İçimizdeki ve dışımızdaki düşmanlarımızdan bir tanesi de Masonluk ideali ve bu ideali yürüten Masonlardır.
Kendilerine mahsus bir Din anlayışı olduğunu çekinmeden söyleyen masonlar; Din ve Milliyetçiliğin düşmanıdırlar. Mânayı ve Mâneviyatı kabul etmezler.
Dernek statüsü altında ideâl ve ideolojilerini yürütmeye çalışan masonlar, Türkiye’de Bakanlar Kurulu kararı ile (1965 Tarihli Resmi Gazete. Karar no:6/5643-5647-5648) tanınırken; Tuğra Sergileri, Mevlana Âyinleri, camilerde mevlit okutmalar, “Mazlum ve Yardımsever Postu”na bürünerek kafesleyebilecekleri insanlara, varoşlara kadar giderek yardım ve yatırım yapmaları gibi faaliyetleri yapmaktan geri kalmazlar, medyayı çok iyi kullanırlar. Bursa’da, Fevzi Çakmak Caddesinin tam ortasında diktikleri Osmangazi heykelinin sol eline şehâdet parmağı, sağ elinin altına da “Adil ol” ibaresini koyar,bir gün gelir Kur’an Kursları da açarlarsa, şaşmayın…(Bu acaip heykel buradan kaldırıldı ama, Osmangazi Belediyesinin bahçesine konuldu.)
Fikri ve iktisadi cephelerden Türk milletini kemiren zengin tabakadan meydana gelmiş bir menfaat şebekesidir. Orta sınıf insanının karşısına çıkmışlardır. Masonlar; halkla beraber olmayı, “Gericilik” sayarlar.
(İstanbul/Yağmur yayınevi tarafından basılan “Masonluk ve Masonlar. İzzet Nuri Gün-Yalçın Çeliker” isimli bir eser ana kaynak olmak üzere, çok çeşitli kitap ve kaynaklardan istifade ederek, bu düşman hakkında detaylı bilgiler alabilirsiniz.)
Hiram Efsanesine göre Kudüs’te kral Davut “Allah’ın evi” ni inşa ettirmek ister. Memleketin her tarafından 40 bin amele toplatılır. Bunlara “Mason” yani “Duvarcı” ismi verilmiştir.
İnşaatın başlaması ile Davut ölür, yapıyı oğlu Süleyman devam ettirir. Sonradan bu binaya “Süleyman Mâbedi” adı verilir. Bu mabette üç bin kişi usta olarak çalışmaktadır. Ustalardan biri de Adon Hiram Abif’tir. Bu adam dul bir kadının oğludur. Hiram mahiyetindeki işçileri çırak, kalfa ve usta diye üçe ayırmıştı. Çıraklar usta ve kalfaların, kalfalar da ustaların bildiği sırları bilmezlerdi. İnşaatın sonuna doğru usta olmayı bekleyen üç kalfa gerekli ehliyeti gösteremedikleri için usta yapılmazlar. Muhakkak usta olmak isteyen bu üç kişi, sırları zorla öğrenmeye karar verirler.
Hiram bir öğle üzeri mabedi gezmeye geldiği zaman, pusuda bekleyen üç kalfanın uğrar. Mabedin üç kapısından kaçmak isterken önü kesildi ve elinde bulunan cetvel, gönye ve çekiçle kalfaların üzerine yürüdü ve üç kalfanın arasında öldürüldü. Cesedi dağa kaçırılarak gömüldü ve mezarı üzerine akasya dalları dikildi. Hiram’ın ölümü üzerine bütün çalışmalar durdu. Hazreti Süleyman, Hiram’ın katillerinin bulunması için emirler verdi. Nihayet katiller bulundu, mabedin inşaatı bitirildi. Kaybolan ve aranılan bir kelime olan Jehova-İbranice Allah- eski bir mabedin taşı üzerinde bulundu. Bu efsanede sözü geçen işaretler, isimler ve kelimeler masonluk sembolizminde bugün önemli rol oynamaktadır.
