Bazı şeyler bizlere mahsus. Dünyanın bir başka ülkesinde şahit olamazsınız. Okul sıralarının üzerine kurşun kalemle başlarız ilk aşkımızın baş harflerini yazmaya. Sonra okul bahçesindeki bankların üzerine çakı ile kalıncaçizgilerle devam ederiz. Sevilenin ve sevenin baş harfleri olur da kalp
olmaz mı. Ağaçların gövdelerine itina ile oymaya başlarız. Daha bir derinlik katarak ilk aşkımızın gözyaşlarına. Romantizme, alt geçitlerin fayans duvarlarına sprey boyayla yazarak devam ederiz. Muhitimizdeki parklar AŞK'tan en çok nasibini alan yerlerdir. Heykellere… Kaldırım kenarlarına… Parkın duvarlarına… Hele de kuytularda AŞK tamamen boyut değiştirir. Bulduğumuz her yere ALİ AYŞE'yi seviyor yazarız. Severiz… Ayrılırız… İhanete uğrarız… Seviniriz… Üzülürüz, hepsini yazarız. Velhasıl AŞK'ı bir tek kalbimize değil, herşeye yazmayı severiz.
Sadece AŞK'ı yazmak yetmez bazen. Şafak 550'den başlar geri sayım. Her köşede bir asker hatırası taşır okul duvarları… Kantin köşeleri… ''O ŞİMDİ ASKER'' yazısıyla süsleriz taksinin arka camını. O, askerden gelene kadar, o yazı da orada gün sayar. Şafak artık il plakalarına dökülür… İstanbul… İçel… Isparta… 01 Adana'ya kadar sürer.Kamyo
n arkalarına yazı yazmakta bize mahsustur. Bazen komik… Bazen düşündürücü… Bazen de özlem dolu… Hatalıysam söyle… Baba parası değil, alınteri… Babam sağolsun… Balıkların gözyaşı deniz de belli olmaz… Yollar seni gide gide usandım… İstedim vermediler, sen şoförsün, dediler… Böylece sürüp gider. Başlıbaşına bir kamyon edebiyatıdır. Bir ye yazılamayan KORNA DİL'i vardır ki… Aman uymayalım cinsinden.
AŞK'ı beşeri aşklarla karıştırmayanlarımızı unutmamak lazım. VATAN AŞK'ını da duvarlara yazmak bize hastır. YA SEV… YA TERKET… NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE yazarız, bulduğumuz ve göze en çok batan köşelere.
Sadece yazı yazmak mı… Bir de kırıp dökmek bize mahsustur. Durak camlarını kırmakla başlarız… Ardından yolcuların oturdukları ve araba bekledikleri koltukları itinayla tahrip ederiz. Reklam panoları nasibini en çok alan şeyler olur… Afişler yırtılır… Resimler üzerinde saç, sakal, bıyık çalışmaları özenle yapılır.
Tarihler karalanır, adresler değiştirilir. Çöp konteynırlarına düşman görmüş muamelesi yaparız… Gazete bölümüne, yediğimiz yemeğin artıklarını atarken… Cam şişelerin yerine de özenle teneke kola kutularını sıralarız… Seyyar çöp kutuları tekmeden nasibini almadığı bir gün özlemiyle yanar durur. Kaldırım taşlarını sökmek için gösterdiğimiz azami gayreti hiçbir şey de göstermeyiz. Çeşmeler… Musluklar… Salıncaklar… Sağlam kalırsa hemen gözümüze batarlar… Parktaki çiçekleri yolmak, ihanet eden sevgilinin saçlarını yolmaktan daha çok haz verir… Birkaç dakika sonra yere atar bir de ezeriz…
Neyin öfkesini kusuyorsak…
Kirli arabaların camlarına yazı yazmakta bizim işimiz… Yıka beni… Başkasının çamurlu arabası bizim göz estetiğimizi bozar… Şöyle bir tornavidayla çiziveririz kaportasını… Bir daha arabayı böyle görmeyeyim, dercesine. Evlerin duvarlarına ayakkabı izlerimizle resimler çizeriz… Hele de yani badana yapılmış bir binanın duvarlarını görünce resim yapma aşkımız tavan yapar… Çöpleri araba camından dışarı atmanın dayanılmaz zevkinden kendimizi nasıl mahrum ederiz… Portakal, mandalina, muz kabukları… Şöyle bir arz-ı endam edince asfalt yol üzerinde… Yaşadığımız mutluluk sigara izmaritleriyle raks eder adeta… El, kol hareketleri ayrı bir aksiyon kadar uzun yollarda bizlere…
Velhasıl garip bir milletiz…
Kırıp döksek de… Yakıp yıksak da… Bir parça ekmeği sokak ortasında bulunca öpüp başımıza koyacak kadar farklıyız…
Farklıyız… Farklıyız…