Özellikle pazar gününü bekledim, yılların gazetecisine nacizane iki çift laf edebilmek için. Rahat gün olsun dertleşelim, konuşalım.
Hatta Ey Ertuğrul Özkök, sen bugüne kadar hangi İzmirli neo nazizst kadın hemşehrinle zaman geçirdin de böyle düşündün diye soralım.
Oysa ne de güzel başlamıştı yazıya…
“İzmir Fuarı benim için çocukluğumun hayal bahçesiydi. Manolya ağacını ilk defa orada gördüm. Maymunları, filleri ilk defa orada gördüm. Başkan Aziz Kocaoğlu’yla fuarı gezdik. Yıllardan beri fuar ilk defa bu kadar cıvıl cıvıldı. İnsanlar gülüyordu. Başı açık kızlarla kapalı kızlar son derece doğal eğleniyordu”
E burada kalsaydınız ya!. Maalesef devam ettiniz. “Anladım ki İzmir artık başörtüsü ile barışmış. Hem de bütün Türkiye’ye örnek olacak şekilde barışmış. Başörtülü de İzmirlileşmiş, başı açık kız da… Kimse kimseye şüpheyle, küçümsemeyle bakmıyordu. Sevgi ve neşe vardı fuarda. Abartıyor diyebilirsiniz…”
Abartmak ne kelime, hangi aynadan baktınız bugüne kadar siz acaba İzmir’e?.. Haydi kendisine bir anıyla yanıt vereyim.
HOŞGÖRÜ DİYARI
11, 12 yaşlarındaydım. Bir tanıdığa misafirliğe gittik. Kızları benimle aynı yaşlarda. Hayal meyal hatırlıyorum. Tam ikramlar gelecek, çaylar içilecek kıyamet koptu. Evdeki baba bağırıyor, anne ağlıyor. Anlaşıldı ki kız evden kaçmış. Neden, babanın sözlerinde gizli.
“İstediği kadar ağlasın o baş bağlanacak. Üç beş gün zırlar sonra alışır.” Sokaklara dağıldılar, yarım saat sonra kız çocuğu bulundu. Hıçkırıyor, annesine sığınıyor.
Kızın önüne geçtiğimi hatırlıyorum, amcayı yumuşatmak için.
Annemin kızmalarına rağmen ‘rahat bırakın onu’ diye söylendim bir de.
Belki sizin vurguladığınız İzmirlilik ruhu budur, olayı karıştırıyorsunuzdur.
İnanın ötesine rastlamadım.
Başörtülü çok tanıdığım, arkadaşım oldu. Bir kez dahi başı örtüsünden dolayı dışlandıklarına, nahoş bakıldıklarına tanık olmadım.
Ama simgesel türbanlar, toplumu kategorize etme çabaları İzmir’de hoş karşılanmaz derseniz, evet doğrudur.
Küçümsemenin lafı bile İzmir’le pek uyuşmaz hani!
Aksine ne başörtülü küçümsenir, ne mini etekli, ne dekolteli, ne papaz, ne haham, ne imam…
En güzel yanımızdır, birbirimize olan saygımız.
Keşke İzmir’de kadınların gün toplantılarını bir görseydiniz.
Kim başı açık, kim kapalı asla anlamazsınız.
Çoğu zaman başörtüleri girişte bırakılır. Kekler, börekler, gırgır şamata. Çıkışta dileyen başını örter, evine gider.
Yeter ki, iş zorlamalara, baskıya varmasın.
İşte o 12 yaşındaki ruh İzmir kadınında hemen belirir.
Anlaşılan karıştırılan budur.
Var mısınız iddiasına, ben de şöyle diyorum; Başörtülü kadının en rahat yaşadığı kent İzmir’dir. Bilir ki başındaki örtü değil; bu kentte arzu ettiği gibi özgür bir hayat yaşamasının önündeki sorunlar dert edilir.
İEF bu yıl daha iyi
Yiğidi öldür, hakkını ver demişler. Az öldürmedik İzmir Enternasyonal Fuarı’nı bugüne kadar. Ama bu yıl hakkını verelim; bir değişik el, farklı bakış vardı. Harbiye konserlerini İzmirliler’in ayağına ücretsiz getirmek de etkileyiciydi. Yiyecek içecek bölümleri düzenlenerek keşmekeşlik kontrol altına alınmış. Eleştiri de var ama olur o kadar kusur diyerek emeklere yazık etmeyelim. Enternasyonal yanı gösterişten öteye geçerse, gelecek için umut var demektir.