Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın
Ayasofya (Hagia Sophia = Ilahi Hikmet) Roma imparatoru Justinian 1 tarafından miladi 537 tarihinde başlatılıp altı yıl içinde yaptırılmıs bir kiliseydi. İstanbul’un fethinden sonra camiye, Cumhuriyetten sonra da muzeye çevrildi.Çocukluğum ve gençlik yıllarımda Sultanahmet meydanında MTTB ve AKINCILAR gençlik organizasyonları veya MNP ve MSP partileri tarafından düzenlenen yürüyüş ve mitinglerde, özellikle 29 Mayıs Fetih Mitinglerinde, “Zincirler kırılsın; Ayasofya açılsın!” diye çok bağırmışımdır. Sesim kısılana kadar… Hatta bazan polislerle kovalamaca oynamışımdır. Yıllar sonra ülkücü olduğunu öğrendiğim Kuran hocasından Türkiye’de Ayasofya’nın camiye döndürülmesinin çok büyük bir kazanım olacağını öğrenmiştim. Sanki tüm problemlerimizin temelinde Ayasofya’nın müze olması yatıyordu. Ayasofya’nın tekrar camiye çevrilmesiyle birlikte galiba pahalılık ve enflasyon bitecekti ve imam hatipteki hocalarım artık o kadar somurtmayacaktı…
Ayasofya camiye dönüştürülmeliydi. Camilerimizde yer mi kalmamıştı? Yok; camiler genelde boştu. Karşısındaki Sultanahmette namaz kılan cemaatten çok Hristiyan turistler vardı. Peki kliseleri camiye çevirmemizi bize farzeden bir ayet mi vardı? Yoktu; aksine başka dinlere saygılı ve toleranslı olmamızı emreden ayetler vardı. Peki kiliseleri camiye çevirmemizi vacipleyen, sünnetleyen, menduplayan, veya müstehaplıyan bir hadisi şerif mi vardı? Yok, öyle bir hadis-i şerif de işitmemiştik. Hatta bir hadis-i naşerifimiz de yoktu. Ama biz, Bizansın çocuklarına, gavurlara inat böyle istiyorduk. Siyonistlere, Yahudilere, Yunanlılara, masonlara, hainlere, kahpelere, gomonistlere, Atatürkçülere karşı bir zafer elde etmek istiyorduk. Bu zaferi elde etmenin tek yolu, İstanbul’u fethederek çağ açıp kapayan Fatih Sultan Süleyman’ın camiye çevirdiği Ayasofya’yı tekrar atalarımızın bize miras bıraktığı şekle dönüştürmekti. Fatih’i ve ordusunu yüzyıllar önce müjdeleyen ve öven hadisler bile üretmişti atalarımız. Peygamberin övdüğü bir Sultan beşikteki kardeşini bile öldürmüşse helal olsundu, ve hele bir kiliseyi camiye çevirtmişse o peygamberin sünneti gibi bir sünnet olmalıydı. Biz nasıl olsa, ehli sünnet vel cemaat idik.
O günler, bazı zındıklar ve satılmışlar fetih olayını emperyalist işgaller veya gaspetmeler ile karıştırıyorlardı! Halbuki gavurlar bizim şehirleri alırsa bu bir işgal ve emperyalizm idi; ama şanlı atalarımız ve onların şanslı torunları olan bizler başkalarının topraklarını zor kullanarak alınca o bir ibadete dönüşüyor, çağ açıp kapıyordu. Biz gavurların çocuklarını zorla almıyorduk; onları devşiriyorduk ve yeniçeriye dönüştürüp başka gavur illerini fethedip onların da çocuklarını devşirmek için kullanıyorduk. Bu yöntem, gavur kanıyla çalışan bir devr-i daim fetih makinesiydi. Nitekim, yeniçeriler kazan kaldırıncaya kadar iki ileri bir geri gidiyorduk. Ülke üstüne ülke fethettik; gavurları cizyeye bağladık. Daha sonra, Tanzimat ve Cumhuriyet ile birlikte muasır medeniyetler seviyesine fırlamak için soldaki bara sağdaki pavyona gitmeye başladık.
