Eski Yunanca’da, AYA; Kutsal,İlahi, SOFYA ise; Bilgelik anlamına geliyor. Dolayısıyla, AYASOFYA “Kutsal Bilgelik” ya da “İlahî Bilgelik” anlamını taşımaktadır. Ortodoksluk Mezhebi’nde bu, Tanrının üç niteliğinden biri olarak kabul edilir.
Ayasofya, Bizans İmparatoru I.Jüstinyen tarafından M.S.532-537 yılları arasında Patrik Katedrali olarak inşa edilmiştir. Tipi kubbeli ve Bazilika mimarisinde yapılmış olan bu kilise, mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. İsyan ve yangınlar yaşayarak iki kez yıkılmasına karşın, aynı yere üçüncü kez yapılmıştır. Bu yüzden diğer adı; üçüncü Ayasofya’dır. Haçlıların, Doğu Seferi’nde 1204-1261 yılları arasında Roma Katolik Kilisesi olmasına rağmen, 1261’den sonra tekrar Bizans hakimiyetiyle yine Ortodoks Kilisesi kimliğine kavuşmuştur. 1453 yılında F.S.Mehmet’in, İstanbul’u almasıyla camiye dönüşmüştür. Depremler de gören kilisenin, merkez kubbesi bir çok kez çökmesine rağmen, M.Sinan’ın binaya eklediği istinad duvarları sayesinde bir daha hiç çökmemiştir. F.S.Mehmet’in ince ve düşünceli tavrı sayesinde, mozaiklerde ki insan figürleri tahrip edilmemiş, ince bir sıvayla kapatılarak korunmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti kurtulduktan sonra; 24 Kasım 1934’de Bakanlar Kurulu Kararı ile müze statüsü verilmiş olup 1 Şubat 1935’de ziyarete açılmıştır. Müzeye dönüştürüldükten sonra, mozaiklerin ortaya çıkarılması, önemli yabancı arkeologlar tarafından yapılan çalışmalarla, 1947 yılında bitirilmiştir. 1991 yılında, Hünkâr Kasrı ibadete açıldı. 2006’da Hristiyan ve Müslüman çalışanlarına ibadet odası yapıldı. 2016 yılında imam atanarak, ezan okunması, günde beş vakit namaz ile Bayram Namazları kılınması sağlandı.
Ayasofya’nın başlıca özelliklerini sıralamak gerekirse; 1- Piskoposluğun merkezi kabul ediliyor, 2- UNESCO Dünya Mirası listesinde önemli bir yer taşıyor, 3- Türkiye’nin en fazla ziyaret edilen, en çok gelir getiren müzesi, 4- Dünyanın en eski Katedrali, 5- Yapıldığı tarihten itibaren yaklaşık bin yıl Dünyanın en büyük, günümüzde yüzölçümü bakımından en büyük dördüncü Katedrali, Dünyanın en hızlı inşa edilen Katedrali, 7- Dünyanın en uzun süreyle, yaklaşık 15 yy farklı dinlere ev sahipliği yaparak ibadet edilen yapısı, 8- Kubbesi, Eski Katedral kubbeleri arasında çapı bakımından dördüncü büyük kubbeye sahip yapı… Sayabiliriz.
