“BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ SENATOSU’NUN
KAMUOYUNA DUYURUSU
Üniversiteler toplumların geleceğini şekillendiren evrensel kurumlardır. Ürettikleri bilimin önderliğinde eğitim-öğretim hizmetini gerçekleştiren üniversiteler, toplumun ihtiyaç duyduğu eğitilmiş insan gücünü yetiştirirler. Ayrıca, toplumun sanatsal, kültürel ve teknolojik gelişmesine, sorunlarının çözümüne katkıda bulunurlar.
Üniversitelerde bilim eleştirel aklın ışığında üretilmektedir. Bilgi çağı olarak adlandırılan 21. yüzyılda tüm sorunların başarı ile çözülebilmesi için toplumun tüm kesimlerinin, bilginin üretildiği, farklı çözüm yollarının araştırıldığı ve önerildiği üniversitelerle işbirliği yapmalarına ihtiyaçları vardır.
Üniversitemiz araştırmacı, sorun çözme yeteneğine sahip, toplumsal değerlere bağlı, insan haklarına saygılı, çevreye duyarlı, bilgi ve teknoloji üreten, girişimci, sorgulayan, Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı, ülkemizi geleceğe taşıyacak bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedir. Ayrıca, Anayasamızda belirlenen esaslar çerçevesinde, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu da Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı çağdaş kuşakları yetiştirme görevini üniversitelere vermiştir. Bu görevin yerine getirilmesini engelleyen her türlü davranış geleceğimizi tehlikeye düşürecek, Ülkemizi belirsizliğe ve karanlığa sürükleyecektir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
Şimdi, bu bildiriyi iyi okumanızı istiyorum. Bu bildiri, geçtiğimiz hafta Ankara’da bir araya gelen Üniversiteler Arası Kurul toplantısında gerçekleştirilen rektörler bildirisinin ardından, alel acele kamuoyuna verildi.
Biliyorsunuz, o toplantı iktidarın üniversitelerde türbanın serbest bırakılması için Anayasa değişikliği yapmak istemesine karşı bir tepki olarak gerçekleştirilmişti.
Rektörler toplantısında dile getirilen türbana karşı tepki bütün medyada yer aldı. Bir kez daha burada dile getirmenin fazla bir anlamı yok.
Ancak, burada Balıkesir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şerif Saylan’ın tutumu birkaç yönden ön plana çıktı.
Şerif Hoca’nın, rektör olabilmek için Balıkesir’de CHP, ADD ve ÇYDD tarafından nasıl desteklendiğini, onların tavassutu ile Ankara’da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e nasıl bir referansların ulaştırıldığını geçtiğimiz günlerde yine bu köşede dile getirdim.
Şerif Hoca da, rektör olmadan önce BAÇEV’de yaptığı bir konuşmada, tamamen laiklik çizgisinden hareket edeceğini, rektörlük görevini de sadece bir dönem yani 4 yıl için yapacağını altını çize çize vurgulamıştı.
Tabii, rektör olduktan sonra da köprülerin altından çok suların akması gibi, Şerif Hoca da anında yön değiştirerek, Cumhurbaşkanı’nın değişmesi ile birlikte yönünü iktidara çevirmekte hiçbir sakınca görmedi.
Üstüne üstlük, bir de daha şimdiden yeni dönem için iktidar partisi milletvekilleri ile son derece sıkı ilişkiler içerisine girerek, bir kez daha rektörlük görevinde kalma girişimleri içerisinde olduğu da gerek siyasi kulislerde, gerekse bilim çevrelerinde en çok konuşulan konular arasında yer alır oldu.
Neyse!.. İşte böylesine bir düşünce içerisinde hareket eden Balıkesir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şerif Saylan, katılmadığı rektörler toplantısında, hükümete yönelik bir takım mesajlar verirken, öte yandan da kendisine yönelik oluşturulan eleştirilere de alel acele bir bildiri ile cevap vermiş olmalı ki, bu yanda gördüğünüz Senato bildirisini yayınlamış…
Allah aşkına tekrar bir bakın bakalım… Şöyle dişe dokunan bir görüş var mı, bu bildiride?
Tamamen yuvarlak cümlelerle, toplumu tamamen salak yerine koyacak bir bildiri… Ne laiklikten, ne türbandan, ne başörtüsünden ne de getirilmek istenilen sistemden bahsediliyor.
Tabii böylesine bir bildiriyi yayınlamak da yürek ister!. Yayınlayanda da böyle bir yürek olmayınca, yusyuvarlak cümlelerle olayı geçiştirmeyi, bilim adamlığı sanır!..
