Memleketimden İnsan Manzaraları 494
Gerçekleri söylemekten korkmayınız.
Mustafa Kemal ATATÜRK
Ben ne tuhaf bir adamım; değil mi! Sanki hiçbir gazete okumuyor, sanki hiçbir televizyonda haberleri izlemiyor gibi, dururken önümde onca önemli konu, kimsenin ilgisini çekmediği, hiç mi hiç merak etmediği sorunları eşeleyip duruyorum.
Oysa iktidar ve muhalefet ileri gelenleri çok önemli demeçler veriyorlar; her gün. Haydi, onlar ilgimi çekmiyorsa saldırgan israil’in harabe haline getirdiği Filistin, Gazze ve Beyrut’u da mı görmüyorum? Narin olayından, “Yenidoğan Çetesinden” de mi haberim yok?
Ülkemizde genel seçimler yapıldı; o zaman da sesim çıkmadı hiç, yerel seçimler yapıldı; onda da… Seçilen başkanlar hapse gönderildi; atanan kayyumlar gelip oturdu; o koltuklara, yine gıkım çıkmadı. Bırakın yerel seçimleri, dünyanın aylardır ilgilendiği ABD’deki başkanlık seçiminde bile kılım kıpırdamadı. Gerçekleri söylemekten korkuyor muyum; ben yoksa!
“Bu kadar da olmaz ki Erkan” diyen dostlarım haksız mı yani?
Gerçekten de neden hiç söz etmiyorum ben, haftalık söyleşilerimde bu önemli konulardan?
Bildiğiniz gibi onlarca ulusal, yüzlerce yerel gazete ve televizyonumuz her gün sıcağı sıcağına bu konuları yazıp konuşuyorlar. Aradan bir hafta geçtikten, herkes eteğindeki taşı döktükten sonra benim aynı konulara değinmem anlamsız olmaz mı? Öyle yapsam, bir haftadır yazılıp söylenenleri yinelemekten başka ne yapmış olurum ben?
Zarar yok, pek az da olsa söyleşilerimi okuyan, mutlaka yeni bir şey öğrensin, yeni bir şey düşünsün istiyor gönlüm. Doğru mu, yanlış mı bilmem ama budur işte aklınızdan geçen soruların yanıtı. Buraya bir nokta koyup gelelim şimdi geçen haftaki, “Masal Değil Gerçeğin Ta Kendisi” başlıklı söyleşimize gelen yorumlara. Bu haftaki ilk yorum, Hasanoğlan mezunu öğretmen Şaban Özmen’den… Aynen veriyorum:
“Sevgili Öğretmenim;
Bu haftaki söyleşinizi büyük bir zevkle okudum. Hasanoğlan’da 2/D sınıfı öğrencisi iken sosyal bilgiler dersimizde bize çok değerli bilgiler verdiniz. Hiç unutamam: Yaptığınız yazılı sınavda Solon Kanunlarıyla ilgili bir sorunuz vardı. Diyordunuz ki, “Solon’un yerinde siz olsaydınız, bu kanunu nasıl yapardınız? Ders kitabınızı, not defterinizi açıp okuyarak kendi düşüncenizi maddeler halinde yazınız.”
