Sayın Başbakan,
Geçen gün Alman Vakıflarına sardınız, ne oldu?
Sahi ne oldu, bildiğim kadarıyla konuya dair başka bir açıklamanız olmadı.
Ama Alman Vakıfları ve Almanya Dış İşleri Bakanı epeyi açıklamalarda bulundular.
Kim dut yemiş bülbüle döndü?
Bu Alman Vakıfları konusunu ortaya atarak Deniz Feneri üzerinden gözdağı mı vermek istediniz?
Çünkü siz bu açıklamayı yapmadan önceki günlerde, size yağ çeken basının dilinde, Alman Hükümetinin AKP Hükümetine iyi gözle bakmadığı yönünde haberler vardı. Yani o kalemşor efendiler şunu demek istiyorlar: Deniz Feneri Davası bir yolsuzluk falan işi değil, tamamen Alman Hükümetinin AKP’yi yıpratmak için ortaya sürdüğü bir davadır. Hele o Yeni Şafak gazetesi bu davanın zanlılarına toz kondurmamak için tırmalıyor da, tırmalıyor.
O vakıfların bütün hesapları, raporları senin elinde değil mi?
Açıkla o zaman, açıkla!
Çamur at izi kalsın politikaları size yakışıyor mu?
Alman Vakıflarının yaptıkları suçsa, siz o suçu açıklamayarak bir başka suç işliyorsunuz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleneğidir: İçinden çıkamadığı sorunların kaynağını dışarıda aratmak ve ortaya kılçık atarak, suyu bulandırmak. Siz de mi bu bayat taktiği kullanıyorsunuz?
Kaz dağları altın madencileri tarafından delik deşik ediliyor. Kanada’lı altın madencileri ülkelerinde altın çıkaramıyorlar ama gelip Türkiye’de ortaklık kurarak ülkemizin bakir coğrafyasına tecavüz ediyorlar. Oksijen deposu ormanlar, su ve toprak katlediliyor ve siz bu ülkenin Başbakanısınız!
Bu ülke, yalnız altın madencilerinin, altın tüccarların ülkesi değil; bu ülke burada yaşayan herkesin. O Kaz dağlarında 17 şirketin değil, 75 milyonun hakkı var!
Bir düşün Erdoğan bir düşün!
Ne oldu başörtü meselesi?
BDP’nin teklifi sizi zora mı soktu?
Daha 10 yıl önce başörtüsü diye ortalığı inletmiyor muydunuz?
Ne diyor parti sözcünüz Hüseyin Çelik: BDP bizi oyuna getirmeye çalışıyor, Meclise başörtüsüyle gelmeyi yasaklayan bir madde yok ki, böyle bir kanun teklifi verilsin.
İyi, güzel. Peki niye bir tane dahi başörtülü milletvekili sokmadınız Meclise?
Zamanı gelmedi mi, başörtüsü özgürlüğünün?
Sizin karşınızda doğru düzen muhalefet yok.
Ne CHP ne MHP siyaset üretemiyorlar.
Onları ciddiye bile almıyorsunuz!
Ama sizi korkutan ve size asıl muhalefeti yapan tek bir hareket var: Kürt siyasi hareketi.
Şu son PKK saldırıları konusunda basından da epeyi destek buldunuz.
Kimi kalemşorların işi iyi gidiyordu; atıp tutuyorlardı.
Ancak Murat Karayılan’ın mektubu ve Aysel Tuğluk’un bir yazısı, yaratılan illüzyonu bozdu.
Fakat dönemine göre adları değişen ama yaptıkları değişmeyen iktidar yalakası kalemşorlar yine bildiklerini okuyacaklar.
Örneğin ne diyorlardı; Tamillere ne yapıldıysa PKK’ye de aynısı yapılsın. Sür askeri Kandil’e, sen büyüksün Erdoğan!
Kürt hareketi açık ve somut olarak taleplerini ortaya koydu.
Siz Kürt sorunu konusunda ne diyorsunuz?
Açık ve somut görüşleriniz yoktur ya da biz duymadık.
Kürt sorunu karşısında şu son yıllarda küçük bir adım dahi atmadınız.
Sivil direnişlerini başlarına yıktınız.
Sahi, savaşa devam mı?
Anayasa konusunda da göreceğiz gerçek tavrınızı.
CHP, kendisinden beklenmeyen olumlu adımlar attı.
Görelim bakalım demokratik bir anayasa yapabilecek mi?
Ve en az onun kadar önemli olan, diğer tüm yasalar (Seçimler Yasası, Siyasi Partiler Yasası, Yargı düzenlemeleri, Ceza Yasası vs) bu yeni anayasaya göre yeniden tanzim edilecek mi?
Başbakan Erdoğan,
Siz de biliyorsunuz, Batı’da ciddi bir ekonomik kriz var. Sizin yerinizin geniş olması, birazda bu durumdan ileri geliyor. Diliyor ve umuyorum ki, bu kriz bizi teğet geçsin. Eğer bu kriz ülkeyi bir sararsa, çok ciddi siyasi sonuçlar ortaya çıkabilir.
Ve sizi bir kaşık suda boğmaya çalışanlara gün doğabilir.
Böyle bir durumda bile, yani bir darbe vs. durumunda, o darbenin de karşısında olacağım.
Sayın Başbakan,
Siz güçlüsünüz ama haklı değilsiniz!
Haklı olmak güçlü olmaktan değil, meşru, adil ve demokrat olmaktan geçer.
Kendinizi 1 gün inzivaya çekin.
Ve orada bir derviş gibi düşünün!
Sonra…
Biliyorum bu yazıda epeyi bir naiflik var ama çok doluyum.
Ve diyeceklerim bitmedi!