Çam ağaçları kozalaklarını dökmeye başlamış ve meyve ağaçları da biraz daha büyümüştü. Kozalakları topladı ve toprak alana attı. Çam ağaçlarının başladığı yerde “Bahar dalı” oldukça güzeldi. Öğretmen, çiçekler gibiydi duygulu ve kimsesiz.
Şehirden uzaklaştığına sevindi. Kırlara daldı, yürüdü içi bir hoş oldu. “Geceyi burada geçirebilirim.” Dedi. Sabah güneş ışınlarının sıcaklığıyla uyandı. Çam ağaçları reçine kokmaya, kazlar uçmaya başladı. Ardıç kuşları oynaşmayı sürdürdü.
Çevreye biraz göz kulak oldu ve sineklerin vızıltısını duydu. Tatili eğlenceli geçeceğe benziyordu. Ormanın yabani meyve ağaçlarında da meyveler belirginleşmeye yüz tutmuştu. Yaprakların hışırtısı en güzel nağmelerden biriydi. Kara kuşlar ağaç tepelerinde oynaşıyordu. Ormanda kuşların eğlencesi, akşam üzerine kadar sürdü. Ondan sonra böceklerin dansı başladı.
İnsan yolda izde güllere menekşelere rastlamaz ya! Fakat dikkat ettiğinde doğanın farklı özelliklerini gözleyebilirsin. Ormandan çıktı ve şehrin yolunu tuttu. Şehrin pazarına uğramayı düşündü. Pazarda köylülerin ürünlerini görmek istedi.
Üç yıl önce evinde kaldığı pazarcı teyzenin yanına uğrayacaktı. Evler, bahçeler çiçeklerle donanmıştı. Çiçeklerin ayrı güzellikleri büyülenmesine yetti. Pazarın üzeri kapanmış, çevresi yeşillenmiş ve çiçeklerle sarılmıştı. Pazarcı teyze öğretmeni tanıdı. Selam verdi, elini öptü. Kalacak yer diyecekti ki teyze, “Anahtar eşiğin altında.” Dedi.
Teyzenin sesi berraklığını yitirmişti. Hayatın kırılma noktaları diye düşündü. Yıllar insanı ne hâle getiriyor. Teyzenin çökmüş göz altı, kırışmış derisi ve kamburlaşmış sırt ile yıllara yenik düştüğü belli oluyordu. Görünüşünün altında yorgun bir kalbi vardı ama kimseye zarar vermek istemeyen bir kalp.
Teyze, “Yeğenim komşuyu alır ve temizletir. Hatta bir güzel de boyatırız.” Dedi.
Yaşamın doruğunda olan öğretmen pansiyonun kapısında bekledi, içeri girmedi. Teyzenin yeğeninin teslim etmesini düşündü. Bir problem olursa çözümü kolay değildi. Teyzenin yeğenini bekledi. Biraz sonra yeğeni arkadaşıyla geldi. Ayak üstü sohbet ettiler. Yeğeni genç kız olmuştu. Yarın buluşmak için anlaştılar ve temizliğe başladılar. Boya için gerekenleri de aldı. İçeriye bıraktı.
Yörede bahar yağmurları yaz mevsimini öteye atmıştı. Çayırlar biçilmemişti. Yaprakların sesi güneşin etkisini açıklıyordu. Sahile indi. Şehirde gezindi. Bisiklet kiraladı, içerideki köylere gitti. Köylülerle konuştu. Geri döndüğünde akşam olmak üzereydi.
Teyzenin yeğenine seslendi, “Yoruldunuz bir şeyler yiyebilirsiniz.” Dedi. Yaz akşamı kendini gösteriyordu. Bulutlar tepede bekliyordu. Yörede az rastlanır bir manzaraydı. Dalgalar kenarda patlamış ve ürkütücü bir ses çıkarıyordu.
