AB köpekleri her söze 'Büyük Atatürk'ün hedef gösterdiği muasır medeniyete ulaşma, aşma ve batılılaşma yolunda.." diye başlarlar. Bu külli yalan, uydurma ve iftiradır.
Çünkü Atatürk, "insanlık düşmanı, kalleş, hırsız ve emperyalist" Batı'dan nefret eder.
İşte O'nun sözde 'Atatürkçü-Kemalist' AB'cilere tekzip ve tokat gibi cevabı;
"Efendiler! Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Osmanlı tam tersine gerilemiş, düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. İşte o dönemde; vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklâl vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir! (Mustafa Kemal Atatürk, TBMM, 6 Mart 1922)
NETİCEDE: Ülkemiz 27 Mayıs 1960'tan bu yana siyasi vesayet, peşkeş, fiili kuşatma ve abluka altında. Şimdilik bunu kırmanın tek ve son hukuki ve demokratik yolu: Etkili, güçlü, namuslu, dürüst, ilkeli, sürekli ve sorumlu denetim; İddialı, güçlü, azimli ve kararlı muhalefet olup; Bu şerefli ve şanlı görev sadece "sözde" muhalefet partilerinin değil!.. Fert, fert, bireyler olarak bütün milletin, sorosPU çocuklarıyla alâkası olmayan ve AB'den fonlanmayan bilcümle Sivil İnisiyatiflerin; Bilhassa Üniversite Öğrencilerinin,
Öğretmenlerin ve özellikle akademik sınıfı teşkil eden "Kanaat Önderleri" ve topyekün Üniversitelerin görevidir.
Son ve tek çare: "soyguna, vurguna, yolsuzluk, cehalet ve siyasi vesayete karşı; Milli Devlet, milli birlik, hak, adalet, evrensel hukuk ve demokrasi uğruna tek bilek, tek yumruk ve tek yürek olarak birleşmek;, Başta TBMM olmak üzere, yerel yönetim ve yerel meclisler, kamu kurumları, bilumum sektörler; Eğitim ve öğretimi denetlemek, "bizatihi milletin olan" devlete sahip çıkmak, Cumhuriyet'i korumak ve kurtarmaktır. İşe, yakın çevremiz, mahallemiz, günlük faaliyetlerimizde sırasında, trafikte, kamu kurum-kuruluşlarında, halk içinde ve halk arasında;. Bilumum sektörlerde gördüğümüz ve şahsen karşılaştığımız her türlü haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk, suiistimal, görevi ihmal ve sair edep'e ahlâk'a aykırı, suç teşkil eden fiilleri tespit ve failleri hakkında şikâyette bulunmak, mümkünse fiili müdahale ve icabında haklarında dava ikame ve/veya yerel Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunma yollarını harekete geçirmekle başlayalım. Yönetimi denetleyen, iyi insan, onurlu ve sorumlu vatandaş olalım.
MUTLAK BİR HESAPLAŞMA VE YÜZLEŞME GEREK!..
Tabiî ki, mevcut yönetimin gerçek niyet ve vaatlerinde samimi olduğunu kanıtlaması halinde; Başta 27 Mayıs olmak üzere ve mutlaka Mahkemeler marifetiyle bir "Hesaplaşma ve Yüzleşme" sürecini başlatması, son 50 yıldır yaşanan kasıt ve şeamete son verecektir.
UNUTMAYIN Kİ!..
İnsan olanların görevi, 'sureti haktan görünüp, gerçekte insan olmayan' kötülere yüz çevirmek; Hırsız, yolsuz, yalan-talan, rüşvet ve suiistimal erbabını yaşam ve çevresinden dışlamaktır. Müslümanların en iyisi ise: Kötüler ve kötülüklerle eliyle, mücadele ve müdahale eden; Değilse imkân ve kaynaklarını bu uğurda kullanan; İmkânı yoksa söz ve davranışlarıyla kötüler ve kötülüklere engel olmaya çalışan, en zayıfı ise kötülere yüz çeviren ve dışlayandır.
AB hastaları hala batıdan batıldan medet umuyor. Hüsran ve hayal kırıklığı kaderleri olacak sanırım.
Basiretten ve beka'dan yoksun olanların kaderi bu… Tabii, bir de "TC ne kadar özgür, hür, hâkim ve hükümran?" meselesi var. Bunun aslını gidip İngiltere ve ABD'den icazet dilenciliği yapanlara sormak gerek!… Selâm, saygı ve şükranlarımla, MNS
Mustafa Bey, M.Kemalin savaş şartlarında söylediği bazı cümlelerle onun genel görüşünü tespit etmek zordur. M.kemal bir batı taklitçisidir. batının şapkası için bile yüzlerce insan idam ettirmiştir. Türk müziğini bile yasaklatmıştır. Bu gün bile bazı çevrelerin göz yaşları içinde andıkları özledikleri cumhuriyet baloları diye danslı toplantılarla Türkiyeyi ilerletmeye çalışmış bir şahsiyettir. M.kemal'den iddialarınızı doğrulayan bir model çıkmaz. kendinizi boşuna yormayınız. İşgalcilerin bir halkın kimliğine yapmaya cesaret edemeyeceği hemen her işi yapmış birisi ile karşı karşıyayız.
Sayın Yüksel COŞKUN Bey; Mesele bildiğiniz ve ileri sürdüğünüz gibi değil!.. Konuya iki farklı açıdan bakmak gerekiyor. Birincisi: Münhasıran İç, Doğu ve Güney Anadolu'nun (aslında bütün bölgelerde belirli mahallerin), çok ağır bir kimlik ve kişilik kaybına uğramış demokrafik yapısı.. İkincisi: Devletin kurulduğu zeminde mukim sözde Türk ve Müslüman halkın, örijinal ve objektif İslâm'a nazaran; Halâ da olumsuz etkileri süren (tam ve belirgin olarak 1700'lerde başlamış) bir dejenerasyon, çürüme, yozlaşma etkisiyle deformasyona uğramış olması… Ve, kahir ekseriyeti fetret devrine dönmüş (Dünyanın yarısını idare eden bir Cihan Devletinin çöküşüne amil) böyle sorunlu bir tolumdan; Yeniden Türk ve İslâm Medeniyet Sentez'ini tesis ve teşkil çabaları…. İşte mesele budur. Lütfen!.. Olaya bu acı ve katı gerçek zaviyesinden bakalım ve biraz insaflı olalım. Hürmet ve muhabbetle… MNS