desteklerin bulunduğu ise meçhul.
Görüntüde bizlere dost görünüp de, Türkiye’yi bölüp, parçalayıp, yok etmeye and içmiş ABD ve AB ülkelerinin gönüllü maşalığını üstlenen PKK eşkiyası ile onların ülkemizdeki uzantısını oluşturan DTP, sanıyorlar ki, beklentileri ellerine geçtiğinde kendilerine bağımsız bir devlet ve ülke kuracaklar.
ABD ve AB, o toprakları onlara yedirecek!..
Yüzlerce yıldan beri “kutsal topraklar” olarak kabul ettikleri Mezopotamya’yı ele geçirmek için bıkıp usanmadan sinsi planlar kuran ve bu planlarını da adeta bir oya gibi işleyen İsrail, bize dost görünüp de arkamızdan kuyumuzu kazan ülkelerin başında geliyor.
Öyle ki, adamlar İran ve Suriye ile düşman olmalarına karşın, sırf kendi çıkarları doğrultusunda, el altından bu iki ülkeyi dahi örgütleyerek, PKK’ya destek verdirip, kendi ülkelerinde eğitim kampları açmalarını bile sağlıyorlar.
İşin acı olan tarafı ise bizlerin bunları görüp de herhangi bir karşı tepkide bulunamamak.
Yıllar yılı “Aman ABD’yi küstürmeyelim, aman AB’yi karşımıza almayalım” korkusu içerisinde hareket eden Türkiye, sonunda bugünlere kadar dış politikada herhangi bir varlık gösteremeyen bir ülke konumuna düştü.
Bugün İran, artık kendi topraklarını da tehdit eden bir unsur haline gelen PKK’nın barındığı Kandil dağını hem uzun menzilli top ateşine tutan, hem de hava kuvvetleri ile delik deşik ederken, kim ses çıkarabildi? ABD mi, AB mi, yoksa yıllar yılı bizim ekmeğimizi yiyip de, şimdi havlamaya başlayan Barzani ile Talabani mi?
Her nedense, tüm bunlar söz konusu Türkiye olunca, birlik beraberlik içerisinde karşı çıkmayı bir görev olarak kabul eder-ken, bizler de onları kırmamak ve gücendirmemek adına her isteklerine “eyvallah” diyoruz.
Tamam, bazı devlet stratejileri vardır ki, bunlar ulu orta görüşülmez, konuşulmaz. Gizlilikleri vardır.
İyi de, bunlar uygulanırken, Türk milletinin de sahip olduğu haysiyet dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.
Barzani denilen alçak, şu andaki hayatiyetini bize borçlu olduğunu unutacak ve kalkıp, binlerce yıllık bir devlet geleneğine sahip Türkiye’yi tehdit edecek, bizler de bu kemik yalayıcının söylediklerini hazmedeceğiz!..
İşte, güçlü devlet ne bu sözleri kendine söy-letir, ne de söyleyenin gözünün yaşına bakar.
Üzüntümüz, her zaman Türk olmakla övünürken, böylesine iki paralık insanların söylediklerine ne sözle ne de güçle hiçbir karşılık verememektir.
Bazı şeyler vardır ki, artık sözün bittiği noktadır. Haysiyet için, sözün bittiği noktada artık eylem başlar. Sonucu ne olursa olsun.
İyi de bunu göze alacak yürekli insanlar nerede?
Ya birileri, kapalı kapılar ardında bizler adına geldikleri iktidar koltuğunda birilerine, bilemediğimiz bir takım sözler verdiler ve bu sözlerin doğrultusunda bizlerin onurlarının ayaklar altına alınmasına böylesine göz yumuyorlar!..
Ya da, artık biz eskisi kadar güçlü, onurlu bir millet olmaktan uzaklaştık da, bu kemik yalayıcılarının söylediği sözleri duymazdan geliyoruz.
Artık hangisini isterseniz onu kabul edin.
Üçüncü bir şıkkın olduğunu da sanmıyorum.
Biz de, daha buralarda olsun, gazete sayfalarında olsun, televizyon ekranlarında olsun havanda su döver gibi hamaset edebiyatı yapar, “Türk şöyledir… Türk böyledir…” diye kendi kendimizi kandırmaya devam ederiz.
Taa ki, burnumuzun dibinde yaşanan tüm gerçeklere de gözlerimizi, kulaklarımızı kapatarak…
Baksanıza zaten yavaş yavaş tarih kitaplarımızdan Türk’ün kazandığı zaferler birer ikişer çıkartılırken, benliğimiz de yavaş yavaş unutturuluyor.
Sonra da “Bir zamanlar Türk’tük” diyeceğiz!..