Aşık olma hali kişide çok değişik bir halet-i ruhiye meydana getiren akıllılık ile delilik arası ince bir çizgidir. Aşık kişi deli değildir,ancak duyguların dolusudur.
Bu yoğun duygu dili halini de dile getirmek ten zaten herkes anlamaz. Hatta eğer duygu beslediği kişi dahi aşık ile aynı yoğunlukta duygu dolu değilse o da aşığını anlar yada dinlediğinde kendini anladım sanır,oysa anladığı tek şey aşığını yanlış anladığıdır bunu da anlaşamayacak kadar kendini anladım sanır.
Aşık dili,aşk dili,duygu dili aynı yoğunluğu hissedip yaşayanlar dışında kimsenin anlamadığı bir dildir. İşte onun için aşk dilsizleşir. Çünkü insan konuşamamak yada konuşmak dediğimiz şey sadece şair,edip,yazar işi değil,tüm insanlığın en zor işidir. Ama bu iş aşk işin içine girince daha da anlamsızlaşır ve daha da anlaşılması zorlaşır.
Yani her kişi kendi kelime dağarcığı bilgi,birikim, beceri ve kabiliyeti mukabilinde konuşur. Ama çoğumuz da konuşmak iletişim aracı olmasına rağmen konuşmak yerine susmayı tercih ederiz. Bu aslında bizim isteyerek yaptığımız bir şey değildir. Aksine içimiz acıya acıya,sancıya sancıya kendimizi buna mecbur ederiz.
Neden mi? Çok basit çünkü konuşmaktan maksat sesler çıkarmak değil, anlaşılmaktır. Kişi anlaşılmayacağını bildiği yerde konuşmak yerine kendine sığınmayı sessizliği tercih eder.
Bu en normal insan ilişkimiz için bile böyle iken, peki normal hallerde dahi anlaşılmaktan veya anlaşılamamaktan yada yanlış anlaşılmaktan kaygı duyarken, zavallı akılı ile delilik çizgisinde olan aşık nasıl derdini dile getirsin ki,nasıl maşuku ile birleşsin ki,ya maşuku onu kendince anladım derken aslında en başından itibaren onu yanlış anladı ise,o zaman bu aşık olmaz mı kor bir dilberin elinden ve eleminden dolayı el alemin eline kıymetsiz bir kaşık! Aşıklık halı işte böyle bir karmakarışıklık.
Kendinden başka kime sığınsın ki zavallı aşık?
Vanlı Yazar Ebubekir Demir