Değerli okur!
Özür dilemek bir erdemdir.
Allah’tan, Resul’den, hatta özür dilenmesi gereken herkesten…
Bizim günahımız yok, bize böyle dayattılar diyemeyiz! Mert ve açık sözlü olmak lazımdır. Ahret var ahret!.. işte bu bağlamda iki kelam edeceğim, insan inanır, inandığında samimidir ancak inandıkları Kur’an’ın reel gerçekleriyle çelişiyorsa ve bunu zamanla net olarak anlamış ise o zaman da ÖZÜR dilemesini bilmelidir…
Çok eşlilik deyip geçmeyelim.
Yıllar önce Kur’anı-Kerim Nisa Suresi 4/3’ü herkesin anladığı gibi yanlış anlayarak 2. bir evlilik yaptım. Allah düşmanlarımın başına vermesin!
İki hanımın arsında adeta topa döndüm. “Bazı şeyler anlatılmaz, yaşanmadan anlaşılmaz.” esprisince; bu konuyu inceden inceye eleyerek yeniden araştırdım.
Neden mi?
Ben düştüm başkaları düşmesin diye!
Çok eşlilik deyip geçmeyelim!
Müslümanım diyenler, kitaplarını uzun bir süredir terk ettiklerinden yani duvarlara astıklarından, cenaze ritüeli haline getirdiklerinden, tapınak ayinine çevirdiklerinden, ölülerin arkasına okuyup durduklarından, ezber ve hafızlık yarışına girdiklerinden, en güzel hatlarla yazmakla meşgul olduklarından ve abdestsiz dokunamadıklarından dolayı içinde neler yazdığı ile ilgilenmiyorlar…
Diyorum ki: Sıradan bir insan bile bir kitap yazsa ve de bu kitapta,“Ne kadar arzu etseniz de kadınlar arasında adalet yapamazsınız” dedikten sonra, “çok eşliliğe ruhsat verebilir mi?” Ki verirse, kendiyle çelişmez mi?
Adaletsizlik yapmış olmaz mı?
Değerli dostlar, kalbimizin mutmain olması için, Kur’an’dan anladığımız her şey tartışılmalıdır. (2/260), Çünkü tartışılmayan tek şey tabudur.
Tabu ise donmadır. Çürümedir. Onun için eleştiri kapısını ardına kadar açık tutmalıyız. Bizim en büyük yanılgımız Kur’an’a bütüncül bir mantıkla bakamayışımızdır. (Bunun sebeplerinin analizini yapmak başka bir yazının ana konusudur.) Bende ikinci evliliğimi yapmadan bu zaafa düştüm. Tabii ki bunun bedelini de çok ağır ödedik.
Değerli dostlar, “okunmak” “dinlenilmek”, “paylaşılmak”, “eleştirilmek” çok hoş bir şey.
Kimi burnundan kıl aldırmayan çalı fakıları, bazı ilahiyatçılar, sorgulanmaktan, soru sorulmasından hiç haz almazlar. O yüzden de yalama olmuş vidalar gibi hep aynı yerde döner dururlar.
Şöyle bir Hz. İbrahim’in çocuklarına bakalım: Hz. İbrahim’in eşleri Sara’nın ve Hacer’in çocukları yani İbrahim’in oğulları, İsmail ve de İshak’ın trajedisi. İsrailoğulları ve Filistin dramı Allah aşkına şöyle bir İslam dünyasına bakalım: Ne görünüyor? “Kur’an’a baş aşağı bakanlar!” Keşke diyorum böyle bakacaklarına, hiç bakmasalar.
Bize, önyargılarını din-iman edinmemiş adamlar gerek.
Saf. Özgün. Yani şartlanmamış, samimi insanlar. Doğru bakış, yani önyargısız bakış… Efendim, bakış deyip geçmeyelim.
Hz. Muhammet’in evliliğine bakalım. Asri saadetten hemen sonra, zalim siyasi otoriteler toplumlara dayattığı ısmarlama icma ve içtihatlardan dolayı, Kur’an’ın anlaşılmasını çok zorlaştırıp adeta içinden çıkılmaz hale sokmuşlar. Böylece, Kur’an’ın öngördüğü yetimler, yani gelecek nesillerle ilgili emredilen yaşam modelleri, daha sonra, insan doğasına aykırı, ikişer, üçer, dörder eşli aile modellerine yorulmuş. Artık olan olmuş. Özgün, insancıl aile modelleri yıkılıp yer ile yeksan olmuş. 4/3’de, “Şayet, öksüz(kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helal olan başka kadınlardan, ikişer, üçer, dörder alın. O (kadın)lar arasında da adalet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın. Ya da ellerinizin altında bulunan cariyelerle yetinin. Cevr (ve haksızlık) etmemeniz için en uygun olan budur. ”gibi ilahi adaletle örtüşmeyen yanlış tefsirlerle kadınların haklarını 1400 yıldır, berhava edenler…
Ne ki zavallı din adamlarımız, geleneksel kadim alışkanlıklarının bir gerçeği olarak bu yetimlere gelecek nesillere yönelik mesajı hiç ama hiç anlayamamışlar. Buradaki mesaj, basiretli her vicdanın anlayabileceği çocuklara yönelik apaçık evrensel bir çağrıdır.
(Kur’an ayetine 4/3’e şöyle bir bakalım, “Yetimlere (çocuklara) karşı adaleti yerine getir(e)memekten korkarsanız…” diye başlayan bu ayette ve yaklaşık 30 kusur ayetlerde evlenilecek kadınlardan değil, evlendirilmesi gereken yetimlerden yani gençlerden bahsetmektedir…Söz konusu ayetleri çok evliliğe yormak, yorabilmek için, doğrusu cinnetli olmak gerekir. Tıpkı birçok din adamları gibi, biz de cinnetli çok. Görüldüğü üzere, din adamları denilen kişiler, öksüz kızlarla evlenmeyi tasvip etmiyorlar. Neden? Güya onlarla evlilikte adalet açısından büyük risk var. Be ne demek? Öksüz kızlar, öksüz olmanın cezasını mı çeksinler?..