Dağıttım yine. Neredeydim? Ha, Ayasofya’dan, zincirlerden sözediyordum… Gelelim bugüne.
Ayasofya’nın tekrar Hristiyanlara verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hristiyanlığı doğru bulduğumdan değil. Aksine bugünkü Hristiyanlığın puteprestlik olduğunu ve istisnaları olmakla birlikte Hristiyanların genelde tarih boyunca birçok savaşa, işgale ve katlima katıldığını bilen ve bunu kitaplarında tartışan birisiyim. Dahası, ABD-Co oluşturduğu Haçlı + Uluslararası Şirketler + Siyonistler koalisyonu ile son yüzyılda milyonlarca insanı katletti, birçok ülkeyi işgal etmek ve doğal kaynaklarını sömürmek için bahaneler uydurdu ve hatta oluşturdu. Bunları, 2009 yılında İnglizce yayımlanan the Peacemaker’s Guide to Warmongers adlı kitabımda delilleriyle ortaya koydum ve bu canavarlığı, bu emperyalist politikayı eleştirdim. “Eğer Müslümanlar teröristse, Hristiyanlar 666 kat daha çok terörist” diye özetlediğim gerçekleri sayılarla ve belgelerle sundum.
Ayasofya’nın tekrar klise olmasını herkesin din ve ibadet özgürlüğü hakkına saygı duyduğum için istiyorum. Bunu Hristiyanlar klise olarak bina ettiler. Istanbul’un fethine kadar bin yıldan fazla klise olarak kullanıldı. Onun camiye veya müzeye çevrilmesi islam’ın diğer dinlere tanıdığı özgürlük ile çelişir. Eğer Balkanlar’da, Filstin’de, Çeçenya’da, Çin’de veya Rusya’da bir caminin işgalciler tarafından Kliseye veya Havraya çevrilmesine haklı olarak tepki gösteriyorsak, kabul etmediğimiz bu zorbalığı kendimiz işlememeliyiz. Aksi taktirde “münafık” kelimesi alnımıza yazılır.
Evangelist Hristiyanlarin islama ve müslümanlara karşı kanlı ve propagandalı haçlı seferleri başlattığı bir zamanda Ayasofya’nın tekrar klise’ye çevrilmesi hem adaletin ve Kuran’in gereğini yerine getirmektir; hem de propaganda savaşında bir kazanım olacaktır.
Bu yüzden, Kuran’in mesajına inanan arkadaşları “Zincirlerin Kırılsın, Ayasofya Asıl Sahiplerine Verilsin” kampanyasını başlatmaya çağırıyorum. Yanlış mı anlaşılacağız. Bugün yanlış anlaşılma riskine girmeyenler yanlışları değiştiremezler.
Ne diyorsunuz? Bu kampanyayı haklı buluyorsanız o zaman bir komite kurup gerekli çalışmaları başlatalım.
Selam Feyzullah,
Bence MEsaj adlı çeviriden önce şunları okuyun
1) Müslünan Din Adamlarına 19 Soru
2) Üzerinde 19 var
3) Türkçe Kur’an Meallerinde Yapılan Hatlar
4) İslami Reform Manifestosu (İslamda Reform Manifestosu değil). Neredeyse tamamını internette bedava bulabilirsin
Bence bunları sıra ile okuduktan sonra Edip’in Kur’an çevirisi hakkında yorum yap. Tabi buyuk bir sok yaşayarak bunalıma girmediysen hala
Şok yaşadım, bunalımdayım Ali’m…
Bir yönüyle, cahil insanlara imreniyorum, biliyor musun?
sorumluluk yok, mes’uliyet yok…
at-tut! İstediğin mecrada at koştur, her konuda konuş… Dedim ya, bazen imreniyorum cahillere…
İbrahim Feyzullah: “at-tut! İstediğin mecrada at koştur, her konuda konuş… Dedim ya, bazen imreniyorum cahillere…”
İmrenmendiğinizi ilan etmenize gerek yok… Buradaki makale ve yorumlarınızla zaten defalarca isbat ettiniz. Bir Örnek:
İbrahim Feyzullah: “Edipciğim, Şükür biz 6666 ayete inanıyoruz; 6664 tanesine değil!”
