1/2
Memleketimden İnsan Manzaraları 501
AYDINLIK YOLCUSU BİR SAVAŞIMCI
üzülmeyin sakın
batıyor diye güneş
en kısa zamanda
yeniden doğacak o
hem daha parlak
H. E.
Bakıyorum da bilimde, sanatta, siyasette, dahası edebiyat ve ticarette başarılı olmuş kim varsa, çocukluğunda, gençliğinde büyük zorluklar yaşamış hep. Pek seyrek istisnaları olsa da nerdeyse değişmez bir kural bu. Saymaya başlasak sonu gelmez. En iyisi gerçek mi gerçek bir örnek vereyim; size ben bugün:
Bahattin Gemici adını duymuşsunuzdur; mutlaka bir yerlerden. Ama nerden? Ya bir kitabını görüp okumuşsunuzdur; ya bir öyküsünü… Ya da…
O yalnızca gerçekçi bir yazar değil, aynı zamanda kırk yıldır Almanya’da yaşayan başarılı bir eğitimci ve orada yaşayan gurbetçi yurttaşlarımızın haklarını savunan yılmaz bir girişimci, bir eylem adamı…
Gelin, bugüne dek 21 kitabı yayımlanan bu yılmaz savaşımcının yaşam öyküsüne bir göz atalım:
Gemici, Ankara’ının Nallıhan ilçesinin Epçeler köyünde doğar. Ne zaman mı? İlkbaharda arpalar ekilirken… Hangi yıl mı?
Cumhurbaşkanının Celal Bayar, başbakanın Adnan Menderes, milli eğitim bakanının Rıfkı Salim Burçak olduğu, “Köy Enstitüleri”nin “Öğretmen Okulları”na dönüştürüldüğü 1954 yılında…
Bir süre sonra, nedendir bilmem, dedesi köydeki evini ve tarlasını satıp oğlu ve ailesini de alarak Nallıhan’a göç eder. Köyde yaşamak neyse de, ilçede yaşamak kolay mı? Bağ yok, bahçe yok. Koyun, keçi, inek, tavuk yok. Dolayısıyla sebze, meyve, tahıl, süt, yoğurt, et, yumurta yok. İş yok, para yok. Yoksulluk diz boyu… Bir çıkar yol aranır. Gemici’nin babası Avlan Yaylasında bir arazide ortakçı olur. Dede dahil, tüm aile de yardımcı… Bebek Gemici karadut gölgesinde, dede gözetiminde salıncakta…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde deniz yok, göl yok. Bu ailenin soyadı niçin mi Gemici oluyor?
107 yıl yaşayan büyük dede “Sakallı Mehmet”, 1850 doğumlu… Osmanlı ordusunda 25 yıl gemicilik yapmış. Soyadı yasası çıkınca, “O işte benim emeğim çok. Soyadımız Gemici olsun” demiş. “Gemici” hak edilmiş; bir soyadı yani.
Büyük dedenin oğlu Ali Dede, Nallıhan yakınında iki tarla ile su deposu yakınında bir arsa alır. Gemici’nin babası bu arsaya köy usulü iki katlı kerpiç bir ev yapar. Alt katta inek, beygir ve öküzler, kümeste tavuklar… Kedi ve köpekleri de varmış ki, değmeyin keyfine çocukların!
Tepedeki evlerinden çarşıya inmek çok kolaymış. Ama elde yük de varsa, ya geri dönüş! ilçeye elektrik gelmiş ama evlerin çoğunda olduğu gibi Gemici’lerin evinde yine gaz lambası…
Evin yapılışı kolay olmamış. Bir oda tamamlanıp dokuz kişi toplanmışlar ama… Bir an önce bir iki oda daha yapalım diye ailece sıvamışlar kolları. Yakındaki bir düzlükte toprak kazılmış. Gemici iki erkek kardeşiyle birlikte çıplak ayakla saatlerce çamur çiğnemiş. Çamurun kerpiç olabilmesi için karıştırılan saman üç kardeşin de ayaklarını kana bulamış ama kim aldırır ki buna!
