Köydeki sessizlik, yabancı ayak izlerinden kaynaklanıyordu. Yöre, kurban mı seçilmişti. Doğanın zenginliği, adak için mi sunulmuştu…
Ayak izlerine ait asit kokusu, yürek dağlayıcı ve yanan gözler acımasızlığın simgesiydi. Gözler yaş içindeydi. Ağlıyordu geleceğine ve yarınların teminatı, çocuklarına. Bozulmuş psikolojileri, aile içi huzuruna yansıyordu.
“Beton yılı,” yeşil sahaları işgal etmişti. Başka pencereden baksan da çıkar yol yoktu. Vadinin düzlükleri betonlaşıyordu. Betonun karşılığı, köylüleri aldatmaktı. Fötrlü adam, kalın camlı gözlükleriyle, dudaklarından köpük saçarak, konuşuyordu. Yanında ona kafa sallayan yalakaları da eksik değildi. Zehirlenmiş topraklarda ürkütülen insanların, çaresizliği hat safhadaydı.
Köydeki ayak izleri, psikolojik uyumsuzluğun acı hikâyesiydi. Hikâyeler acı ve hikâyeler sancılıydı. Fakat bu atmosferi hissedecek, kişiler, yörede maalesef görülmüyordu. İnsanlar kahvedeki nutuklarla uyutuluyordu. Kararmış yürekler, adeta taş kesilmişti.
Samimi ve iyi niyetli anlayışlar, kalplere yönelirken, kimse derinlerdeki acının farkında değildi. Hiç olmazsa kısa soluklu da olsa bir itiraz. İnsanlar kırlarda, çiçekler arasında gezinirken, suyunu, hayvanını, peteğini ve balını gözleyebilmeliydi.
Bardaktan çile içinde acı suyunu yudumlarken, çaresizliğin ayak izlerine bağlı kaldığını görebilmeliydi. Gelecek felaketi ayak izlerinde, duymalı ve hissetmeliydi. Yörede söylenenleri belleğine almamak, fötrlü adamların gösterisine tepki vermemek. Ayak izlerinin menfaati, demekti.
Yaşananlardan bir anlam çıkarıp izleri, kalıcı olmaktan kurtarmak. Betonlaşmış anlayışları bilimsel verilerle silerken, zehirlenmiş kafalara yörede iz bıraktırmamak gerekirdi.
Ailelerin güveni ve insanlığın huzur bulması için, ayak izlerini patikalarından geçirmemek. Yalnız olmadığını bilmek. Yeşil alanlarda, geçen çocukluklarını hatırlamak. Kır çiçeklerini, arı kovanlarını ve keklikleri hayal etmek. Sahasında, top koşturmak, yeşil alanlarda duygusal anlar yaşamak. Ayak izlerini yok etmenin çaresine bakmak. Erişilebilir olmak için, birlikteliğe önem vermek.
Ayak izlerine karşı ruhen siperde bulunmak. Böylece verilmek istenen kötü duygular sönsün. Zümrüt tepeler, güzelliğiyle kalsın. Gözler hep güzele ve hep yeşile baksın.
Düşler güzele yönelsin, ruhen ufka yüzen, hayaller kurulsun. Kır çiçekleri güzelliğiyle kalsın.
Yeşil tepeleri yok edecek “ayak izleri,” beyinlere girmesin.
Bir yoksulluk ve ezilmişlik yaşanmasın.
Hasan TANRIVERDİ