Basit Gerçek: Şu ana kadar,6666 ayet içeren bir tek Kuran nüshası bulunmadı. Hiç bilmediği konularda (Kuran veya Mantık kuralları… ) atıp tutan Feyzullah adlı Fethullah hayranı arkadaşımız yukarıda tarif ettiği grubun üyelerinden olduğunu isbat etmiştir.
Fethullah’a yönelttiğim 19 soruya adam gibi cevap vermek yerine, şeyhini savunmak için şahsıma karşı hakaret ve iftira kampanyası açan ve hakkımda yazdığı birkaç makalede bana ait olmayan iddiaları bana yakıştıran, kitaplarımı okumadan eleştiren bu kişiye yukarıdaki sözleri itiraf ettiren Rabbime şükürler olsun.
Umarım ders alır, Kuran’ın mesajına gereken saygıyı gösterir.
Selam
Fethullah Gülen’e 19 Soru
makalesine kimse cevap vermedi. Kim onu ciddiye alacak ki!
Ben, Edip’le ilgili 3 makale yazdıysam, onun ne olduğunu sitedekiler tam olarak bilsinler diye yazdım. Yani kimseyi savunma derdinde değilim. Kaldı ki,şehit olan kardeşi için gönderilmiş bir telgraf metnini bile utanmadan pazarlayabilecek derekeye düşmüş. Ayrıca, Fethullah’a yönelttiğim sorulara adam gibi cevap vereceğine demiş.
Ey okur,
Siz kaymakamlığa yazdığınız bir dilekçeye cevabın belediyece verilmesini nasıl karşılarsınız? Ve bir de isim yazmış: Fethullah Gülen’e diye. Söz Edipciğim, sen şahsı değil de, beni de ilgilendiren, benim de cevap vermemi doğuran bir başlık halinde sorular sorsaydın, sana cevap verirdim.
Ayrıca iftira kampanyası yaptığımı iddia ediyorsun,
mesela nerede? Yanlış beyanatta bulunduğum, ve bundan dolayı özür dilediğim(ki hükmü aynen geçerliydi) bir husus dışında, nerede bir iftira var?
ayrıca, İbrahim Feyzullah:
“Edipciğim, Şükür biz 6666 ayete inanıyoruz; 6664 tanesine değil!” üzerinden yüreğini soğutmaya çalışmışsın ama aşağıdaki cümleler de bana aittir, beraber okuyalım:
“Gelelim 6666 ayet mevzuuna… Benim için ayet sayısı önemli değildir! yani orada Kur’an’ın hepsine inanıyorum anlamında, yani senin gibi tenzilata gidip iki ayeti inkar etmediğim anlamında. Kur’an ayetlerini saymadım, 6666 gibi bir ifade var, galat-ı meşhurdan da olabilir. Kimi saymış 6236 çıkmış. Ama dediğim gibi,mevcut Kur’an 1400 yıldır aynıdır. Bizim için ayetlerinin sayısı önemli değil, onun hakikatine ve hükümlerine inanmamız önemlidir. Ki bir hükmünde Allah, Kur’an’ı biz indirdik, onu muhafaza edecek olan da biziz” diyor. Müslüman olan, hele de Edip gibi mantıkçı(LI) müslüman bir adam bunu sorgular mı? “Biz indirdik, muhafaza edecek olan da biziz” demek, nüzuluyla kıyamete kadar, bizim korumamız altındadır demektir. Ha, benim şu ana kadar Kur’an ayetlerini saymamam, benim bir eksikliğim olabilir, ama en büyük eksiklik, Kur’an’ı eksiltmeye çalışmaktır.” Edip Fethullah Gülen makalesini çok ses getirmesi için, gündeme gelmek için yaptı ama pek bir aks-ı seda olmadı, elinde ben kaldım; el’an benimle iktifa etmeye çalışıyor. Ben seninle Edip, artık polemiğe girmeyeceğim. Senin hakkında 3 makale yazdım, merak edenler okuyabilirler. Ayrıca, 2010 zaman dilimi içinde artık bana tek bir satır ayırmayacağını beyan etmiştin, neden sözünde durmadın? Sana kardeş tavsiyesi; sözde durmamak, reformu deforme eder, ona göre!
