Av tüfeğini de yanına alarak köy pazarına vardı. Bir haftalık ürünü olan tereyağı ve peynirini sattı. Kasaba uğradı ve ekmek alıp geri döndü. Bahar kendini göstermiş ve her tarafta çiçekler güzelliklerini sergilemişti.
Zayıf yapılı ve kamburu çıkmaya başlamıştı. Yaş olarak da kamburuyla barışıktı. “Av tutkum kamburumun çıkmasına neden oldu,” Derdi.
Saçları dökülmemişti, beyazlama her taraftan başlamıştı. Yüzündeki kemikler çıkmıştı. Üzerini kırışık bir deri kaplıyordu. Elleri takoz gibiydi. Av tutkusu kendinden, çok şey alıp götürdüğünü kabul ediyordu. Tutkulu değildim, anamın bu dünyadan ayrılışından beri, teselliyi tüfeğime sarılmada buldum, dedi.
Sahilde başlayan av serüveni tepelerde sona ererdi. Bazen dağın eteklerinde bir hafta kaldığı da oluyordu.
Tüfeğe karşı aşırı hassasım. Bu özelliğimi bir türlü gideremiyorum. Param olup da almayacağım tüfek yoktur. Basit yapılı olandan mükemmel olana kadar çok çeşitli tüfekler geçti elimden. İçlerinde beğendiğim, demiri Osmanlı çeliği olan, el yapımı tüfeğimdir.
Geçen yıl bir Almancıdan aldığım av tüfeği, çok güzel, önünden av hayvanının kaçması mümkün değil. Onun için, böyle bir tüfeği kullanmıyorum.
Av belli bir yaştan sonra yapılmaz fakat vazgeçmeyi düşünmüyorum. Çünkü benim için av, hava almak, su içmek gibi ihtiyaç gibi geliyor. Tüfeği elime aldığımda yaşadığımı hissediyorum. Av yasaklarına harfiyen uyuyorum. Yumurtlama ve yavru zamanı kuşa silah doğrultmam. Kimseye de tavsiye etmem.
Anası bir avcının hedefi olmuş, ördek yavrularını bakıp büyüttüm. Uçma durumuna gelene kadar çekmediğim kalmadı. Her gün onlar için balık avladım. Aksi hâlde pazardan satın aldım. Onları balıkla besledim. Ayrıca ekmek, kuymak ve yeşilliklerden de mahrum bırakmadım.
Yavruları bazen avucumun içinde beslerdim. Kucağıma gelip yemek isterlerdi. Onlara merekte özel bir yuva yaptım. Çimene çıkıp uçma denemeleri yaparlardı. Kanatlandıktan sonra uçtular ama akşam yine yuvalarına geldiler.
Bir gün denize doğru uçtular ve üç gün sonra geldiler. Bir daha ki uçmalarına gelmediler.
Geçen hafta sebzelerin çubuğa bağlanması işlemini yapan kardeşim, koşar adım gelen hanıma, “Yenge hayırdır” diyor. “Av delisinin tüfeğini almaya gidiyorum, o kuşları gözetliyor,” demiş.
Kardeşim, köprü altındaki kuşu bekliyor, tüfeği alıp gideceksin ve o da avlayacak, ölme eşeğim ölme yonca biterse yersin,” Diyene kadar yenge aşmış gitmiş.
Hanım tüfeği alıp döndüğünde yağmur başlıyor. Bulutların verdiği görüntü hiç de hoş değil. Büyük bir fırtına gelebilir, diyor. Koşar adım sahile inmeye çalışıyor. Yağmur avcı ve hanımında kuru yer bırakmıyor. Hanım üzüldü, ağlayarak beyinin yanına vardı. Beyi köprü altındaydı. Fırtınadan kendini koruduğunu zannediyordu.
Beyinin ayağının yanında iki tane ördek, ekmek yiyordu. Hanımı ördeklere “Pamuk” diye seslendi. Ördekler gagalarından ses çıkararak hanımın kucağına atladılar. Hanımı onları sevdi, sularını sildi. Beyine bunları eve götürelim, sel gelir barınamazlar, dedi.
Beyi yemin ediyorum, bir daha av için evden çıkmayacağım. Köprünün altına fırtınadan korunmak için indiğimde ayaklarıma bir sarılmaları var inanamazsın. Sana yaptıkları gibi, dedi.
Kucaklarına aldılar ve eve götürdüler. Yedirdiler, iki gün bırakmadılar, sel geçtikten sonra bıraktılar. Tekrar gelin diye de tembih ettiler.
Hasan TANRIVERDİ