Masonların ilk büyük teşkilatlanması, İngiltere’de olmuştur.1717 tarihinde Londra’da dört büyük Mason locası birleşip; “İngiltere Büyük Locası” ismini aldı. 1723 yılında “Masonluk Anayasası” hazırlanarak, büyük loca tarafından kabul edildi. 1736 tarihinden itibaren masonluk bütün dünyada yayılmaya başladı ve Fransa ile Amerika’da büyük gelişmeler gösterdi. 1737 yılında Almanya’da “Absalom” adı ile ilk mason locası kuruldu ve kısa zamanda yetmiş bin mason locaya kayıt yaptırdı. 1933 yılında Masonluğu yasak kılan Hitler, bütün mason localarını kapattı. Almanya’da tutunamayan Yahudi Masonlar, yurt dışına kaçmışlardı. Yasaklara rağmen Rusya’ya sıçrayan Masonluk, kısa zamanda 37 locasını faaliyete geçirdi. Napolyon, Goethe, Puşkin, Volter, Dante, Franklin, Waşhington, Truman, Onaltıncı Lui ve Roosvelt gibi tarihi simalar saf kan Yahudi, veya Yahudi asıllı masonlardır.
Masonluğun Türkiye’de 250 yıllık bir tarihi vardır. Türkiye’de ilk mason locası 1703-1730 tarihleri arasında Üçüncü Ahmet zamanında açılmıştır. Yeri, gayrimüslimlerin çoğunluğu teşkil ettiği Galata civarıdır. Locanın ilk Türk üyelerinin İbrahim Müteferrika ve 28 Mehmet çelebinin oğlu Sait Çelebi olduğu ileri sürülmektedir.
Türkiye’de masonluğun yerleşmesi ve melanetlerine başlaması daha çok Abdülmecid devrinden sonradır. Büyük Reşit Paşa, Fuat Paşa, Mithat Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Namık Kemal, Ziya paşa ve Şinasi de mason localarına girmişlerdir. İngilizlerin bilhassa Mithat Paşa üzerinde durdukları, ondan büyük faydalar sağladıkları bugün kesin olarak vesikalarla tespit edilmiştir. Mithat Paşa mason biraderlerini ve İngilizleri mahcup etmemiş, devletin başına birbirinden kötü belalar açmış, İkinci Sultan Abdülhamid hanın feraseti ve imanı sayesinde devleti yıkmadan önce bütün görevlerinden alınarak, istediği adaya sürgüne gönderilmiştir.( Osmanlı bayrağına haç ilave etmek isteyen Mithat Paşa; aslında kel kafalıdır, saçları yoktur. Bir ressam tarafından başına kalpak takılarak, Ziraat Bankalarına asılan tablosu yapılmıştır.) Yalan söyleyen tarihin bile utandığı vesikalara, aydınlanan gerçeklere rağmen; içimizdeki bazı beyinsizlerin Sultan Abdülhamid Han’a, “Kızıl Sultan, Pinti Hamit, Müstebit Sultan” demeleri, çeşitli iftiralar atmaları altında Yahudi ve Mason düşmanlığı yatar. Abdülhamid sayesinde faaliyet gösteremeyen, İstanbul’da bulunan mason locaları, soluğu Selanik’te almış, “Dönmeler” meydana gelmişti.
Osmanlı Yüksek Şurası kurulduğu zaman Türkiye’de 33 dereceli, 21 tane mason locası vardı. Sadrazam Talat Paşa ile gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın, bu liste içerisinde bulunuyorlardı.
1909 dan Cumhuriyetin ilanına kadar, eskiden kurulmuş olanlarla beraber Türkiye’de 42 adet mason locası faaliyet göstermiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra cemiyetler kanununa göre ilk resmi tescil İzmir’de yapılmış, “Yetimlere Yardım Cemiyeti” adı altında faaliyet göstermişlerdir. 30 Haziran 1927 tarihinde “Tekâmül-ü Fikri Cemiyeti” ismi altında İstanbul Vilayetine kayıtlarını yaptırmışlar, 9 Mayıs 1923 tarihinde “Türkiye Yüksek Masonluk Cemiyeti” unvanını almış oluyorlardı. Masonlar bu yıllar içinde 19 sayı “Büyük Şark” isimli bir mecmua çıkarmışlar, nice beyinleri yıkamışlardır.