Akşam karanlığı çökmeye başlayınca pansiyona geldi. Pansiyon temizlenmiş, mutfak için kaplar getirilmişti. O gece dinlenip yarın boya yapacaktı. Bir şeyler yedi ve uyudu. Demek ki iyi yorulmuştu. Sabah kahvaltı yaptıktan sonra pazara gitti. Pazardan köylülerin yöresel kuşburnu, reçel, peynir ve bal aldı.
Pazarda teyzeye düşüncesini açıkladı. Boya yapacak, yatmak için de bir şeyler alacaktı. Dönüşte köprüden akan suyu izledi. Dağlar fazla suyunu bırakmış, dedi. Pansiyona geldiğinde hemen boya işi için usta buldu. Her taraf temiz olur dedi. Boya uzun sürdü. Akşama bitiremediler. Usta son boyayı da yapıp bırakacaktı. Yoruldu, hiç dinlenmeden ustaya yardım etti.
Usta ile şehre indi parkta oturup çay içtiler. Ustayı gönderdi ve pansiyona döndü.
Sabah erken kalksa da çevrede gezindi. Güneş iyice yakmaya başlayınca pazara geçti. Teyzenin yanına vardı. Boyanın bittiğini, içerisinin yenilendiğini söyledi. Çok iyi çalıştıkları için yeğenini yemeğe davet edeceğini söyledi. Böylece izin almış oldu.
Teyzenin yeğeni sarışın mavi gözlüydü. Yüzünden gülücükler eksik olmuyordu. Tanışıyorlardı ama el adamı yanlış anlar diye teyzeden izin almıştı. Teyzeye düşüncelerini dostça anlatırdı.
Önümüzdeki yıl ilçeye tayin isteyecekti. Sevgi ve umut doluydu. Çünkü sevgi iletişim kurmanın önceliğiydi. Köy yerinden çiftlik satın alacaktı. Bu düşüncesini teyzeyle de paylaşacaktı. Onun fikrini de alacağım diyordu. Bazen hüzünleniyor, kendini yalnız hissediyordu. Kimseye sevgisini açıklayamıyordu. Bulanık suda gibiydi onu gören olmuyordu. Duygularını kimseye açmak istemiyordu.
Doğa karşısında aciz kalıyorsun, yön verme şansın olmuyor. Çünkü doğa olayları insanın isteğine bağlı değildi. Ona göre hareketini belirlemek zorundasın. Hayal aleminde teyzenin yanına vardı. Ona düşüncelerini aktardı. Teyze memnun oldu. Yardımcı olur, hatta sana burada bir yuva kurarız, dedi.
Teyzenin gözleri bekçi feneri gibi sönük bakıyordu. Yıllar yılları kovalamış ve çöküntü kaçınılmaz olmuştu. Bundan sonra yıllara aldırış etmeden geleceği doya doya yaşamalıydı.
O gece sabah olma bilmedi. Teyzenin yeğeni sonunda geldi. İkisi de doğal davranıyordu. Yemekten sonra sahilde cay içtiler. Öğretmen duygularını teyzenin yeğenine açıkladı. Yeğen, şaşırsa da istekli olduğunu kabul etti. Karşılıklı konuşup anlaşalım, farklılıklarımız da ortaya çıksın. Yeğen, şimdi mi aklına geldim, dedi. Öğretmen, üç yıldan beri hiç çıkmamıştın ki. Gönlüm senin için, kaynayan bir pınar gibi, sıkıntıda bile neşenle doluyum. Sevinç, mutluluk ve sağlık düşüncelerimi her zaman öne almışımdır, dedi. Yalnız insanlar sır tutmasını bilmedikleri için kimseye söylemedim.
Konuyu teyzeye pazar yerinde söylemeye karar verdiler. Çünkü insanda ruh akılla dosttur. Teyzenin yanında yere oturacaklar ve birlikte konuşacaklardı. Konuşma teyze tarafından da olumlu karşılandı. Tayin çıkana kadar gerekli hazırlıklar tamamlanacaktı.
Hasan TANRIVERDİ