Tanzimat ile başlayan Batılılaşma, Batıya teslimiyete dönüşünce, hem Batı ile mücadeleye girdik, hem de, bu mücadeleye paralel Batılılaşmaya çalıştık.
İki yüz yıldır bu ikircikli durumumuz ve duruşumuz devam ediyor.
Her ne kadar ayrıcalıklı azınlığın çıkarlarıyla, Batının çıkarları uyuşsa da, geniş halk kitlelerinin çıkarları, Amerikan çıkarlarıyla karşı karşıyadır.
İki yüz yıldır, Batı bizi yönetmeye ve sömürmeye çalışır, halk ise bu sömürüye karşı duruş sergiler. Kurtuluş Savaşı ve kuruluş bu direncin sonucudur.
Bu çıkar ve kültür çatışması, AB’ye tam üyeliğin kaderini de belirlemiştir. Bir avuç mutlu azınlığın dışında, Avrupa Birliğini, hiç kimse artık ağzına bile alamıyor.
Eninde sonunda çatışacağın bir Avrupa’ya bağımsızlığını teslim etmek, halkın istediği bir şey olamazdı.
Gene mecburiyetler işledi ve bağımsızlığımızı Almanya’ya teslim etmedik.
Almanya’nın siniri bundandır.
AB Üyeliği olmadı. Olmayacağı baştan belliydi. Türkiye’nin mecburiyetleri veya dinamikleri, kültürü ve tarihi zaten buna izin vermiyordu.
Batı(Amerika) ile çelişkiler, Amerika’nın bölgede, bir Kürdistan kurma kararlılığı ile tavan yapmıştır.
Ülke dinamikleri dediğimiz; coğrafya, çıkarlar, kültür ve tarih Amerika’ya direnmektedir. Mecburiyetler yeniden kendini dayatmaktadır.
Coğrafyamızı işgale gelen Amerika’ya karşı bölge ülkeleri direnmektedir. İran, Irak, Suriye yanlarına Rusya’yı da alarak direnmektedir.
Tıpkı Kurtuluş Savaşında olduğu gibi; bizim de bu ülkelerle askeri savunma anlaşmaları yaparak direnmemiz gerekmektedir.
Tersi; yani ABD ile birlik olarak bölge ülkeleri ve Rusya’ya karşı olmak felakettir.
Bölge direnirse ki, direniyor. ABD’nin bölgede kaos ve bazı terör örgütlerini desteklemenin dışında yapabileceği bir şey yoktur. Hırçınlığı bundandır.
Dünya savaşı çıkarmak; hem dünyanın hem de ABD’nin sonu demektir.
Tekrar mecburiyetlere dönersek; belli zamanlarda Amerika’nın talimatlarına, belli zamanlarda da iç dinamiklerin (mecburiyetler) etkili olması sebebiyle, Türkiye’yi yönetenlerin yalpalaması hem doğaldır, hem doğal değildir.
Doğaldır, mutlu azınlığın çıkarları ağır bastığından onların dediği olur. (24 Ocak Kararları, Balyoz, Ergenekon, vs gibi)
Ancak Amerikan tehditleri coğrafyamızı ve varlığımızı tehdit ettiğinde, mutlu azınlığın sözü geçmez olduğundan, iç dinamikler, iç mecburiyetler harekete geçer.
Bunun ekonomik anlamı; sıcak para diktatörlüğünün işlemeyeceğidir. İşlese de, eskisi kadar etkili olamayacağıdır. Esas olan, MOODYS değil, mutlu azınlığın sözünün etkisinin azalmasıdır.
Varlığımızı ve coğrafyamızı koruyabilmek için yapılması şart olan mecburiyetler;
1-ABD ile bölgede, hiçbir şekilde askeri işbirliğine gitmemektir,
2-İncirlik, Diyarbakır askeri hava alanlarından kalkıp, bölge insanını katledip, Kürdistan kurmasına izin verilmemelidir,
3-Suriye’deki terör örgütlerine destek vermek, Amerika’ya destek vermektir. Fethi-Şam örgütüne destek derhal kesilmelidir.
4- Suriye devleti ile ilişki kurulmalı, Suriye’de, yaptığımız askeri hareketler Suriye ile koordineli yapılmalıdır.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com
ulusalkanal.com.tr