Sayın Ziya Selçuk; Milli Eğitim Bakanı
Sözü evirip çevirmeden, son sözüm üzü baştan edelim:
“TASVİP ETMİYORUM” demek yetmez. YA GÖREVDEN AL, YA İSTİFA ET!.
Ortada milyonlarca çocuğa seyrettirilen canlı bir idam sahnesi varken susup oturamazsın… Öncelikle kendi çocuğunuza izlettiremeyeceğiniz o sahnenin milyonlarca çocuğa dayatıldığını düşünerek verin kararınızı. Kararınız ayni zamanda, ”tasvip” konusundaki söyleminize dair samimiyetin delil olacaktır. Ders arası “ilahi” geçişleri ise ayrı bir çağ dışılık.
Tarihsel süreç içinde yaşam, bazen, nadir kişilere nasip olacak ek fırsatlar sunar. Böyle bir fırsatı yakalayanlardan biri olarak “şanslı” saymalısınız kendinizi.
Ancak, bu fırsatların kişilere sürdüğü koltuklarda hem yetki, hem de sorumluluklar vardır.
İşte şimdi bunlardan birisi ile karşı karşıyasın:
Yetkin dahilinde, bu rezalete göz yumma gereğini yap: GÖREVDEN AL!…
Yapamıyorsan görevinin yüklediği erdemin gereğini yap; İSTİFA ET!…
*
Şu an bulunduğunuz makam gereği; Ülkenin sade bilimsel ve kültürel alanda çağdaşlaşmasından değil, geleceğe dair ruh ve toplum sağlığını da şekillendirmekle yükümlü tüm eğitim ve öğretim faaliyetlerinden de doğrudan sorumlusunuz. Bunu unuttuğunuz an zaten görev yapılmıyor demektir. Yapılmayan görevi bırakmak ise en erdemli davranıştır.
*
“TASVİP ETMİYORUM” SÖZÜ, (zaten) OLAYI GEÇİŞTİRMENİN DEĞİL, GEREĞİNİ YAPMANIN GEREKÇESİ OLABİLİR ANCAK.
Neymiş?“Ekibiniz gayretle çalışmış ama görev dağılımındaki bazı kişiler sizin güveninizi kötüye kullanıp bu haltı yemiş!” Siz de iyi niyetinizle(?) denetim yapmamışsınız.
Kendi ifadeleriniz bunlar.
İyi ya işte!.. Ortada, görevi ihmalden tutun da, görevi ve güveni kötüye kullanmaya, çocuklar üzerinden toplumun psikolojik ve ruhsal davranışlarını bozmaya yönelik kasıt var.
Ayrıca şunu da şüphe ile karışık –ilaveten- sorulmalı: Bu kasıtlı davranıştan nihai amaç neydi; hedef kimdi? Sorunun cevabı da şahsen kendinizi, o iki seçenekten birinin seçimine sizi zorluyor olmalı?
*
Sayın Bakan; “TASVİP ETMİYORUM” ifadesi; ihanetten cinayete uzanan bu rezaleti örtmeye yetmez
Neresi mi ihanet?… Göreve ihanet, gösterdiğiniz güvene ihanet. Daha da önemlisi eğitimin temel ilkelerine ihanet – zira EĞİTİMDE HİÇBR DAVRANIŞ ÇOCUKLARA KİN, NEFRET VE KORKU AŞILAMAYA ARAÇ OLARAK KULLANILAMAZ. Bunun altında hiçbir iyi niyet aranamaz. Örtmeye mazeret aranamaz.
Neresi mi cinayet? Ülke, korona belası ile uğraşırken, daha çok muhtaç olduğumuz, “Birlik, Beraberlik ve Kardeşlik” çağrılarına darbe vuran cinayet!..
Toplumu kin, nefret ve korku üzerinden dizayn etmekte araç olan kişi, kurum veya kuruluşlar korunup kollanamaz. Böylesi bir durumun şüphesi bile, hiç kimsesi – bakan bile olsa-suçluyu koruma töhmetinden kurtaramaz.
Daha da ötesi; böyle bir davranışa sessiz kalış, bile “DİNDAR VE KİNDAR” neslin yetiştirilmesinde kimlerin nasıl araç edildiğinin sorgulanmasını güçlendirir. Ve kamuoyundaki bu düşüncesinin nerelere kadar uzanacağını da varın siz düşünün.
*
Bizler sizi, “KİNDAR VE DİNDAR” nesil yetiştirmede “olağanüstü durumları uygun ortam” görenlerden” olarak görmek istemiyoruz.
Her ne kadar, bugüne dek bu konuda bir girişiminizi görememiş olsak, da “EĞİTİMDE KIYAMETLERİ KOPARACAĞINIZ” günleri umutla ve sabırla bekliyoruz. İlk fırsat elinizde.
Bakmışsınız bu cesaret, hem örnek, hem ibret olmuş geleceğe!…
*
Bunları size sıradan bir vatandaş olarak değil, eğitimci kimliğimle söylüyorum.
Ben kim miyim?
Tanıtayım.
Bu ülkenin dertleriyle dertlenen, olanları gördükçe kahırlanan ama her şeye rağmen geleceğe dair umutla nefeslenen bir eğitim neferiyim.
Emekliyim. Ama unumu eleyip eleğimi asmadım. Ülkemizin içinden geçmekte olduğu bu fetret devrinin, (elbet) yakın gelecekte sona ereceği umudunu da hiç yitirmedim.
Ayrıca, ’68 kuşağının bir ferdi olmanın yüklediği misyonla, son nefesime dek, “güzel günler görme” adına, çağdaş eğitime ulaşmak için tüm varlığımla mücadele etme azim ve kararındayım.
Bu metnin kaleme alınmasındaki birincil amaç da budur. Zira bir eğitimcinin en asli görevi, cehaletin ve bağnazlığın beslendiği karanlıklarla her koşulda mücadele etmektir. Bu seslenişim de, şayet olur da kulağınıza ulaşırsa bu bağlamda değerlendirmeye alın lütfen.
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
0535 202 11 61
mehmethalilarik@gmail.com