Bakkal Şenpazar dededen kalmaydı. Bir asrı aşkın halka hizmet ediyordu. Şenpazar, mahallenin girişinde, aile boyu çalışıyordu.
Şenpazar geniş bir mekâna sahipti. Binada depo ve ayrıca dinlenme yeri vardı. Üst kat da evleriydi. Bakkalı üçüncü kuşaktan, devir alan oğul Hakan’dı. Şenpazar bakkalı çalıştırana mahalleli ismiyle hitap etmezdi. Oğul Şen derlerdi.
Oğul Şen’den tüm mahalleli memnundu. Çünkü bakkalı çok iyi yönettiğini söylüyorlardı. Oğul Şen, bakkalın önündeki cama; “Şen ucuzluk” ve “Köyden size” levhalarını asmıştı.
İçeri girildiğinde beyaz önlüğüyle oğul Şen, tozsuz ve her şeyin üzeri kapalı olan bir ortamda çalışıyoruz, diyordu. Oğul Şen nerede ise bakkalı yirmi dört saat açık tutardı. Yiyecekler günlük ve buzdolabında saklıydı.
Ülkenin sürüklendiği ve dönüşü olmayan küresel düzen, zincir marketleri doğurmuş, AVM denilen çılgın alışveriş merkezlerini mahallelerin içine sokmuştu. Zincir marketler ve alışveriş merkezleri iğneden ipliğe her şeyi satması, ticari yönden kafalarda bulanıklık yaratsa da halkı kendine çekmeyi başarmıştı. Çünkü bu merkezler yalnız bakkalın işini yapmıyor. Normal bir çarşıda ne varsa hepsini bulunduruyordu.
Alışveriş merkezinde sinema, çocuklara oyun sahaları, kitaplık, kahveler ve dünya markası giyecekler satan mağazalar yer alıyordu.
Mahalle geleneği de bu merkezler sayesinde sarsıntı geçiriyordu. Mahallenin “Ahi ve Loncaları fonksiyonunu yitiriyordu. Ayrıca cadde ve sokaklardaki mağazalar da cazibesini kaybetti. Yetmedi, küçük esnaf, yok oldu. Çalışanları alışveriş mağazalarında tezgahtarlığa koştu.
“Küreselleşme” bakkal, terzi, ayakkabıcı, berber ve makine tamircilerini silip süpürdü ve mahallenin birliktelik kültürü sallanmaya başladı. Ne kadar çırpınsan da elinden bir şey gelmiyordu.
Batı geleneğini zoraki kabul etmiş görünüyorduk. Buna rağmen, yönetenler de “Yerli ve milli” sözleriyle toplumu ayartmaya devam ediyordu.
Ahi teşkilatlarının Osmanlıdaki işlevini bilmek gerek. Teşkilat gerektiğinde bakkalın para ihtiyacını karşılar, ayrıca dükkânı açık tutmaya çalışılırdı. Çok önemli bir görevi de üretilenin kalitesini kontroldü. Ayakkabıcının yaptığı ayakkabının hiçbir hilesi olmayacaktı. Olursa teşkilattan kovuluyordu.
Böylece Türk Milletinin geleneksel yapısı bozulmaya başladı.
Yalnız gelenek mi bozulmaya yüz tuttu. Mahalle esnafı çöktü. Usta kalmadı, yerli mallar yok oldu. Küreselleşme girdiği yerde ayrımcılığı körükler ve toplumu böler. Etnik grupları açığa çıkarır. Kimsenin kimseye güveni kalmaz. “Paran varsa insansın,” geçerli hale gelir.
Dededen toruna aktarılmış olan Şenpazar, tüm küçük esnaf gibi kapanma eşiğine geldi. Oğul Şen, kira vermediği ve sebzeyi üreticiden doğrudan aldığı için ucuz verdiği hâlde kapısına kilit vurmaya hazırlandı.
Alışveriş merkezleri topluma yağmur, kar ve soğukta sıcak bir ortamda rahat gezme ve istediğine ulaşma imkânı sağlamıştı. Bu davranışlar, küreselleşme zihniyetini o derce beslenmiştir ki, her semte açılmış ve önü kesilmemişti.
Bunlar toplumu siyaseten de bölmüş, düşman kutuplar yaratmış ve komşuluk ilişkilerini iyice sarsmıştır.
Şenpazar çalışanları, düzenin getirdiği ekonomik savurganlığa da dayanamamış ve beyaz önlükleriyle, dükkânın önünde çektirdikleri fotoğraf onlara, kalıcı bir anı olmuştur.
Kutuplaşan anlayışlar, güdümlü hâle gelmiş ve mahalle kültürünü yerle bir etmiştir. Sonuçta Oğul Şen, AVM de iş arar duruma düşmüştür.
Uluslararası şirketler, insancıl anlayışları silmiş ve Türk toplumunu, yabancıya muhtaç etmiştir. Bugün herkesin ağzında AVM ve elinde para ile aldığı poşeti taşımaktadır.
İktidar yeni düzeni tüm yönleriyle desteklemiş, yerli ve milli anlayışı kaldırmıştır. Bu anlayışlar tartışılırken, gerçekleşen, virüs salgını da işin tuzu biberi olmuştur.
Şenpazar, “Köyden size” sloganıyla hayallere dalıp gitmiştir.
Hasan TANRIVERDİ