Bugün kahraman ilan ettiğini yarın hain ilan edebilen bir toplum haline gelmişiz. Zira insanların, haklı olduğu halde yenildiğinde hain; haksız olsa da yendiğinde kahraman ilan edildiği bir asırda yaşıyoruz! Haklı ile haksızın, doğru ile yanlışın ‘yandaş ve karşıt’ kıstasıyla belirlendiği bir zaman diliminde yaşıyoruz! Dininizi veya dünya görüşünüzü, yaşam tarzınızla beğendirmedikten sonra sözle övmenizin bir anlamı yok! Egemenlik de ormanlar gibi gerçek manada milletin olmadıkça; sözde kalan tüm dünya görüşleri milleti köle edinmenin değişik versiyonu olmaktan öteye geçmez. “Hukukun” muktedir olduğu bir zeminde/dönemde haklı olmak, iktidar olmaktan daha değerlidir…
Kâinatta şimdi var olan her şey önceden de vardı fakat insan yaratıldıktan sonra kötülüğün aleti oldular. İnsan ağaçlardan ok, demirden de silah yaptı. Modern çağın ‘Modern İdarecileri’ kendilerine tasmasız ve zincirsiz modern köleler elde edecek modern bir sistem inşa etti.
“Hak, hukuk ve insanlık için” diyerek kendi çıkarını önceleyen, ideolojik körlük ile kötünün iyisine razı olan bir toplumda yaşamak!
Birbirini öldüren günümüzün sözde Müslümanları, “öteki” saydığı diğer insanlara emniyet ve güven veremediğinden İslam’a da zarar vermektedir. Allah deyip sömürenler iki defa sorumludur. İslam, sanılanın aksine sadece “Ahlakı” ve Allah’ın insanlar üzerindeki haklarını içermiyor! İslam hukuku; hayatı huzurlu ve yaşanabilir kılacak düsturları işlevsel hale getirecek bir devletin kurulmasını da öngörür.
Birisini dindar veya dinsiz saymadan önce, din nedir ve neyi hedef kılmıştır sorusunun cevabını sorgulamalıyız. Unutulmuş “İnsanlığı” hatırlatmak ve artık yaşanmaz hale gelen
hayatı yaşanır kılmak için gelen İslam, günümüzün sözde Müslümanları tarafından ters-
düz edildi. Günümüzün sözde Müslümanlarının “İslam kardeşliğine” yüklediği mana ne
ise; sosyalistlerin “Halkların kardeşliği” de o derecedir! Kürd’ü, Türk’ü, Arab’ı, İngiliz’i;
doğulusu, batılısı hülasa insanlık ailesinin artık sloganikleşen söylemlerin ötesinde yekdiğerini eylemlilikleri ile ikna etme zamanı gelmiştir.
Melekleşme derdinde olan insanlarla hiçbir problemim yok, olamaz da; sorun, zebanileşme yolunda olan insanlar. Kaderi hesaba katmadan hayal kuran insanlar bilirim, kaderin planını unutmuşçasına plan yapan insanlar tanırım…
Tarih, Doğu ve Batı ayrımı yaparak Doğu ile Batıyı çıkar ve ihtirasları için birbirine kırdıranları affetmeyecektir.
Ne Doğu Batı olabilir ne de Batı Doğu. Doğuyu batılılaştırmak veya batıyı doğululaştırmak için çabalayanlara çağrımdır: Bunları benzeştirmeye çabalayanlar veya öyle gözükenler, bu mücadelede yenilen taraf olacaktır.
Zira onları yaratan ve tektipçiliği değil de çok renkliliği kudretinin delillerinden sayan Allah, onları böyle yaratmıştır.
“Batı da Allah’ındır Doğu da… 2/115” bu bağlamda doğulu veya batılı olmak bir erdem kriteri olmadığı gibi doğu ve batı kimsenin özgür iradesiyle tercih ederek doğduğu yer de değildir.
Doğunun ve batının yaratıcısı olan Allah şöyle buyurmaktadır: “İyilik, yüzlerinizi doğu ve
batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekâtverir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. 2/177” “(O) iki doğunun ve iki batının Rabbidir. 55/17” Fırat, Dicle, Nil, Kızılırmak, Niagara ve diğer tüm nehirler; aynı kudretin suyunu denizlere ve okyanuslara akıtmaktadır…
Batının plajlarında güneşlenmek için doğuyu kan gölüne çevirenler, çocuklarına kanlı ve dolayısıyla utanılacak bir tarih/geçmiş bırakacaklarını da hesaba katmalılar. İstikbalde
bulabileceğiniz en büyük servetin lekesiz bir geçmiş olacağını unutmayın!
Hep bizden olanı takdir etmek hastalık olduğu gibi kendinden olmayanı hep yermek de bir hastalıktır. Taraftar olmak başka taraf tutmak başkadır. At gözlüklerimizi çıkararak: Her türlü “Ruhbanlığı” ve her türlü “Ruhbanları Rab edinmeyi” ret ve yok saymak için hakaret etmeden eleştirme ve sorgulamaya var mısınız? Herkesi memnun edemeyebiliriz, ama dostları küstürmemeye gayret göstermeliyiz. Beynin yeni fikirler doğurması da en az bir annenin doğum sancıları kadar sancılıdır.
Hep insanın çamurdan olan kısmını görüyor ve onunla uğraşıyoruz. İçindeki cevherle ne
zaman tanışmaya yelteneceğiz.
Kendini tanımaktan korkan canlıdır insan ve bu yüzden hep başkasıyla uğraşır. Kendini tanıyan başkasıyla uğraşmaya zaman bulmaz. Başkalarının gözlüklerini çıkardığınızda, dünyayı başka görmeye başlayacaksınız.
Aslında sadece bağımlılığınızdır sizi tutsak edebilen şey/güç. Neye bağımlı olduğunuza ve
olacağınıza dikkat edin! Sahip olamadığın bir şeyi satman caiz olmadığı gibi etik de değildir.
Mücadele verenler hep eleştiriliyor. Neden hep mücadele edenleri konuşanlar/eleştirenler
biraz da mücadele etmeyi düşünmüyorlar? Liderlik savaşınızda sizi ve ideolojilerinizi var eden halktan daha kaç kişi ölmeli, daha kaç ananın yüreği yanmalı?
İyileri çoğaltmak; kötüleri öldürmekle değil, kötülere iyi yolu göstermekle mümkün olabilir.
Çocuklarımızın boş kafatasları görerek dehşete kapılmalarını istemiyorsak, kin ve nefretle kurumuş kalplerin oluşmasını önleyici tedbirler almalıyız.
Yeter ki kalpler nefretle daralmış olmasın, coğrafyalar dar olsa da sorun değil; sıkışır yerleşiriz. Kötü işten iyi ücret beklenmemeli!