Müze olduktan sonra da Ayasofya bugüne kadar, bir çok dini törene ya da aktiviteye ev sahipliği yapmıştır. Başlıcaları; Katolik Hristiyan Lideri 6.Paul’ün yaptığı ayin ve buna tepki olarak Milli Türk Talebe Birliği yöneticilerinin namaz kılması, Papa Francis, Anadolu Gençlik Derneği, Diyanetin Kadir Gecesi programı, Yeditepe Bienali Açılışı yapılırken Cumhurbaşkanının Kur’an okuması… Gibi. Mevcut durum bu iken; Sürekli Vakıflar Tarihi Eserler ve Çevreye Hizmet Derneği tarafından, ilk olarak 2005 yılında 1934 tarihli sözkonusu Bakanlar Kurulu Kararı’nın iptali ve yürütmeyi durdurma istemiyle, cami yapılmak amacıyla DANIŞTAY’ a dava açıldı. DANIŞTAY tarafından REDDEDİLDİ. Sonra 2008, 2012, 2015, 2016 yıllarında müteaddit defalar başvurular yenilendi. 2018 yılında aynı gerekçeyle, aynı dernek tarafından ANAYASA MAHKEMESİ’ne başvuru yapıldı. ANAYASA MAHKEMESİ RED ETTİ. Başvurularda ki talep gerekçesi; 1936 tarihli tapu senedine göre; arsanın “Ayasofya-i Kebir Cami Şerifi adına tapuludur” ifadesi esas alınmaktadır. Siyasî olarak; 15 Kasım 2013’de, MHP’den Yusuf Hallaçoğlu kanun teklifi sundu. Komisyondan bir karar çıkmadığı için, Genel Kurula sevki bile sözkonusu olmadı. Yıl 2020, tekrar şimdiki iktidar tarafından gündeme getirildi. Bunun üzerine, İYİ PARTİ’nin 9.Haziran.2020’de verdiği teklif reddedildi. Gerekçe olarak, 2.Temmuz.2020’de oluşacak DANIŞTAY kararının beklenilmesi gerekliliği sunulur. Tüm bu yaşanan tarihsel süreç sonunda; AYASOFYA’nın kullanım hakkı T.C. egemenliğindedir ve tek karar merci T.C. iktidarıdır. Aynı zamanda, T.C.’nin sözkonusu kullanım hakkı için, kendisine engel teşkil edecek uluslararası hiçbir sözleşme veya anlaşmada herhangi bir taahhüdü yoktur. Ama nasıl kullanılacağı kararı hukuki bir nitelik taşımaz, tamamiyle siyasi erkin alacağı karara bağlıdır. Yani, nasıl bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile müze yapıldıysa yine şimdiki yönetim sistemi uyarınca benzer bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile cami yapılabilir. Yaşadığımız bu son süreçte; “yargı kendini yürütmenin yerine koyamaz” diyen bir anlayışın, biz Hukuk Devletiyiz, Danıştayın kararını bekliyoruz demesi ne kadar inandırıcıdır? Üstelik Danıştayın bu konu ile ilgili red kararı varken! Madem Danıştay bu kadar önemli bir kurum, ki öyle, üst mahkemedir; başka konularla ilgilide kararları var. Meselâ, AND’ımızla ilgili kararı. Aldığı karar ne değiştirdi? Neden dikkate alınıp, uygulanmıyor? Bunlar, siyasî olarak önemli bir dinî ve milli konu olan Ayasofya üzerinden, değerlerin sömürülmesi, halkın manipüle edilmesinden başka bir şey değildir. Gündem değiştirmek için yapılan bu hamlede, kararı Danıştaya bağlamak olayın güncelliğini yitirmesi için yapılan soğutma çabasıdır. Siyasî erk isterse açar, nettir. Yalnız açılacaksa eğer, adını da değiştirmelidir. Cami olarak kullanacak bu tarihi yapıya hâlâ Ayasofya demek abesle iştigal olur.
F.S.Mehmet döneminde denildiği gibi adı, FETİH CAMİSİ olmalıdır. Ancak, Ayasofya taşıdığı anlam, kavram ve değer açısından dünyaya mal olmuşken, biz kendimize dünya devleti, önder/lider devlet, önemli bir turizm ülkesi vasıflarını yakıştırırken; böyle hassas dinamiği olan, tarihsel ve çok dinli, üstelik gelir getiren bir inşayı, basit ve sığ bir tartışmanın içine çekmek tehlikelidir.
Tarafsızlığın bozulmasının, uluslararası platformlarda karşılığının olması kuvvetle muhtemeldir. Yunanistan’ın serzenişi de bu yüzdendir. Böyle dünyaya nam salmış, tarihsel, önemli bir gelire sahip turizm objesine sahip olmanın gururunu yaşamak varken; bunu ortadan kaldıracak bir değişimi yaparak maddi, siyasî, uluslararası olumsuzluklara muhatap kalmanın akılcılığı var mıdır? Sahip olduğumuz güç; bu olumsuzlukları karşılamaya, bunu yapabilmeye imkân veriyor mu? “Ayasofya’yı cami yapmak bize nasip olacak” diyen muhalefete de sesleniyorum! Bu söylemlerle yarattığınız fark nedir?Umarım, bu kimseye nasip olmaz! İç Siyasette menfaat sağlamak, gündem değiştirmek için; bu halkı manipüle ederek, dinî-milli hassasiyetlerini kullanmayın. Akılcı bir yapılabilirliği olmayan şeyleri yapmaya kalkmayın.
Bu ülkeyi, bizi anlamsız, gereksiz çıkmazlara sokmayın. Bu ülke, gerçek, çok önemli ve çözülmesi elzem olan sorunlara sahip. Bir kez daha anlaşıldı ki bizim ihtiyacımız; geniş bakış açı yetisi ile düşünebilen, vizyon sahibi, üretken, çalışkan yöneticiler…