Tabii biz önce şaşırdık. Şaka yapıyorsunuz zandık. Öyle ya, sınavda ders kitabı ve gerekli notları yazdığımız defterlerin açılması nerde görülmüş? Önce açmadık elbet. Ama siz, “Şaka değil, gerçekten açın; kitabınızı ve defterinizi. Ben sizin ezberinizi değil düşüncenizi, eleştirinizi öğrenmek istiyorum” deyince anladık; ciddi olduğunuzu. Serbestçe açtık ders kitaplarımızı, defterlerimizi. Solon Kanunlarının beğendiğimiz yönlerini de yazdık; eksik ya da yanlış bulduğumuz maddeleri de…
Derste olduğu gibi sınavda da bize olan sevgi, güven ve inancınızı görmek bizi öyle mutlu ediyordu ki! Bizleri özgür düşünen, ezberci değil yargılayarak eleştiri yapabilen insanlar olarak yetiştirdiniz. Bu nedenle size ne kadar teşekkür etsek azdır. Saygılarımla…”
-2-
Dicle’den Ankara Yüksek Öğretmen Okuluna seçilenlerden Prof. Dr. Ali Yılmaz ne demiş; onu da dinleyelim:
“Değerli Öğretmenim;
Elbette masal değil yazdıklarınız ve bizlere yaşattıklarınız. Ancak günümüzde yaşanan eğitimle ilgili sorunlar içimi acıtıyor. Sanki geçmişte eğitimde yaşanmış iyi örnekler hiç yaşanmamış gibi… Sözgelişi önümüze koydukları ‘Maarif Müfredatı’… Tanıma bakar mısınız? Açıp okumaya gerek yok. Adından belli ne olduğu…”
Şimdi de Güncel Sanat dergisinin bu ayki sayısında Dünyanın Gölgesi adlı çok değerli bir makalesini okuduğum 10’u aşkın önemli eserin yazarı Esat Yavuztürk’te sıra:
“Sayın Hocam;
Ben sizi tanımıyordum. Hâlâ da karşı karşıya gelmedik. Günün birinde bir yazınızı okudum. Sizi samimi bularak bir yardımda bulunmanızı rica ettim. Siz, ‘Bu adam it midir, kurt mudur’ demeden uzaktan da olsa yüreğinizdeki insanlık duygusu nedeniyle elinizi uzattınız. Evet Hocam! Yaşça sizden büyüğüm ama sizin öğrenciniz oldum. Bu haftaki ‘Masal Değil, Gerçeğin Ta Kendisi’ başlıklı yazınızı döne döne okudum. Karşımdaki aynada kendimi görür gibi oldum. Evet, yıllardır size “Hocam” demekte yanılmamışım. Saygılarımla…
Kısa Bir Not: Gönül ister ki, bu yazınızı tüm öğretmenler okusun. Hiç değilse bir dergide yayımlansa da okuyanlar ders alsalar; diyorum.”
Bu haftaki son konuğum Hasanoğlan kökenli bir yazar olan Fazilet Özkan Por…
O neler düşünmüş, nasıl sorgulamış, nasıl yorumlamış; bakalım:
“Sevgili Öğretmenim;
‘Kimi öğretmenler soru sorulmasından hoşlanmazlar;’ diyorsunuz. Haklısınız da kim hoşlanır ki? Doktorlar, genel müdürler, daire başkanları hoşlanır mı? Ya siyasetçiler? Ali kıran, baş kesendir çoğu. Genellikle ailede de büyüklere soru sorulmayacağı öğretilir çocuklara. Gerisi çorap söküğü gibi gelir. Böylece yukarıdakiler, aşağıdakilerin mutlak egemeni olurlar.
Öğrenmek, araştırmak değildir; bizde önemli olan. Önemli olan, koltuktakilere itaat edip asla “hayır” demeden hep “Emredersiniz efendim. Baş üstüne efendim!” demektir.
Yazınız Hasanoğlan’da bir öğretmenimi anımsattı bana. İlk kez o, dersteki ve ders dışındaki davranışlarıyla çocukluğumuzu unutturup kendimizi genç kız ve delikanlı gibi duyumsamamızı sağlamıştı. Kitap, dergi ve gazete okumanın aydın insanın olmazsa olmazı olduğunu kazımıştı; gencecik beyinlerimize.
Ayrıca hep yazmaya özendirirdi bizi. İki satır yazabiliyorsam bugün, ona borçluyum bunu. Öyle bir öğretmenimiz olduğu için ne şanslıymışım ben, ne şanslıymışız biz meğer!
Dostluk, saygı ve sevgilerimle…”
Daha pek çok var da gelen ileti, bu haftalık bu kadar…
Hüseyin Erkan
0535 371 74 83