Mustafa Kemal Atatürk fesat ocaklarını yasaklamış; “Ben çok iyi bildiğim ve tanıdığım bu masonluğu selahiyetlerimi kullanarak hem de kendi rızaları ile yasak ettirdim. Localarını kapattırdım. Beni sevenler ve kararlarıma değer verenler bu gayemi yaşatmalıdırlar.” Şeklinde gelecek nesillerde, bir de vasiyet bırakmıştı. ( Mason localarının kapatılması büyük olaylara vesile olmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ateşli konuşmalar yapılmış, takrirler verilmiştir. 10 Ekim 1935 tarihinde, bütün gazetelerde Anadolu Ajansının resmi haberi yayınlanmış, “Türkiye’de mason locaları bir emirle kapatıldı” şeklinde gazetelere manşet olmuştu.)
Bugün Türkiye’de 38 mason locası faaliyettedir. ( Yıllar öncesinin rakamı. Çeşitli isimler altında yüzlerce dernek günümüzde faaliyettedir.) İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Bursa illerimizde ağırlıklı olarak faaliyet halindedirler. Faal masonlar birkaç bin civarındadır. “Yardım, Atatürkçülük, aydın bürokrasi, iş adamı, tüccar, zengin” gibi ayaklarla, sayıları her geçen gün biraz daha artmaktadır. Acı bir gerçek olarak; masonluğu ve gayelerini bilmeyen sayısız insan, bürokrat ve Müslüman bu derneklere üye olmakta, büyük para yardımları yapmakta, çalışmalarını tasvip etmektedir.
Bursa’da basılan, 432 sayfalık “Rotary Internatıonal-Liderin El Kitabı” isimli kitap, önemli bir kaynak olarak zehrin altın kupalarla nasıl sunulduğuna dair örnek bir çalışmadır. Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet, Star, Yeni Asır, Akşam, Olay, Bursa haber, Bursa hakimiyet, Ege TV., AS TV., Olay TV., NTV.de yapılan yayınlarda kendilerini vatanın, milletin hizmetinde gösteren masonlar: “Mangal yürekli insanlar topluluğu” olarak tanıtılıyor, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Rotary hastanesi kapısına çakılan plaket gösteriliyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihi masonları kapatma kararından başka, neler yok ki kitapta?…Kitabın baş sayfalarına Atatürk’ün resmini koyarak, “Aziz Atatürk” başlığı altında; kendilerini “Cumhuriyet, Laiklik, Çağdaşlık, Ulusculuk” simgelerinin koruyucusu olarak gösteren yazının altına “Türk Rotary Ailesi” imzasını koyan “Atatürkçü Masonlar” veya “Mason Atatürkçüler”…(Daha detaylı bilgiler için bakınız: ASRIN BELÂSI İZİMLER VE GİZLENEN GERÇEKLER. İLHAN YARDIMCI)
Asrımızın modası/zehiri Masonluk hakkında bugünlerde çeşitli yazar ve konuşurlar tarafından tartışmalar yapılmaktadır.
“Meşrutiyet’in ilanı ve Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinde Masonların rolünü en ateşli tartışma(cı)lardan. Mason üstadı Celil Layiktez’in II. Meşrutiyet’in bir “Mason devrimi” olduğunu iddia ederek Abdülhamid’i tahttan indiren beş kişinin de Mason olduğu açıklaması tartışmaya yeni bir boyut getirdi.
Fetva Emini Hacı Nuri Efendi ve İttihatçıların kuklası haline gelen Şeyhülislam Ziyaeddin Efendi’den hal fetvası alındı. Hacı Nuri Efendi’ye zorla imzalatılan fetvada Sultanın 31 Mart Vak’ası’na sebep olduğu, dinî kitapları yaktırdığı, devlet hazinesini israf ettiği ve zalim olduğu şeklindeki iftiralar gerekçe olarak sıralandı.