Kesinlikle “tavşana kaç, tazıya tut” politikasının, böylesine bir şekilde Balıkesir Üniversitesi bünyesine girmesi, aslında bilime olan inancı da zedeliyor.
Haa, bu arada her ne kadar başlıkta Balıkesir Üniversitesi Senatosu’nun bildirisi diye yer alıyorsa da, kesinlikle yalan!.. Üniversite genel sekreterinin aradığı üç beş senato üyesine “Aman böyle bir bildiri yayınlayacağız, haberiniz olsun” dedikten sonra, hiç kimseyi incitmeyecek bir bildiri yayınlanıp, basına gönderilmiş anlamsız bir yazı.
Görüyorsunuz değil mi? Koca koca bilim adamları, hiçbir içeriği olmayan, hiçbir geçerliliği olmayan, tamamen kamuoyunun gözünü boyamak için kaleme alınmış bir yazıyı, bizlerin aracılığı ile halka yansıtıyor.
Bakın, yazının içeriğinde ne yer alıyor; “Ürettikleri bilimin önderliğinde eğitim-öğretim hizmetini gerçekleştiren üniversiteler, toplumun ihtiyaç duyduğu eğitilmiş insan gücünü yetiştirirler. Ayrıca, toplumun sanatsal, kültürel ve teknolojik gelişmesine, sorunlarının çözümüne katkıda bulunurlar…”
Siz, böylesine yoz bir düşüncenin ışığında toplumu aldatmaya yönelik bir hareket içerisinde bulunan bir üniversitenin, toplumu aydınlatabileceğine inanıyor musunuz peki?
Vay be, üniversitelerimiz meğer kimlere kalmış!..
Sessiz sakin bir Meclis!..
Bandırma Belediye Meclisi’nin şubat ayı olağan meclis toplantısı vardı önceki akşam…
Eh, yıllar yılı bu meclis toplantılarını izler, kendimize göre notlar alır, sonra da bu köşeden yorumlarımızı yazardık…
Yazardık derken, bilinçli söyledim.
Biliyorsunuz, özellikle Cemal Öztaylan döneminde son derece hareketli ve son derece renkli meclis toplantıları cereyan ederdi.
Hatta öyle ki, iki-üç saat süren meclis toplantılarında yaşanan hareketlilikten, bana burada üç gün seri halde yazdığım malzeme çıkardı.
Meğer, eski camlar bardak olmuş!..
Bizim de ekmeğimize engel oldular!..
Malzememizi falan elimizden aldılar!..
Çünkü, artık Bandırma Belediye Meclisi toplantılarında ne tartışma, ne sataşma ne de çok farklı heyecan falan kalmadı.
Hatta, meclis toplantısının ardından “Eee, biz şimdi ne yazacağız bu toplantı ile ilgili?” diye sorduğumuzda, “Niye fena mı işte, son derece sessiz, sakin ve de huzurlu bir belediye meclisi yaşandı dersin!..” diye cevap aldım, meclis üyelerinden.
Eee, sonra…
Ben ki, yeri geldiğinde üç gün üst üste doldurduğum, hatta ve hatta zaman zaman da kısa kesmek durumunda kaldığım bu köşede, Bandırma Belediye Meclisi’nin şubat ayı toplantısı için böylesine küçücük bir köşeden değerlendirme yapıyoruz.
Beyler, bize de acıyın lütfen!..
Bakın biz de ekmeğimizi burada yazdıklarımızla kazanmaya çalışıyoruz!..
…………………….
Neyse şaka bir yana ama gerçekten de zaman zaman Cemal Öztaylan’ı aramadım desem yalan olur.
Onun idare ettiği toplantılar ile şimdi Recep Eraydın’ın idare ettiği toplantılar arasında dağlar kadar fark var.
Ha, yanlış anlaşılmasın, yine her isteyen çıkıp rahatlıkla konuşup, görüşünü istediği gibi dile getirebiliyor.
Yalnız, gerek iktidarın olsun, gerek muhalefetin olsun karşılıklı konuşmalarında birbirlerine son derece nazik davrandığı, konuşmayla karşısındakini kırmamaya büyük özen gösterdiği de dikkati çekiyor.
Aslında, bu durum bizim yıllar yılı istediğimiz, olması gereken bir meclis oturumu. Çünkü, her iki taraf da karşılıklı suçlamalardan, karşılıklı atışmalardan ve karşılıklı yeri geldiğinde hakarete varan tartışmalardan bıkmıştı.
Umarız, önümüzdeki seçimlere kadar da böylesine karşılıklı anlayış içerisinde sürer bu toplantılar.
Bu arada unutmadan, meclisin hareketli üyesi Çetin Sever bile bu sakinliğe ayak uydurmuştu…