Ben elimden geldiğince sana yazamamaya çalışacağım.
Fâni hürmetler!
Feyzullah kardeşim:
Yazdıkça içinde bulunduğun çukuru daha da kazıyorsun. Genç olman umut verici. İnşallah, ileride kazdığın kuyunun lağım kanalına vardığını farkedeceksin ve oradan tırmanmaya yetecek gücün olacak.
Benim Fethullah’a yönelttiğim eleştiri şahsi iftiralar ve hakaretler içermedi (gerçi müritleri ona hoacaefendi diyerek yaltaklanmamamı hakaret diye telakki etti), ama senin aleyhimde yazdıklarının içeriği şuydu: Bir kazan dolusu cehalet + bir kaç kepçe iftiraf + birkaç kepçe hakaret + bir kaç kaşık karışık bilgi kırıntısı…
Kuran ayetleri konusunda bana hava attın. Ama attığın hava senin Kuran hakkında cehaletini ortaya koyunca “okuyuculardan özür dilerim. Hakkında hiçbir araştırmam ve bilgim olmayan bir koyunda eleştirmenliğe soyundum ve rezil oldum. Bu konuyu birkaç ay talim edip öğreneceğim ve ondan sonra kendimi hazır hissedersem yazacağım” deme cesaretini ve ferasetini gösteremedin. Tersine, “galat-ı meşhur” diye bilgiye dayanmayan eleştirilerini kurtarmaya çalışıyorsun. Yani, “Kuran konusunda ben sokaktaki adam kadar bilgiye sahibim. Tartışırken onların inandığı galatları yuvarlayarak hava atarım” diyorsun.
Benim bu konudaki görüşlerime sokaktaki galat-ı meşhurculardan fazla muttali olmadığın kesin. Zira Kuran’daki ayet sayılarını çok ciddiye alan ben hiçbir vakit “Kuran’da 6664 ayet var” demedim. Ama sen bu saçmalığı yaptığın eleştiride hiç utanmadan bana yamayabildin. Eleştirdiğin görüşün alfabesinin A’sını bile öğrenme merakını göstermeyen bir eleştirmensin. Yani bana karşı gösterdiğin tepki tümüyle cahili ve duygusal. Zerre kadar bilgiye dayanmıyor. Hristiyanları eleştiren bir ateistin “Hristiyanların Altılama inancı yanlıştır; bu Sekizleme olmalıdır” demesine benzer bir saçmalık. Sünnilerin hiçbir nüshasında olmayan bir sayının doğru olduğunu iddia ediyorsun ve benim hiçbir zaman savunmadığım bir ayet sayısını bana malediyorsun ve bunu Kuran’ın ayet sayıları konusunda bir eleştiri olarak yazabiliyorsun! Senin düzeyin işte bu kadar! Sen galatlandın, 6666’landın.
Çarpıttığın konular o kadar fazla ki… Bunlardan birkaç tanesine daha önce değinmiştim. Yanında devenin boynu dümdüz kalacak bir cetvelle çiziyorsun sevgili Feyvzullah. Ondan sonra sıkılmadan bize o çizgilerin doğru çizgiler olduğunu yutturmaya çalışıyorsun
6666 ve 6664 sayılarını sadece ikili bir çarpıtmayı (kendi mezheplerini ve muhatabının görüşlerini çarpıtmayı) birkaç kelimeye sığdırma maharetini gösterdiğin için örnek olarak seçiyorum.
Kısacası, ne kendi mezhebini biliyorsun ne de eleştirdiğin görüşü. Yani, direksiyonu olmayan bir araba ile entellektüellik caddesinde hava atmaya çalışıyorsun. Balkonlarda ve pencerelerde sana alkış tutan sarhoşlar, müritler, mukallitler ve cahiller buluyorsun ve duvarlara çarpa çarpa sürmeye devam ediyorsun o mantıksız arabayı.
