Ayrılıklar…
Terketmeler…
Uzaklaşmalar…
Elvedalar…
Hoşçakalınlar…
Baybaylar…
El sallamalar…
İçimizi yaksa da, hayatın gerçekleri.
“Her çıkışın bir inişi, her güzelliğin bir sonu vardır” derler. Yani çıkışını unutma, zirve; kalabilenlerin yeridir! Mutlaka inişe geçeceğin günler de olacak. Buna yakın “ak akçe kara gün içindir” ya da “sağlığın değerini bil, hastalığın çekilmez olur sonra” da diyebiliriz!
Her güzellik, yakışıklılık da zaman içinde kaybolabilir! Geriye dönmek mümkün değildir. Onun için; “yakışıyorken tak takıştır, giy. Yiyebiliyorken ye iç. Sağlığın yerindeyken çalış kazan, gez gör” derler… Dahası var amma onu buraya yazmayım!
Evet vedalaşmalar zordur.. İçimizi yakar. Hele ki ilk kez yaşanıyorsa buna katlanmak için büyük çabalar harcarız! Veda aynı kişi ile de olsa, değişik kişilerle de olsa zaman içerisinde normalleşir ve sıradanlaşmasa da onun yerini gülücükler alır. Hasretin uzun sürmeyeceği bilinciyle hareket edilir. Sağlık ve sorun olmadığı sürece!
Uzun süreli olanlar ise, kış & bahar aylarında yağmak için gökyüzüne kümelenen bulut kütleleri gibidir buğulu gözler! Her an yağmur gibi kirpiklerden aşağı dökülecek saniyeleri bekler! Kelimeler boğaza dizilir. Koca koca lokmalar misali, ne mideye inerler, ne de ağızdan çıkarlar… Bekler durur bir kütle gibi, adeta boğacak!
Dönüşü muhtemel ayrılıklar da var hayatımızda! Günün birinde çıkagelecek… Umulmadık anda karşımıza dikilecek, belki anımsanmayacak, tanınmayacak, isimden bile hatırlanması mümkün olmayacak ayrılıklar. Yer, zaman, eş dost isimlerinden bahsedilerek hatırla(n)maya çalışılacak ayrılıklar. Hatırlamak için beklemede kalan duyguların zorlandığı, kim kim diye tekrar tekrar kendimize soru sorduğumuz, cevabında zorlandığımız ayrılıklar…
“Neydim, ne oldum” türü ayrılıklar çok zor ayrılıklardan! Burnu havalı, küçük tepeleri yarattım diyenlerin yarattığı ayrılıklar! Bunlar için pek kafa yorulmaz! “Neysen ne”, “şımarık” türünden davranılsa da için için duyulan hırs, kin ve nefret…
Aşk ayrılıkları var! İncitir. Sızlatır. Duygu yüklüdür. Özlenir. “Unuttum” denmeyen, ağrısı dinmeyen, yıllar geçtikçe küllenmeyen, daima sıcak, nabız atışını hızlandıran ayrılıklardır. Gördükçe rol yapılan, dilin söyledikleriyle, bakışların çeliştiği (!), bir dakikalık tesadüfün bedelinin ölçülemediği bir ayrılık!
Çok çeşitli ayrılıklar var. Örneğin göz kaybı! İşitme kaybı, tat alma kaybı, yürüme kaybı, konuşma kaybı, en değerli eşya kaybı, ki bunlar ve benzerleri aynı zamanda birer ayrılıktır! Düşünsenize hafızanıza, gözünüze, kolunuza, bacağınıza veda ettiğinizi, hele bir de geri dönmeyeceğini bile bile… vs.
Ve o buz kesen, bir daha dönmeyecek olan, özlemine de, kaybına da zaman içerisinde alışılan, her kişinin tatmak mecburiyetinde olduğunun kanıksanması üzerine hafifletilen kayıp, veda, ölüm ayrılığı…
Sözün Özü!
İşte tüm bunlar yaşanırken, öncesinde kurulan köprüler var. Temel taşları var. Nedenler var. Vesileler var. Demek istediğim veda ederken bu değerleri bilmek, düşünmek ve büyük uğraşlarla, uzun vadede kuruluna ve acısıyla, tatlısıyla yaşanan değerleri & köprüleri yıkmamak gerek. Evet ayrılıklar zordur amma, olur da bir gün karşılaşılacağını düşünerek hasar vermemeye dikkat etmek gerek.
gazete2000@hotmail.com