Bu gece yılların verdiği gözü yaşlı duygularla çocukluğuma geri döndüm. Bu çocukluk öyle güzel yılların bitişinin verdiği nahoş bir tatla karşıladı beni, içimde oynaştı, bana özlettiği sevgi pınarlarını çağıldattı…
Yıllardan bir gün bir sayfa daha koparırken yaşama anılarımı tazeleyerek baktım şöyle… Söyle artık anlat derdini dercesine kalbimin en derinliklerine indirdim kendimi… Baktııım baktııım ya şaşa kaldım çünkü oralarda dolaşan birileri vardı zaman zaman bana seslenip: Bak yavrum hayatın tadı ancak karanlığın en ücra köşesinde saklıdır, bak ona bak her zaman o karanlığın çırpınışlarını fark et… Sana sıcacık gülümserse, yüreğini ısıtır belki sen ona sırtını dönme, o seni anlamasa da… Bakarsın ki ay gibi parlaktır o karanlıklar, yüreğindeki coşkun ırmakları, çağlayanlara dönüştürür oradan da denizlere ulaşır, içinde yüzen ışıkları aya doğru ulaştırır…
Işık vermez ay, güneşle anlaşmalıdır, dünyanın ışığa hasretine merhem olmak ister.
Kırmanın önemi değerde saklı ise eğer, ay ışığı parlamak için karanlığı nasıl beklerse, kırmamayı öğrenmeyi değer bilerek göstermelidir ki ancak karanlıklar ay ışığına dönüşsün.. Çocukluğumuzda, bakarken gökyüzüne zaman zaman. Giderdi ay da bizimle tin tin demeyi bilmeden, konuşurduk ay ile: Ay dede evin nerede. Karanlıkta. Karanlığın neresinde? Tam ortasında… Diye cevaplar alırdık ve bakardık gökyüzüne… Gülümse bize derdik ona. Ay ışığı verirdi içimize, aydınlatırdı inat duyguları… Ben gülümsüyorum ama çevreme bakınca kalplerin ışığının ancak benim gülümsememle olacağını, mutlu olacağımızı hissettim.
Güneş güne gülümserken ay karanlığa gülümsüyordu anılarımda… Ay, vermek istemeden ışığını benim anılarımda, güneş gibi yeniden doğuyordu günün karanlığına. Coşku içimde sağanaklara kucak açsa da, ay ışığı, bu fırtınaları gülümsemesiyle beni kandırmadan, hülyalara daldırmadan pekiştiriyordu gülüşlerini…
Ay size gülümserken, içinizdeki sıkıntılar ay karanlığında kalsın. Yaşamınız size hep ay sıcaklığında seslensin ve yüreğinizin dehlizleri hep sevgi coşkusuyla dolsun.
Sevgiyle kalınız…
Bir gurup kızılderili bir ırmağın kıyısında oturuyormuş, bunları gören biri “neden burda oturuyorsunuz” demiş.Kızılderililerin başındaki kişi:”uzun zamandır yol aldık,birde baktık ki ruhlarımız geride kalmış, onların bize yetişmesini bekliyoruz…
Acaba diyorum bizde mi öyle yapmışız..