Yarım asra yakın bir süredir tekrarlanan komedi, yine sahnede.
Simalarına bakıp akıllı zannedeceğiniz tipler sahneliyor oyunu.
Oyunculukları babadan oğla devrediliyor sanki…Birkaç temel söylemleri var. Her soruyu, döndürüp dolaştırıp buraya getiriyorlar.
Bir: Başörtülü biri hâkim olursa tarafsız olamazmış. Doktor olurda erkekleri muayene etmez veya ameliyat etmezmiş. Yahut da ameliyata başörtüsü ile girmeye kalkarmış. Öğretmen olunca öğrenciye rol model olurmuş…
İki: Başörtüsü laikliğe ve kılık, -olmayan- kıyafet kanunlarına ile devrim yasalarına aykırıymış…
Üç: Anayasa Mahkemesi’nin ve AHİM’in kararı varmış
Dört: Başörtüsü siyasi malzemeymiş vs vs
Nakaratları üç aşağı beş yukarı böyle.
Bu tiplerin iki sorunu var:
Bir: Gerçekten çok cahiller. Öğrenme yetilerini de kaybetmiş gözüküyorlar. Disklerinde bad/kötü sektör oluşmuş. Ne format çare eder, ne de değişimi mümkün.
İki: Dünyayı da Türkiye’yi de tanımıyorlar. Çünkü beyin körlüğü, tedavi edilebilir bir hastalık değil.
Basiret bağlanması olsa bile bir çaresi bulunabilirdi. Ama bunlar, tedavisi imkânsız bir hastalığa dûçar olmuşlar. Ne yapsan nafile…
Çok yaşlandılar.
Nesilleri bitmek üzere.
İçlerinde az sayıda yeni yetme olabilir ama o kadar arıza her toplumda çıkar.
Nasıl ki Geert Wilders gibiler Hollandalıların arızalı tipiyse, bizde de başka ülkelerde de bu tip arızalılar çıkar. Farkımız, bizde biraz daha fazla olması.
Dünyada, Anadolu halkından başka bir gecede alfabesi değiştirilmiş ve tüm hafızası silinip, cahil bırakılmış daha doğrusu kültürel soykırıma uğratılmış başka kaç toplum var ki?
Kütüphanelerindeki 80 yıl önce yazılmış eserleri bile okuyamayan, bizden başka bir ülke var mı bildiğiniz?
Bizdeki gibi, kaç toplumun diplomalı cahilleri, halkının değerlerinden iğreniyor?
Geçmişinden utanan kaç ülke var yeryüzünde?
Kılık kıyafeti, dinî, alfabesi, okulları, ibadethâneleri değiştirilmiş, yasaklanmış, baskı altına alınmış, Türkiye’den başka var mı bildiğiniz bir ülke?
‘Köylü milletin efendisi’ denildiği halde, köylüsünü ve onun çocukların hakir görenler,
‘İstikbal göklerdedir’ deyip, göklerle hiçbir irtibatı olmayanlar,
Ülkesini işgal eden düşmanına, ertesi gün ‘dostum’ diye hitap edenler,
Kadına değer verdiğini iddia edip, kadınları;
köylü
evin hizmetçisi
ev kadını
başı örtülü diye aşağılayanlar,
Sizin sorununuz kendinizle.
Özgüveniniz yok.
Laikliğe tapıyorsunuz. Çünkü sizi koruyacağına inanıyorsunuz. Taptığınız laiklik, sizin uydurduğunuz bir laiklik. İçini dolduramıyorsunuz. Tarif edemiyorsunuz. Tanımlayamıyorsunuz.
Sizin korkunuz, din değil. Başörtüsü hiç değil.
Sizinkisi, bugüne kadar zorla sahip olduğunuz merhamet yoksunu, despotik iktidarınızın elinizden gitme korkusu.
Ama unutmayın her şey doğar, yaşar ve ölür.
1850’lilerden bu yana sefahat sürüyorsunuz. Ama süreniz doldu. Zamanınızı iyi kullanamadınız. Arkanıza dönüp bakmaya cesaretiniz yok. Çünkü bıraktığınız tek şey; kan ve gözyaşı.
Çok ah ve beddua aldınız.
Çaldınız, çırptınız.
Yetim hakkı yediniz.
Yıktınız, viran eylediniz.
Tüyü bitmemiş çocukların geleceğini tükettiniz.
Müslüman kadının başörtüsünü, kötü mirasınızı örtmek için kullanmak istiyorsunuz ama işinize geldiğinde de ‘Müslüman’ olduğunuzu söylüyorsunuz. Çünkü siz ikiyüzlüsünüz.
Dışınıza bakıp, size ‘Beyaz Türkler’ diyorlar. Aslında siz ‘kapkara’sınız!
Beyler!
Taş bitti,
inşaat paydos!
Yahu, insan bu kadar mı düşüncesiz olur?
Dünya nereye gidiyor, siz ne nereye gidiyorsunuz?
Dünya ‘özgürlük’ diyor, siz hâlâ ‘yasak’ diyorsunuz?
Sıralayıp durduğunuz komik gerekçelere, herkes gülüp geçiyor.
Artık sizi, sizin mahallede bile ciddiye almıyorlar!
Tesettür; hem kadın hem de erkek için Allah’ın emri.
Mesela ben, pileli pantolon dikmeyen üreticileri ciddiye almam ve ürünlerini de satın almam. New York’ta, Paris’te, Londra’da ya da İstanbul’da tasarlanmış ve dayatılmış modalar umurumda değil.
Moda maymunlarının şempanzeye çevirdiği erkekler veya örtülü kadınlara da, en az sizin kadar acıyoruz.
Onlardan bizde rahatsızız. Ama sizin gibi onların örtülerinden değil, örtülerini aksesuara dönüştürmelerinden…
Ama siz rahat olun.
Şayet, biri size, niçin başınızı açtığınızı sorarsa, sizin hakkınızı da biz savunuruz.
Biz, kimsenin başını örtmesiyle veya örtmemesiyle ilgilenmeyiz.
Biz sadece, kişilerin başını ve de beynini, küresel egemen düzenin gayri insanî dayatmalarıyla örtmesinden rahatsız oluruz. Birinin başı açıkmış kapalıymış umurumuzda değil.
Biz ne başı örtülüye ayrıcalık tanırız ne de başı açığa haksızlık yaparız.
Bizim hukukla işimiz olmaz. Biz adaletten yanayız.
Ve size sadece acıyoruz.
Üstelik sizin, kendinize acımadığınız kadar.
Altı kaval üstü şişhane tarzında başı örtülü fakat altı dabdar bir blucinle gezen bayanlarda bu soruna ayrı bir rezalet katıyor gerçekten.
Bırakın insanlar istedikleri gibi giyinsin demek en doğrusu bence