Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra, pazar sabahı kalktığında keyifle eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını hayal ediyordu. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve parka ne zaman gideceklerini sordu. Baba, oğluna söz vermişti; bu hafta sonu parka götürecekti onu ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna uzattı:
– Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim! Dedi. Sonra düşündü:
– Oh be, kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez!
Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi:
– Babacığım, haritayı düzelttim. Artık parka gidebiliriz! Dedi. Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hayretler içindeydi ve oğluna bunu nasıl yaptığını sordu.
Çocuk şu ibretlik açıklamayı yaptı:
– Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti!
Dünyayı düzeltmek için önce insanların düzelmesi gerekiyor. İnsanlar ne kadar okurlarsa okusun önce etik ve ahlaklı olmaları gerekir. Balık hafızalı bir toplumuz.17 Ağustos depremi 4 Ay sonra unutuldu. Her sene görsellerde anmaktan öte hiçbir şey yapılmadığı son yaşanan depremde net şekilde görüldü. İzmir’de yaşananlar özellikle imar affından yararlanan sahtekârların yaptıkları binalar ve onlarca insan kaybı. Yine unutuldu. Bu sefer yaşananlar unutulacak gibi değil. Unutturmayacağız. Nasıl olacak? Şimdi Mersin’in geçmişinden bu yana yapılaşmaları aktarmaya çalışacağım.
46 Yıl önce şu an Mersin’in yol diye bildiğimiz yeri denizdi. Sonra doldurmaya başlandı. Yollar yapıldı. Yolun altına kafeler yapıldı. Yolun paraleline yüksek binalar yavaş yavaş dikilmeye başlandı. Hilton oteli deniz dolgusu üstünde. Yolun altındaki yapıların hepsi dolgu üstünde. Babil,Alden, Liparis,soli..Yaz yaz bitmez. Pekâlâ, bu binaların izinleri kim ve kimler tarafından verildi. Denize nazır dairelerin hepsi yüksek katlı. Şimdilerde 1,5 dakikalık depremde hepsi beşik gibi sallandı. Biraz daha yukarıda olanlar daha az hissetti. Bunun sebebi altında temel atılırken bir taraftan deniz suyunu çekerken bir taraftan beton dökmeye çalışan zihniyet. Hepimiz sustuk. Herkes göz yumdu. Alan, satan, imza atan ve yapan herkes suçlu. Mersin deprem bölgesi değil kafasıyla lüks ve yüksek metrekareli daireleri sahile diktiniz. Bunca yıl bunlar dikilirken çevreciler buna neden ayak diremediler. İmar çarpıklığı, çarpık kentleşme toplumların kısa sürede çözebileceği sorunlar değil. Bir sahil katliamı olmuş, son 46 yıldır o deniz kenarına sıva kumu olarak deniz kumunun kullanıldığı, 18 katlı binalar yapılmış. Bunların ortadan kaldırılması da şu anda mümkün değil. Yaşadığımız son depremde bunların riskli olduğunu bir kez daha test ettik. Sağlıklı kentler yüksek binalarla olmaz.
Bugün sahil gezintisi yaptığımda çok hızlı şekilde dairelerde satılık ilanı gördüm. Dışında gözle görülecek çatlaklar olan ve acil tadilata alınan satılık dairenin fiyatını merak ettim.11 milyoncukmuş. Bu sitenin adını vermeyeceğim. Sahili bilenler tahmin eder.22 Yıllık site. Denizi gören kafa daireymiş. Şu depremden sonra 1 Milyon bile şahsım olarak vermem. Özellikle çok katlı binalarda oturan vatandaşlarımız korkularından dolayı evlerine giremiyorlar. Herkes 2 katlı veya müstakil ev arayışına girdi. Bu demektir ki “1,5 dakika sallanmak” yüksek katlardaki deniz manzaralı konforlu evlerinden, müstakil ve dağ tarafında daha korunaklı evlere geçiş sürecini başlattı. Antakya, K.Maraş, Adıyaman ve deprem olan İllerde ’ki enkaz altından kurtulanlar asla yüksek kata giremiyorlar. Tedbirler her daim alınmış olsaydı bu kadar canlarımız gitmezdi? Bunca insan kaybından sonra; yorumların yapılması, birilerinin suçlanmasını, futbol maçı bittikten sonra mağlubiyetin saatlerce yapılan yorum ve konuşmalarına benzetiyorum. Çözümün ortağı olamıyoruz. Sorunları konuşuyoruz. Suçluyoruz. Bir süre sonra unutuyoruz. Sunuda belirtmek isterim ki her zamanki gibi ateş düştüğü yeri yakıyor.
Şimdi Unutmaya devam mı edeceğiz… Yine birilerinin korkusundan susmaya devam mı edeceğiz..
Yoksa konuşup, konuşup duracak mıyız?