Hiç kimseyi idam ettirmemiş bir padişaha ‘zalim’ suçlaması yapmak, ancak ona tahttan indirildiğini bildirmeye gelenlerin niyetleri kadar habis olabilirdi. Ellerinde Meclis-i Mebusan’ın aldığı karar, Yıldız Sarayı’nın basamaklarını tırmanan Yahudi Emmanuel Karaso, Ermeni Aram Efendi, Arnavut Esad Toptani ve Gürcü Arif Hikmet Paşa (bu zat Sultan Hamid’in damadı olup, Bahriye Nazırlığı yapmıştı ki, bilmiyoruz Masonları çok iyi anlamış olan padişah bazı yakınlarını mesela Gazi Osman Paşa gibi bir kahraman, Sultan Hamid’in iki kızının kaimpederi idi ve Plevne kahramanını Masonlara katılmakla görevli kılmış Sultan Hamid’le onlar arasında kulağı ve gözü mesabesinde olmuş, İstanbul’daki locaların bir hayra yardım cemiyeti mesabesine girmişlerdi. Belki de bu Amiral damat da, bu görevde Gazi Osman Paşa’yı yalnız bırakmamış olsun. Nitekim Gazi Osman Paşa 1900’de vefat etmiş Arif Hikmet Paşa gizli görevine devam etmiş olabilir! M.H) Sultanı tahttan indirmekle görevlendiril mişti.
Peki Abdülhamid Han’a tahttan indirme kararını tebliğ eden beşinci Mason kimdi? Abdülhamid Han’ın kızı Şadiye Osmanoğlu hatıratında son başmabeyinci Cevad Bey’den bahsediyor. İttihat ve Terakki tarafından Tahsin Paşa’nın yerine atanan mebusları Cevad Bey’in göreve gelir gelmez ilk defa huzura çıktığında “Ah efendiciğim, ben sizin sâdık bendenizim” dediğini, Abdülhamid Han çekmecesinden bir deste banknot alıp kendisine verince de yerlere kapanıp ayaklarını öpmeye çalıştığını anlatıyor. Ancak İttihatçıların Cevad Bey aracılığı ile Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinin ardından Yıldız Sarayı’nı derhal terk etmesini istediklerinde durum değişiyor.
Şadiye Osmanoğlu bundan sonra yaşananları şöyle anlatıyor: “Cevad Bey, maalesef birkaç gün önce bir deste banknotu aldığı vakit yerlere kapanarak ayaklarını öptüğü babama, çok ağır sözler sarf ederek bildirdi. Ağzına aldığı kelimeler terbiye dışı idi, alelade bir adama dahi söylenmesi ayıptı, işte babam o zaman çok mahzun oldu. Cevad Bey de ‘Başınıza gelen ve gelecekleri evvelce düşünseydiniz!’ şeklinde cevap verdi.”
Şadiye Osmanoğlu’nun anlattıklarından, Celil Layiktez’in bahsettiği Abdülhamid Han’a tahttan indirildiğini bildiren beşinci Masonun İttihat ve Terakki Mebusu Cevad Bey olduğu anlaşılsa da 27 Nisan 1909 günü Yıldız Sarayı’nın Küçük Mabeyn Köşkü’nün salonunda yaşanan o trajik olay hala gizemini koruyor.” Yazımızı Tarık Yılmaz Öztuna’nın kendileri de Mason olmasına rağmen şu başlıklı paragrafı ile bitirelim:
BİRADERLERİN AKIBETLERİ Yılmaz Öztuna, Abdülhamid Han’a tahttan indirilme tebligatını yapanların akıbetlerini şöyle anlatıyor:
“Karaso, İtalya’dan para alan bir casus olup Libya’nın İtalya tarafından yutulmasına meş’um bir rol oynamış, sonradan İtalya’ya kaçmış bir vatan hainidir. Ermeni Aram Efendi, Ermeni ihtilal komiteleri ile yakın ilgisi olup Sultan Abdülhamid’den Ermenilerin intikamını almak için Abdülhamid’i tahttan indiren ekibe sokulmuştur. Jandarma Paşası olan Es’ad Toptani, birkaç yıl sonra devlete isyan ederek Arnavut istiklali için silah çekmiş ve sayısız Türk’ün kanma girmiş bir adamdır. Arif Hikmet Paşa sonraki yıllarda karanlık siyasî hayatı olan bir denizcidir.” (METİN HASIRCI-BURSA YENİ MARMARA GAZETESİ)
Yalan söyleyen Tarih utanır mı bilemem amma, yalan yazanlar, yıllardan beri yalan söyleyenler utansın.