Bayramlıklarını denemiş ve beğenmişti. Takım elbiselerini salona asmış, ayakkabılarını da elbiselerinin altına koymuştu.
Annesi; bu bayram başka bir hazırlık da var galiba, dedi.
Gözlerini elbiselerine dikmiş, sessizliğini korudu. Duyguları doruk yapmış, yarını zor bekleyecekti. Büyük heyecanı, bayram gününe denk gelmişti. Onun büyük bayramı başkaydı. Büyük bayram umut, büyük bayram neşe ve geleceğin mutluluğuydu.
Hüseyin, uzun boylu sayılırdı. Beyaz derili, yeşil gözlüydü. Genelde zayıf yapılıydı. Yıllar çabuk geçmiş ve bir ay sonra diplomasını alacaktı. Kız arkadaşı ise seneye mezun olacaktı. Liselerini ziyarete gidecekler ve o günleri yad edeceklerdi.
Böyle bir görüntü onları dile düşürmeyecekti. Çünkü resmi bayramdı. Böylece küçük yerin hastalığına yakalanmak istemiyordu. Daha sonra duymayanın kalmaması da önemli değildi.
Hüseyin giyinmiş kuşanmıştı. Fakat heyecan onu sarartmıştı. Değnek gibi meydanda dikiliyordu. Yaklaşan okul arkadaşlarını tanıdı. Arkadaşlarıyla hâl hatırdan sonra çay keyfi yaşadılar. Yalnız Hüseyin’in içi içine sığmıyordu.
Arkadaşlarına bir ay sonra diplomamı alacağım. Öğretmen arkadaşı, inşallah burada yeni açılan hastaneye düşersin de birlikte oluruz. Doktor teşekkür etti ve inşallah aynı kasabada görev yaparız, diyerek ayrıldı.
Havanın bulutlanmasına canı sıkıldı. Okula yakın parkın yanında bekledi. Çok geçmedi kız arkadaşıyla, öğretmenlerle görüştüler. Yılların nasıl geçtiğini açıklayan öğretmen, arkadaşlarının kaybını üzülerek anlattı.
Doktor on gün içerisinde tayin yerlerimiz belli olacak, buraya düşmem garanti gibi bir şey. Çünkü hastane yeni açılıyor ve benim memleketim. Öğretmen biri taş koyarsa yakın bir yer de olabilir.
Daha dün okula birlikte kaydolduğumuz, arkadaşımız da mezun oluyordu. Yarın bayramda hep beraber olacağız, dedi.
Kasabaya yürüdüler ama yağmur her yanı su birikintileri haline getirmişti. Yeni ayakkabılarıyla yürümede zorluk çeken doktor. Arkadaşını, eve yakın bıraktı ve o da eve geçti.
Eve vardığında elbiseleri ve ayakkabıları su içinde kalmıştı. Morali bozuldu, çünkü, ayakkabıların altı çıkmıştı. Ayakkabılarının tabanını eline aldı ve karton olduğunu gördü. Üzüldü ve ağlamamak için kendini zor tuttu. Elbiselerinin de ağzı burnu eğrilmişti.
Duygular neyi söyler, kader nasıl gülerdi.
İnsan kendi kaderini mi yarattı, dedi. Ayakkabının tabanı kartondu ve kat kat sökülüyordu.
Kalbindeki sevgi çiçekleri, bir anda soldu. Tomurcuklar kurudu ve çiçeklerin taçları döküldü.
Hasan TANRIVERDİ