Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Tamı tamamına üç yıl olmuş aşağıdaki makalenin başlığının içini dolduralı. Ve web sayfamda yayınlayalı…
Hadi dedim yeniden bu gün, o günü ve konuyu hatırlayalım ve burada da dostlarla paylaşalım…
Biz insanlar unutkanız, unutmakla malulüz de diyebiliriz. Unutmak bizi insan yapan yanlarımızdan biri zira… İyi ya da kötü birçok şeyi unuturuz. Doğru ya da yanlışı unuttuğumuz gibi. Bildiklerimizi unuturuz, unuttuklarımızı bile unuttuğumuz olur, normalimizdir bu bizim.
Karşımıza çıkan yeni sandığımız şeylerin, aslında örnek şahsiyetler üzerinden, örnek zamanlarda bize öğretilenlerle aynı olduğunu da unuttuğumuz çok olur. Acaba, öyle mi, değil mi, böyle mi diye kafa yorarken, aslında cevaplarımızın çoğu avuçlarımızdadır da haberimiz yoktur.
İman ile iyiliklerin, küfür ile kötülüklerin bağını unutuyoruz.
Adaletle merhametin, zulümle hakaretin bağını göz ardı ediyoruz.
Sadakatle dürüstlüğün, ihanetle sahtekârlığın bağını gözden kaçırıyoruz.
Şirkin en büyük zulüm olduğunu; büyüğünü işlemekte sorun görmeyenlerden, daha küçüklerini beklemenin normalliğini unutuyoruz.
Millet olarak aptal ya da salak insanlar değiliz sadece unutkanız.
Zaman unuttururmuş, peh!.. İşte size koca bir yalan. Unutkan olan zaman değil ki bizleriz. Unutkanlığı yerinde kullandığımız sürece sorun yok da sanki biz onu biraz müsrifçe kullanıyoruz. Unutmayı, çoğunuzun inandığı gibi ben de çoğu kez bir nimet kabul ediyorum. Ölümü unutarak yaşadığında insan, acılarını unutabildiğinde ya da kötülükleri… Evet, pekâlâ nimetten sayabiliriz unutmayı. Ya sevmeyi unutursa insan? Bu da nimetten sayılmaz herhalde? Çoğumuz unuttuk sevmeyi. Yani karşılıksız ve katıksız sevmeyi… Yani kendimizden başkasını sevmeyi… Yani ailemizin dışındakileri de sevmeyi… Yani tüm varlıkları sevmeyi… Bir sihir olan sevmeyi… Dünyadaki tüm kötülükleri yenebilecek tek ve en güçlü duyguyu… Yüreğine düştüğü zaman sana zaferler vadeden, her şeyi olduğundan güzel gösteren, gözlerine ay ışığı düşmüş gibi ateşini dışa vuran sevmeyi… Unuttuk. Bütün bunları da nereden mi çıkarıyorum?..
Dostlarım şöyle bir çevrenize, etrafınıza, hiç olmazsa TV. lar da haberlere, dizilere bir bakın. Görmediniz mi. işte o benim sorunum değil. Görmeyenlerin görme gözleri değil kalp gözleri kapalıdır. Ha bir gayret, açın o gözü. İnanın dünyanız aydınlanacak, ruhunuz ışıldayacak, kalbinizden sevgi taşacak… Zaman değil biz insanlar unutkanız. Unutkan olmayalım hele de sevgiyi unutmayalım.
Ama bakarım da geçen bunca seneye bu üç kelimenin içini dolduran mevzuatın her an içinden bir harf, bir kelime, bir cümle eksilmekte yıllar içinde.
Evet, üç yıl dediğimiz ney ki bir nefeslik yol. Biz ki bir asrın ikinci yarısını yürümekteyiz ki daha dün doğmuş gibi. Gerçi doğarken kimseler fikrimizi sormadı ama anam yine de bırakıvermiş bu fani dünyaya nefes alsın diye bedenimi.
Sonrada beni bırakıp gitmiş kendi dünyasına. Dün doğmuş gibi dedik ya o süre göz kapaklarımıza sıralanmış kirpiklerimizin ikisi arasında ki mesafe kadar kısa.
Ama herkese değildir kısa. Neden mi kısa olur.
Çünkü zamanın değerlendirmesini bilmeyenedir kısa. Bir an gelir tuh be bitti hayat hiçbir şey yapamadık, iz bırakamadık der ve hayıflanır. E artık hesap verme vaktidir ona. Rabbim soracak ne yaptın da, ne iz bıraktın da ardında geldin karşıma. Neyse bunca laf kalabalığından sonra biz başlayalım konuyu irdelemeye zaman kaybetmeyelim…
BARIŞ – SEVGİ – AŞK
Bilim insanları sevginin kalbin işi değil, beyin işi olduğunu söylüyorlar…
Atalarımız, dedelerimiz, babalarımız ve biz, hep sevginin, aşkın ve saygının kaynağını kalbimiz zannettik.
Ne çare güneş yüce dağları aşınca, vadilerde karanlık başlayınca, gün akşam olunca anladık ki sevginin mimarı beyinmiş.
Meğer kalp sevginin işlevini görmüyormuş!..
Yani çam kozalağı büyüklüğündeki bu kıymetli et parçası kalp, beynin gölgesinde yatan bir yiğit mi?.
Öyleyse sevgiyi meydana getiren kalp değil.
Vah ki, vah biz hep Aşk ve Sevginin kalpte başladığını sanmıştık. Birde o çam kozalağı büyüklüğündeki kalp için ne şiirler, ne yazılar yazılmıştı.