Hoş, yukarıda yine taklidi makamında taklalar atarak hava atıyorsun. Kuran’ın kaç ayet olduğunu bile bilmeden ayetlerin korunması konusunda hava atıyorsun. Neye dayanıyorsun? Kelle sayılarına! Zira senin gibi Kuran’ın korunması konusunda taklidi makamında hava atan her kimi sorguladımsa sonunda iddialarının kelle sayılarını kıble edinmekten başka bir meziyete sahip olmadığını gördüm.
Burada seninle bu konuyu derinlemesine tartışmayacağım. Üstelik bu yazının altına uygun bir tartışma değil.
Ancak, senin tam bir çelişkiler kumkuması olduğunu ortaya çıkaracak bir kaç soru soracağım. Üzerinde düşünmen ve araştırman için… Şimdi cevap vermeye çalışsan yine duvarlara toslayacaksın. Lütfen bu caddede araba sürmeye bir süre ara ver. Üzerinde düşünmen için birkaç soru:
1. Kuran ile Mushaf bir mi? Kuran’ın korunmuş olması Mushafların da korunmuş olmasını mı gerektiriyor? Kuran nerede? Kuran’ı Allah mı koruyacak yoksa insanlar mı? Peki insanların koruduğu diğer kitaplardan ve yazıtlardan ne farkı var Kuran’ın?
2. Mushaflar arasında farklı yazımlar var. Kelime ve hatta ayet farklılıkları var? Örneğin Havs ve Varsh arasında. Dahası elimizde mevcut en eski nüshalar arasında da bazı ayetlerde farklar var.
3. Senin “SAHİH” diye Kuran’a ortak koştuğun ve hatta birçok zanni rivayetini Kuran’a tercih ettiğin (ben bunları laf olsun diye yazmıyorum. Dilersen tek tek yazarım. Nitekim, cevap veremediğin 19 sorumdan bir kısmı bunları içeriyordu). Evet, senin izlediğin ciltlerle hadis kitabının en önemli ravilerinden biri olan İbni Mesud, aynı kitaplara göre iki ayet değil, iki sureyi inkar ediyordu. Şimdi senin Kuran’ın, daha doğrusu mushafın korunmuşluğu konusunda gösterdiğin donkişotluğun kaçta kaçını o kitaplara karşı, o kitapların en önemli ravilerinden birine karşı göstereceksin?
Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal. Ya o hadis kitaplarını çöpe atacaksın veya son iki sureyi Kuran’dan kabul etmeyen ve müshafına almayan İbni Mesud’un mürted olduğunu kabul edeceksin. Bunun ortası yok. Tabiki mantıksız, tutarsız, saçma sapan bir kaç cevap yazamazsın demiyorum. Ama adam gibi, dürüst ve cesur bir yaklaşım gösterirsen İbni Mesud’u mürted ilan etmen gerekecektir. Tabi onun rivayet ettiği yüzlerce hadisi de, onu güvenilir kabul eden hadis kitaplarını da reddedeceksin. A
ma seni tanıdığım kadarıyla sende bunu yapabilecek ne kalabalıklara karşı bir cesaret var, ne de hakkı takdir edecek bir feraset. İnşallah zamanla o iki meziyeti kazanacaksın. Sende umut var. Eskiden ben de senin gibiydim. Yirmibeş yıl önce yayınlanan kitaplarıma ve makalelerime baksan onların altına seve seve imzanı atardın.
Rabbim kolaşlaştırsın!
Selam,
Edip
Mübarek Kur’an’a yıllarımı verdim..
Mushaf kavramını çok zaman önce nesrimde değil, nazmımda kullandım.
sana cevap vermem, çok uzun bir yazıya tekabül edecek, ki bunun için yorum sayfasına yazmayacağım. Bıizni Teâla bir yazı daha yazacağım. Sana kapak yetmiyor, ne yapayım!
“Mubarek Kur’an’a yıllarımı verdim” diyorsunuz ama Kur’an’nın ayet sayısından
bihabersiniz. Risale-i Nur’da da geçen Zemahşehri’nin verdiği ve kulağa hoş gelen 6666
sayısı tamamen uydurmadır. Said Nursi’nin sizin gibi yanlış olarak. 6666 sayısını vermesi sizde şok etkisi yarattı herhalde
“….. Ve âyetlerin tekrâratının hurufatının adedi altı bin altı yüz altmış altı… ” (Risale-i Nur)
merak edenler için tamamı:
28. lem’ ada
” 171 defa esma-i sittesi Risale-i Nur müellifinin daimi virdidir.Esma-i sitte ile beraber yetmişbir ( 71) ayeti 24 saatte
19 defa okuyarak yekunu 1353…19 ayet ismi azamla beraber 19 defa daimi okunur ve ayetlerin tekraratının hurufatının adedi 6666 Ayat-ı Kuraniyeye tevafuk ediyor …ilaahir ” 28. lem’ a
Ali; insan okuyarak, öğrenerek bir donanıma sahip olabiliyor ama ahlaklı ve terbiyeli olmak bir nasip işi. Bir müslüman düşünün; bütün vaktini müslüman insanların eserlerini tedkik ve cerh etmekle geçiriyor. akıl şeytanın koynuna girince, düşünceler, ifadeler böyle “besmelesiz” olabiliyor. Besmeliz’in bir kaç anlamı var; ben en ağır anlamında kullandım. Şekli Ali ama ruhu alil… Şimdi gel de bu kalbi kafasından küçük lakin kafası kalbinden daha az çalışan insana bir terbiye, bir edep, bir mihenk, bir maharet kazandır!
Şeytanınla Allah’a havalesin Ali!
Not: İşini gücünü bırakıp müslümanlarla uğraşmanı daha ağır ifadelerle işleyebilirdim ama şeytanın koynunda olsan da sen bir zavallı olduğun için çok kızamıyorum. Allah şahid olsun ki zana kızmaktan öte, sana acıma modundayım. Nasıl acımazsın ki; dışı sağlam, içi kevgir…
İlginç adamsınız Feyzullah,
Şimdi yukaradaki yazımda bir hakaret, kufur vs var mı?
Neden bu öfke?
Dediğim o ki 6666 sayısında o kadar uzulme. Said Nursi’de aynı hatayı yapmış.
Sizin psikolojiniz bayağı bir bozulmuş En iyisi internette yazılan eleşitirleri hiç okumayın siz.
Sevgi ve saygılarımla…
6666 sayısında üzülmek nasıl bir ifadedir? Said Nursi de aynı hatayı yapmış derken; hatasız, tamamiyle Allah’ın indirdiği hal üzere ayet sayıların mı var? En son makalemizde ayet sayısının bir yorum olduğunu ifade etmişiz. Ki İ’tizal üzerine ruhunu teslim etmiş, bir mu’tezile alimi olan Zemahşeri’nin yorumunun rağbetli olduğunu da belirttik. Ki ayet başlangıcını ve bitimini kestirmek, daha çok lisanın ve lugatın hususiyetlerini bilmekle ilgilidir. Ki Zemahşeri, “Ey Araplar, atalarınızın dilini benden öğrenin” diyecek kadar bir dil dehasıdır. “Birbirinizle uğraşmayın!” Rab Tealanın emriyken, yapılan çakallıklara, yüksek perdeden el’cevaplar veriyoruz;
gözlerinden öptüm yavrucuğum…
Ayasofya’nın tekrar kiliseye çevrilmesini, sadece bir şart ile kabul ederim ki o da Hz.Mesih’in inancımız gereği olarak tekrar dünyaya gelip Hristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki farklılıkları ortadan kaldırarak yani Hristiyanları “tasaffi” ettirerek Müslümalaştırmasıdır. Edip Yüksel’in, Mesih’in tekrar dünyaya nüzul etmesi konusundaki görüşlerini merak ediyorum. Özellikle de Nisa suresi: 157, 158 ve 159. ayetler bağlamında, soruma cevap verirse sevinirim.
Teşekkürler
Edip bEY; Söyledikleriniz ve anlattıklarınız
olması gerekenler. Yazınıza katılıyorum.
Haklı beyanlarınız da ikna edici.Harfi harfine teşekkürler..
HASRET HANIM’ın dikkâtine!
Ekim 17th, 2010 at 14:08
yazdığımız yorumu mükerreren buraya alıyorum:
İbrahimi Feyzullah Says:
Edip Bey, İstanbul’u Fatih Sultan Süleyman fethetmedi, Fatih Sultan Mehmet fethetti. Kaldı ki Fatih Sultan süleyman, bir selatin terkibi olmuş(!) Polemiğe, ve dolayısıyla popülerliğe meyyal bir ruh halinin ıskasıdır bu!
Tarihi, ifrat ve tefritle analiz ediyoruz;
kimine göre Fatih azılı bir katildir, kimine göre mübarek bir sultan. Halbuki, vasat olan; onun şahsi kemalatını, ferasetini, şairliğini, irfanını es geçmemkle beraber, 3 yaşındaki kardeşini öldürmenin bir bedelini olacağını, ve bunun hesabının Allah’a verileceğnin vurgulanması.
Kimine göre, fetih hareketi, bozgunculuk yapanları, asayişi bozanları zapt-u rapt altına almaktı;
kimine göre tamamiyle ülke fethetme, kan dökmedir. Vasat olan, tarihi koşulları göz önünde bulundurup, ona göre hüküm vermektir. Hele tarihi selahiyeti olmayanların bu konuyu irdelemesi, bizi olayı anlamaktan uzaklaştırır.
Burada yorum yapan arkadaşların tamamı sanıyorum müslüman. Yani, islami hassasiyetimize göre yorum yapıyoruz. Halbuki bu konu salt bir akıl yürütmeyle çözülecek bir kanu değildir. Her aklı çalışan ve zeki olan ahkam kesmemeli! Madem islami bir konuyu ve paralel bir hükmü tartışıyoruz; bağnazlıktan arınmış, zamanını iyi okuyabilmiş, alanında uzman, vicdanlı bir fukaha komisyonu kurulmalı ve dinin hükümleriyle ilgili olan bu konu orada çözülmeli.Nihayetinde sorun bir hükme dayanıyor ve hükmü hakikate bağlayacak olan da vicdan ve bilgi altyapılı bir fıkıhtır.
Hıristiyanlık, Yahudiliği neshetti(hükmünü ortadan kaldırdı); İslamiyet de Hıristiyanlığı neshetti. Burada, neshedilen bir dinin şehirleri fethedildiğinde(tamamiyle islami üsüllere göre bir fethi farz-ı muhal ediyorum, hemen coşma Edip!)O şehirler artık İslam toprağıysa, oradaki ibadethaneler de bu neshe tabii midir, bunu evvelemirde çözmek gerekiyor. Ya da bir din, bir dini neshetmiştir, ama ibadethaneler bunun dışındadır. Çünki bu insanların da inancına yönelik bir ibadet ihtiyacı vardır. Kaldı ki Allah, O’nu inkar edene bile hayat hakkı tanıyor, Rahman sıfatıyla rızık veriyor. Yani demem o ki bu, çözülmesi çok zor bir mevzu değildir. kuyuya taş atmak suretiyle ekmek yiyen Edip gibiler için bulunmaz bir nimettir. Çünki, Edip ve şürekası, olaylara çözme odaklı değil, çözülme odaklı yaklaşırlar. Rahatlatma üzerine değil, rahatsızlama üzerine akıl yürütürler. Ve yine başardı! Ben onunla ilgili üç makaleli bir tefrika yazısı yazdığım halde yine onunla ilgili bir şeyler yazdım bak! diyeceksiniz ki ne gereği vardı poliklinik seviyesine düşmüş bir polemikçiye bu kadar yazı. Zaten ben de onun pek de bir anlam ifade etmediği üzerinde çok durdum
Feyzullah, sen de biliyorsun ki akılla, Kuran ile, hayat ile çelişen Sünnilik ve Şiilik dinleri/mezhepleri can çekişiyor. Fethullah’a sorduğum sorular beyninizde yankılar uyandırdı. Ama korkudan, bir mukallit refleksiyle işitmemek için çırpındınız, anlamamak için mukallitliğin adabını uyguladınız. Hatta dikati dağıtmak için şahsıma çamur atmaya başladınız.