2/2
-2-
Kıvamına gelen çamur, kerpiç kalıbına dökülüp güneşte kurumaya bırakılır. Gündüzleri hayvanlar çiğneyip bozmasınlar diye bu kalıpları nöbetleşerek bekler çocuklar. İyice kuruyunca da birer ikişer yapımı süren eve taşırlar.
Ev yapımı için yalnızca kerpiç yetmez. Çatısı, penceresi, kapısı, çardağı için ağaç da gerekir. Gerekli ağaçlar ormanda dolu… Dolu da ormandan ağaç kesmek yasak… Zengin iş adamı, müteahhit değiller ki ilgili kurumlar izin versin onlara!
Dayılarının damadı Halil Enişte, ormandan kaçak olarak gizlice kestiği ağaçları katırlara yükleyip getirir. Ağaçlar ahırlarda büyük testerelerle biçilip hazırlanır. Baba marangozdur. Bu işleri iyi bilir. Çocuklar, yaşlılar, kadınlar dahil, herkes elinden geleni yapıp bir ucundan tutar işin.
Henüz 15 yaşındayken berdel usulü evlendirilen anne Mihriye Hanım, her öğünde tarhana çorbası, bulgur pilavı, hoşaf ve turşuyu eksik etmez sofradan. Et mi dediniz? Olmaz olur mu? Her kurban bayramı, her kurban bayramı mutlaka!..
Dokuz kişilik ailenin doğal ihtiyaçlarını aksatmadan karşılamak için çırpınan Gemici’nin annesi ile ninesinin kavgaları hiç bitmez nedense. Bu arada Gemici’ye bir kardeş daha getirmesin mi leylekler! Güzel, güzel de yalnızca babanın kazancı yetmez; kalabalık aileye. Anne, Nallıhan Çayı boyunca sıralı çeltik tarlalarında çalışmaya başlar. Ne iş yapar, nasıl çalışır; bir bakalım:
Bilirsiniz, çeltik su içinde yetişen pirinç bitkisidir. Bataklık bir arazi ister; bu bitki. Kadınlar şalvarlarını dizlerine kadar sıyırıp suyun, çamurun içinde akşama kadar iki büklüm olarak ayrık otu ayıklar. Hem de her gün 12 saat… Verilen günlük ücret de yapılan işe, harcanan onca emeğe karşılık kabarık mı kabarıktır! Merak mı ettiniz, ne kadar olduğunu? Söyleyelim hadi. İki lira… Hayır, hayır yanlış okumadınız; tam tamına iki lira…
Anne bu işi yaparken, Gemici kendisinden iki yaş büyük olan âbisi Hasan’la söğüt gölgesinde oynayıp henüz altı aylık olan kardeşleri Ali’ye göz kulak olurlar. Ağlayınca biberonla süt verirler. Süt bitince çeltik tarlasından su doldurup verirler bu kez. Böylesine dikkatle bakılıp kollandığı halde bir gün hastalanıverir Ali, nedense! Kim götürecek, nasıl götürecek onu doktora, hastaneye? Ve bir sabah hiç nefes almadığı görülür Ali’nin. “Eh, ömrü bu kadarmış! Tanrı verdi, Tanrı aldı” diye teselli eder; herkes bir birini. “Değiştiremeyiz ki alın yazısını biz! Değil mi ama?”
Diyeceksiniz ki şimdi; “Tüm bunları nerden biliyorsun sen arkadaş, nerden öğrendin?”
Aydınlık Yolcusu Yazar Bahattin Gemici’nin 21. eseri olan Hasanoğlan Ateşi(*) adlı şu günlerde ikinci kez okuduğum yaşam öyküsünü anlattığı kitabından…
Daha neler anlatılır, bu kitapta neler!..
Önümüzdeki haftalarda daha ilginçlerini de duyurmak isterim size.
2025’te her şeyin gönlünüzce olması dileği ve yürekten sevgilerle…
___________________________________________________________________
(*) Hasanoğlan Ateşi, Bahattin Gemici, Ürün Yayınları, Ankara 2024, Tel. 0312 425 39 20 E. Posta: urunyayinlari@gmail.com; B. Gemici, Tel. 0049 1575 915 65 50, BGemici@aol.com
Hüseyin ERKAN
0535 371 74 83
huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr