Çalışan için tezgâhta balık, sofrada ekmek demekti. Gözü yirmi dört saat ufka doğru denizin maviliğindeydi. Balıkçı mavi sulara dalgayla başlar ve yine dalgayla patlardı. Hava muhalefetine aldırış etmez, uygun gördüğü kıyıdan denize açılırdı. “
“Ekmek parası ne yapacaksın.” Derdi.
Balıkçının suyla ilgili bir korkusu yoktu. “Toprağı işlemekten çekinen, bahçede işi olmaz. Hava rüzgârlı ise dalgalar hırçınlaşır, o durumda hırçınlaşmış dalgalarla yarışa girmenin bir alemi olmaz.” Diyordu. Balıkçı kendini koşucuya benzetirdi. “Koşmak istemiyorsan, yoldan çekileceksin, çünkü koşana engel olmayacaksın.” Derdi.
Balıkçının işi kolay değildi. Hava kötü de olsa uygun anı bekler ve bildiği yerden denize çıkardı. Ona göre, rüzgâr mırıldansa, dalgalar şarkı söylerdi.
Denizin fiziksel şartlarının balıkçıya uyması gerekirdi. Buradan çıkan, balıkçının güçlü olması gerekiyordu. Ağ atmak, atılan ağı toplamak ve balıkları ayıklamak, kolay değildi. Balık değerli besin kaynağıdır fakat havanın fırtınalı oluşuna göre değer kazanmaz. Balık gibi değerli besin kaynağını elde etmek için, ısrarla peşine gidilmelidir.
Balığın peşine gitmede sabır göstermeyen ve denizi tanımayan balık avlayamaz. Deniz uyusa dahi ona karşı dikkatli davranılmalıdır. Çünkü denizin doğal olayları balıkçının isteğine bağlı değildir. Balık tutmak istiyorum, ihtiyacım var. Eve ekmek götüreceğim demekle balık avı yapılmaz.
Deniz dalgaları sıklaşırsa, kıyıları dövmeye başlar. Bu durum balığın keyfini kaçırmaz. Olaylar suyun alt katmanlarına etkilemez. Yalnız balıkçı dalganın oluşum ve gelişimini dikkate almak zorundadır. Çünkü balık avcısı, balığın ve denizin özelliklerini dikkate almak durumundadır. Ustalığını tatbik etmek istiyorsa, karşısına çıkan her problemi çözüme kavuşturabilmelidir.
Avcının balıkla ilgili niyeti her zaman gerçekleşmez. İstediği olmayabilir, şartlar uygun gitse de. Buna rağmen, balıkçı işinin ehliyse sabırlı davranmalı ve balığın peşini bırakmamalıdır. Balıkçı bazı isteklerini de feda edebilmelidir. Örneğin istediğin balığın yarısını bile bazen tutamayabilirsin.
Ağı atmasını bileceksin. Zamanlaman doğru ve isabetli olacak, balık ağa vurduktan sonra da kaçma şansı hiç olmasa bile. Denizi ve özelliklerini bilmezsen hayallerinle baş başa kalırsın. Daha ileri gidemezsin.
Balığı tezgâha getirmek, kayığın değil, avcının elindedir. Balıkçı bütün bunları biliyorsa ona göre kayığını denize sürecektir. Suyun hareketliliğinin nedenini bilmeden veya çözümüne ulaşmadan kayığını suya atmamalıdır. Çünkü deniz hatayı affetmez. Deniz sana dost olur ama rüzgâr onu rahat bırakmaz.
Avcı balık yuvalarını bildiği için, üreme sahalarına girmek istemez. Özellikle yavruların olduğu o sahalara ağ atmamalıdır. Ağ atmama önemli bir anlayıştır. Böylece neslin devamlılığı sağlanır. Örnek eskiden tezgâhlarda kalkan balığı vardı şimdi ise esemesi okunmuyor. Denizlere derya deyip geçmemek lazım. Denize iyi davranmalı ve onu kirletmemeli. Denizi kirletmek çöl rüzgârı gibidir. Çöl rüzgârı geçtiği yeri kurutur. O hâlde balığın çoğalması için gereken düzenleme yapılmalıdır.
Denize uçan taksi, yoldan geçeni telaşlandırır. İmdadına balıkçı yetişir. Balıkçı denizi tanıdığı için, taksiye nasıl yaklaşacağını bilmektedir. Balıkçı, “Avına göre yem takmasını bileceksin.” Derdi. Taksideki insanların kurtulmasında da balıkçının denizi tanımasını rolü büyüktür. Kaza anlık bir olaydır, balıkçının etkisi şans eseri orada bulunmasıdır. Yoksa avcının davranışı güncel olmayıp ileriye dönüktür.
Balık avcısı balığa bilinçsizce saldırmaz. Bencillik de yapmaz. Uygun fırsat kollar. Şartlar ağ atmayı gerektirirse ona göre pozisyon alır. İzini sürer. Çünkü balıkçı geçimini onlar sayesinde sağlamaktadır.
Balığın yaylım alanlarını bilmek gerekir, bu olay da tamamen deneyime bağlıdır. Denizde boşuna kürek çekmemek için, dikkatli olmaktan başka çare yoktur. Şans hiçbir şey elde edemeyebilirsin. Onun için balık avcılığı maharet ister. Keyfi hareket edemezsin. Denizi aramaya kalkarsan, kendini kaybedersin.
Dalganın seni zıplattığı durumlarda bile balığın peşini bırakmayacaksın. Balığın peşinde normal ortam gibi balığın peşinde olacaksın.
Balık tezgâhı kurulur ama şartların ağırlığını kimse düşünmez. Balıkçının çektiği eziyet anlatmakla olmaz, yaşamak gerekir. Balık tezgâhına karşı iyi niyetli yaklaşım, alın terine gösterilen saygıdır. Bu saygı balığı daha değerli besin hâline getiriyor.
Balık avcısının suya olan hoş görüşünü, tüketici de tezgâha yansıtmalıdır.
Hasan TANRIVERDİ