Öyleyse dostlar:
Bu gün BARIŞ, SEVGİ ve AŞK diyelim ve AŞK’ı şöyle bir kenarından kaldırıp bakalım kısaca… Aman yanılıp ta aşk bu kadarmış demeyin aşk anlatmayla bitmez…
Hele Hele BARIŞ hep olsun, SEVGİ ise gönüllerde hep taze sürgün kalsın… Yine uzattık lafı. Bir kişide hadi dur demez… Öyleyse dostlar lafı yine uzatmadan konuya gireyim:
Kimileri “Aşk bir hastalıktır; geçici bir deliliktir,” derler; “Aşk, köpekliktir” diye eklerler…
Bunun içindir ki, hiç mi hiç kale almam, “Aşk mı insanı budala yapıyor, yoksa yalnızca budalalar mı âşık oluyor?” sözünü Orhan Pamuk’un!..
Veya Chuck Palahniuk gibi, “Her aşk, bitki isimleriyle başlayıp, hayvan isimleriyle son bulur,” derler; ya da Denis Diderot’nun, “Aşk, akıllının aklını başından alır, akılsıza verirmiş”; Charles Bukowski’nin, “Aşk, pençesinden hiç kurtulamadığımız çok ciddi bir hastalıktır,” sözleriyle betimlemeye kalkışırlar!
Aldırmayın onlara!..
Thedor W. Adorno’nun, “Sadece sevgiye tutunacak gücü olan yaşar… “Var olanın hakkını verebilen de sadece karasevdadır”; Sait Faik Abasıyanık’ın, “Her şey bir şeyi sevmekle başlar”; W. Goethe’nin, “Âşık olmadıktan sonra, kalbimiz ne işe yarar ki?” uyarılarına kulak verin!..
“Aşk yoktur” diye yırtına dursun kimileri, aşk vardır; hakikattir; yaşamdır; yaşatandır…
“Aşk”, Kaf Dağı’nın ardında yaşayan Anka Kuşu ‘nun yuvasındaki “Felsefe Taşı”na insanların verdiği addır…
Çocuksu masumiyettir aşk; yani Leyla’nın, bir hayalin peşinden koşan, bir hayal için dövüşendir.
Deli cesaretidir; sonunun ne olacağını bilmesen de; “son “unu göremesen de…
Kolay mı? Deliye sormuşlar “Aşk nedir?” diye; yanıtı “Benim hâlim” olmuş…
Bu nedenle de Ferhat’tır Şirin için dağları delen; Kerem’dir Aslı için yanmakta bir an dahi duraksamayan!
AŞK söylenmemiş sözlerin tümü, gidilmemiş yerlerin umutlu hayalidir.
İş bu nedenle “Aşık oldum,” demek herkesin harcı değildir…
Özetle sarmaşık nasıl bir ağaca sarılır sımsıkı, onunla bütünleşir, onun bir parçası olursa, aşka düşen insan da sevdiğine tutunurmuş sarmaşık gibi, sımsıkı…
Derler ki; “Kanatları vardır kalbin; sevince uçar, sevilmeyince göçer…”
Onun için sarılın sarmaşık gibi sevdiğinize göçmesin…
Epiktetos’ un, “Hareket etmenin nedeni ‘istek’ ve ‘sevmektir’, bu ise düşünmektir. Aşk tutkudur. İyi ya da kötünün ne olduğunu fark edemeyen insan nasıl sevebilir,” saptamalarında ki aşk; isyancı bahardır; söz değil, eylemdir…
İş bu nedenle “Âşık oldum,” demek herkesin harcı değildir.
Aşk, devrime benzeyen, onunla türdeş bir çoğullaşmadır; kendisinden başka seçeneği olmayan, olamayandır. Evet, aşk ve devrimin alternatifi yoktur; Ahmet Arif’in, “seni sevmek,/ felsefedir, kusursuz./ imandır, korkunç sabırlı,” dizelerinde olduğu üzere…
Aşk ve devrimin yokluğu, cehennemin öbür adıdır.
Aşk ve devrimin ötesi, berisi, öncesi, sonrası yoktur; sonsuzluktur onlar.
Aşk ve devrim yaratıcı bir yıkımdır.
Aşkı tek başına tanımlamak, devrimden soyutlamak mümkün müdür?
Elbette ki hayır!
O zaman hayırsa bende; “AŞK” denen üç kelimeyi parçalara ayırıyor, çoğul kazandırıyor meteor yağmurları gibi üstünüze serpiyorum. Dağların ardından yine sancılı doğan güneşle birlikte dünyaya bakıyorum, var olan sesin hükmüyle yazan kalemim avaz avaz bağırırken: “GÜNAYDINI” heceliyorum, eklerine köklerine ayırıyor ve diyorum ki; bir günaydınla aydınlansın gününüz, gülüşleriniz çoğalsın, mutlulukla bakan gözlerinizde, yaşamın nefis tadını hissettiğiniz, kalbinizde ki sevgi ile umuda hoş geldin diyen, dudaklarınızda ki tebessüme BARIŞ, SEVGİ ve AŞK şarkılarının takılı olduğu bir gün olsun…
Kim ki; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’ ve Bizi daha çoğul BİZ olmaya bekliyorum…
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… ve gelecek günleriniz sağlık, bereket ve huzurlar getirsin sizlere…
Sevgi bestesinin notasını yüreğinizde hissedeceğiniz, ümitlerinizin dostluklarla pekişeceği, gülücüklerinizin hiç bitmeyeceği, sevgi dolu, bir güne sağlıkla, sevgiyle, muhabbetle, sevdiklerinizle başladığınız, bütün hayallerinizin gerçeğe dönüştüğü, güzel bir Cumartesi günü olsun inşallah!.. İyi bir hafta sonu dilerim dostlarım…
Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
Sevgiyle, Aşkla, Barışla hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyi unutmadan hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#