Allahaşkına bu nasıl mantık? Öksüzle, öksüz olmayanın arasında ne fark var? Adalet, her yerde, her kişi için olmalı değil mi? Çok eşliliğin adaletsizliğe yol açmasının temel nedeni nedir? Çok eşlilik mi?
Tek eşlilikte adaletsizlik olmaz mı?
Adam hakşinas değilse, cariyeye de haksızlık etmez mi? Ayette, dikkat çekilen yetimler, bize göre anasız-babasız kızlar değildir. Başkalarının himayesine muhtaç çocuklar. Kız ya da erkek. Ne fark eder? Maalesef adını andığımız yukarıdaki ayetler çok eşliliğe izafe ediliyor. Oysa burada sosyolojik bir durum var. Önce erkekler muhatap alınmakta yani ayetler, gelin-kaynana, görümce-elti ve kardeşler arası kavgaya dikkat çekmektedir. Niye? Çünkü erkekler önce eşine hak verip annesine ya da kız kardeşine haksızlık etmesin. Yada tersi. Yani bir haksızlık olmasın. Ayette, sosyolojik olarak adalet sağlanamıyorsa, işte o zaman ayrılın! Korkmayın! Çekirdek aile olun denilmektedir.
Evet çekirdek aile. “Ne ki, ayetler böylesine herkesi ilgilendiren evrensel mesajlar verirken maalesef din adamlarımız, bunları dünya insanlık ailesinin azınlığını oluşturan çok eşlilerin karı-koca çekişmelerine yormuşlar.
Ki böyle olsaydı. Hiç Allah onların kavgalarından ötürü onları zengin eder mi?..
Tabii ki etmez. Asıl olan şey her zaman barışçıl olmaktır. 33/50,ayete bakalım, “Ey Elçi, mehirlerini/ücretlerini verdiğin eşlerini, savaş esirlerini, amcanın, halanın, dayının, teyzenin seninle birlikte göç eden kızlarını sana helal kıldık. Birde kendini sana hibe edenleri.” deniliyor. Bu ayete de yanlış ve kasıtlı anlam verilmiş. Ulemaya göre: Peygamberin eşleri kimler: Ücretlerini verdikleri, esire, amca, teyze, hala, dayıkızları, kendini hibe eden.
Acaba diyorum, Bu din adamları, yargı Gününde ne yapacaklar? İnsan beyniyle, en yukarıdaki sağduyusuyla bakmak yerine, aşağılardan uçkurumdan bakarsa; ayetlerle bile haşa ve kella peygamberin bir haremağası(!) gibi anlaşılmasına sebep olabilir.(Böyle bir cehaletten Allah’a sığınırız)
Şimdi aynı ayete Kur’an-i tertil mantığıyla bakalım: “Ey elçi, mehir verdiğin eşini, himayende bulunan, amcanın, halanın, dayının, teyzenin seninle hicret eden kızlarını seninle İKAMETE ayırdık. Bir de sana hiçbir ücret istemeden hizmet edecek kadınları…”Dikkat edilirse burada bir “ikamet” konusu anlatılmakta yani “Ehli Beyt” kadınları söz konusu edilmektedir.
“Bir eşin yerine başka bir eş almak istediğiniz taktirde onlardan birine (öncekine) kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız?”(4/120)
Kur’an’ı başkalarının dayatmalarıyla okuyan ancak TERTİL ile okuduğunu zanneden zavallılar! Sapla samanı birbirine karıştırmayın! Tertil: bir şeyi bir şeye karıştırmadan her şeyin dört dörtlük hakkını vererek bir dizayn içinde okumaktır…
Bu mantıkla görüldüğü üzere burada da tek eşli aile modeli anlatılmakta ve bu konu miras bahsinde de açıkça vurgulanmaktadır.(Anlayana)
BİR AYET
Ey iman edenler Allah’tan Allah’ın istediği şekilde sakının. (3/102)
BİR HADİS
Affetmek ve sevmek soylu insanların intikamıdır…
BİR SÖZ
Görmek isteyenler için yeterince ışık, istemeyenler içinde yeterince karanlık vardır.(Pascal)
AFORİZMALARIM
Yanıldım demek, özür dilemek bence erdemlerin en önde gelenidir ben bunu ömrümün son saniyelerine kadar yapmaya devam edeceğim…
yukselmertoglu@hotmail.com
NOT: ترتيل Tertîl nedir?
Tertîl kelimesi, Arapça “ ر ت لrtl” kökünden “tef’îl” vezninde bir mastardır. “ترتيلTertîl” sözcüğü; “Bir şeyin tertibinin güzelleştirilmesi” demektir. Bu sözcüğün kökü olan “rtl”, bedevînin dilinde “Bir şeyden birinin diğerine karışmaması, tarak dişi gibi birbirine karışmamış, karışmayan” anlamına gelir. Meselâ dişlerin “ritl”ii, “dişlerin seyrek bir şekilde düzene konulmuş, dizilmiş olması” demektir ve bu sözcük Arapçada “güzel dizilmiş dişler” manasında da kullanılır. Sözcüğün Tef’ıl babından ( رتل ترتيلاrettele, yürettilü, tertîlen) anlamı ise, geçişli anlam olarak “ritillemek (birbirine karıştırmamak)” demektir. http://istekuran.net/tertil.html#E2tKDgghpLtY8Io5.99