Aklımızı sepete koymamızı önerdikten ve kendin gibi Kuran ayetlerini kaale almamamızı önerdikten sonra çözüm için bir “fukaha komisyonu” keşfetmeniz hoşuma gitti.
O komisyonların işbaşına geçtiği Uganda, Sudan, Suu di Arabistan, İran ve Afganistan’da hayatın cennete dönüştüğünü biliyorsun galiba
Selam,
Edip
Edipciğim,
seninle ilgili 4 adet yazı yazdım.
anlayana sivrisinek caz
anlamayana sevr-u inek üstüne düşse de gafil uyanmaz!
not: ayıptır söylemesi Sevr…
herneyse…
artık benden sana ekmek yok..
Allah,sana istikamet versin!
Bedeninin ve zekasının kulu olmaktan seni kurtarsın! AMİN!
dolaylı olarak ta 2 yazı yazdım etti sana 6 adet yazı..
sanırım kafidir..
değerli arkadaşlarım Edip Bey,
sadece bir yazı yazmış.
katılan katılsın. katılmayan da bu kadar uzatmasın.
ne gereği var Allah aşkına.
Yani Edip Bey, bu yazyı yazmakta özgürdür.
Kimsenin duasıyla doğmayan bu dünya,
Kimsenin Bir yazısıylada uçuruma yuvarlanmaz.
bu kadar uzun yorumlara gerek var mı?
gülüyorum — gerçekten…
çok güzel bilgiler var
bu konu dini bir konu değildir.dini motifleri olsada siyasi ve hukuki bir konudur.bu konuda bir argüman öne sürülecekse bunun siyasi ve hukuki arka planının olması gerekir.dini olarak bakarsak müslümanın ibadeti için dört duvara ihtiyacı yoktur temiz olan heryerde ibadetini yerine getirir.
hukuken olaya bakarsak ayasofya bu ülkenin müslümanlarının ortak malıdır bu yüzden müslümanların rızası alınmadan devredilemez.denilebilinirki daha önce hristiyanlarındı sonradan müslümanların oldu aynı hesapla tüm istanbulu hatta türkiyenin önemli bir bölümünü hristiyanlara devretmemiz gerekir neden ayasofya bu konuda ayrıcalıklı olsun.ben tüm dinlerin özgürce ibadet özgürlüğünü savunan biriyim ama ayasofyaya hristiyanlar ibadet mekanı bulamadıkları için sahip olmak istemiyorlar oranın onlar için sembolik önemi var aynı sembolizim müslümanlar içinde geçerli.
olaya siyaset gözlüğünden bakarsak işin temelinde abd nin güçlü etkili ve ekümenik olan abd ye bağımlı bir patrikaneye ihtiyacı var bu mihvalde ilerde adalarda kurulması planlanan vatikan benzeri bir organizasyona ayasofyanın bağlanması bu (siyasi) organizasyona güç katar.abd bu patrikaneyi rusyaya karşı kullanmayı planlıyor rusyadaki kliseler millidir hatırlatayım.diyeceksiniz bize ne.ama diyemezseniz bizim gibi ülkelerin dünyada varlığının sebebi süper devletler arasında denge siyaseti oluşturmasına bağlıdır,biz neden abd nin bu siyasetine destek verelim.dini özgürlükler insanların bireysel dini özgürlüğü içindir toplulukların siyasi menfaatleri için kazanılmış haklar değildir.patrikane meseleside dini değil siyasi bir konudur bu meseleyle birbirine bağlıdır.
ayrıca bir müslümanın gayri müslümlere hoş görünme(imaj çalışması) çabası içine girmesinide dinen doğru bulmıyorum burada bizim gözetmemiz gereken ilke bir hristiyanda olsa acaba onların hakkı üzerimize geçtimi olmalıdır benim bildiğim ayasofya binası ve arazisiyle parası ödenerek satın alınmıştır.
o zaman ben şu soruyu soruyorum ben bu ülkenin müslüman bir vatandaşı olarak o bina ve arazide vatandaşlık payım kadar hakkım varsa bundan neden vazgeçmem gerekiyor.