1930’lu yılların nesli de tarih sahnesinden çekilince, münevverler ve Osmanlı terbiyesi almış kimseler açısından gerçekten çok fakir kalacağız. Osmanlı, âdâbı muaşeret açısından benzersiz bir toplumdu. Onlar için her şeyin bir usul ve erkânı vardı. Cumhuriyet nesli için bundan asla söz edilemez. İşte bu yüzden Kadir Mısıroğlu, Mehmet Şevket Eygi önemli insanlardı.
Bir Osmanlı Beyefendisini daha ebedi âleme yolcu ettik. Pek çok kişi ‘geriye kim kaldı’ diye başlıyor söze.
Gerçekten pek az kimse… 1930’lu yılların nesli de tarih sahnesinden çekilince, münevverler ve Osmanlı terbiyesi almış kimseler açısından gerçekten çok fakir kalacağız.
‘1920-30’larda doğanlar nasıl olur da Osmanlı terbiyesi almış’ diyebilirsiniz? Şüphesiz onlar, cumhuriyet neslinin ilkleriydi, ama onları Osmanlı çocuğu olan ebeveynleri ve hocaları terbiye etti. Osmanlı nesli ve onların yerini alanlar da bitince, Osmanlı işte şimdi kültürel açıdan tarih olmuş oluyor.
Osmanlı, âdâbı muaşeret açısından benzersiz bir toplumdu. Onlar için her şeyin bir usul ve erkânı vardı. Cumhuriyet nesli için bundan asla söz edilemez. İşte bu yüzden Kadir Mısıroğlu, Mehmet Şevket Eygi önemli insanlardı.
Mehmet Şevket Eygi ismini 40 yıldır bilenlerdeniz. Yıllar evvel Semih Akşeker dostumla beraber Mehmet Şevket ağabeyin Sultanahmet’teki evine iftara davetliydik. Her yeri kitap, tarihî veya sanat değeri olan eserlerle dolu mütevazı evinde, kendi elleriyle hazırladığı iftarı yaptık.
İftar sonrası sohbet ettik. Gıdadan, FETÖ’den ve başka şeylerden konuştuk. Ama henüz ne 15 Temmuz olmuş, ne 17/25 ve Gezi kalkışması yaşanmıştı. FETÖ’yü konuştuğumuzda her şey güllük gülistanlık değilse de, mukaddemleri ortaya çıkmaya başlamıştı.
O gün RefahYol iktidarı dönemine ait bir hatırasını paylaşmıştı rahmetli. Abdullah Gül, RefahYol iktidarının bakanlarından… Türkî Cumhuriyetlerine bir resmi gezi tertip ediliyor. Gül’ün davetlilerinden biri de Mehmet Şevket Eygi merhum.
Ziyaretlere FETÖ’cüler de dâhil oluyor Türk Cumhuriyetlerinde. Otel lobisinde sohbetler ediliyor. O sırada FETÖ’nün adamları gelip, Mehmet Şevket Beye suâller yöneltiyorlar. Sohbet sırasında pek çok kişi bir bir oradan ayrılıyor. Son olarak bir FETÖ’cü ile konuşurken, tam karşısında ve çok yakınındaki koltuğa olanca şekilde açık giyinmiş ve iffetsiz bir şekilde oturan alımlı bir kız geliyor ve söze dâhil oluyor. O sırada hemen o kişi de müsaade almadan apar topar uzaklaşıyor.
Kız lafa tutmaya, suâller sormaya başlıyor. Mehmet Şevket Bey baş başa bırakıldığı durumdan hicap duyarak hemen ayağa kalkıp, Bakan Gül’ün nerede olduğunu soruyor ve derhal yanına intikal ediyor. Durumu Abdullah Beye anlatıyor.
Kendisine tuzak kurduklarını, resmi çekerek kendisine şantaj yapabileceklerini söylemiş ve “bunlardan her türlü kötülüğü beklemek gerekir” demişti. Terör örgütü ele başısına yönelik çok sayıda eleştiri yazısı yazdığı mâlûm.
‘Gülen Şeytanlar Tarihi’ kitabını yazarken, kendisine askerlik yaparken Erzurum’da henüz daha çocuk yaşta olan Gülen’le karşılaşmalarını sormuştum. Basit bir şekilde konuşmaya değecek bir değeri olmayan sıradan bir karşılaşma olarak nitelemişti.
Bu yılbaşında Ulusalcı eski askerlerden İsmail Hakkı Pekin, “Genelkurmay arşivlerindeki kâğıtlardan birinde Mehmet Şevket Eygi ismi yazılıymış, binaenaleyh Eygi Gizli Harp Dairesine ajan olarak alınmışmış…” şeklinde bir açıklama yaptı.
Merhum ise “Bu fakirin, 1959’da Genelkurmay Başkanlığı Gizli Harp Dairesine alındığı yalan ve iftirasını ortaya atanlara hakkımı helal etmiyorum. Bunu, naçiz hizmetlerime halel getirmek ve zarar vermek için yaptılar. Özür beyan edip helallik dilemezlerse, iki elim yakalarında olacaktır. Allah belalarını versin! İspat eden çıkarsa evimi ona vereceğim ve yazı hayatından çekileceğim” diyerek meydan okumuştu.
Mezkûr iddia ortaya atıldığında bunu Kadir Mısıroğlu merhuma sormuştum. Bunun gerçek olmadığını söylemişti. “Kendisine gelmiş olabilirler, teklif etmiş olabilirler ama bu onun kabul ettiği mânâsına gelmez. Bana da geldiler, bana da teklif ettiler. Ama kabul etmedik. Çünkü böylece sizi zapturapt altına almış ve kullanmış olacaklar. Bunu anlamanın yolu, geri dönüp kişinin hayatına baktığınızda bunun emarelerinin olup olmadığıdır. Mehmet Şevket Bey böyle bir yanlışa girecek bir şahsiyet değildir, yaptığı hizmetler ortada” mealinde sözler söylemişti.
Kaldı ki, biz bir haber geldiğinde onu Hucurat Suresi’nin 6’ncı ayetine teyit ettiririz. Zaten iddianın sahibi de bu meydan okumaya karşı ne bir delil ortaya koyabilmiş, ne de özür dileme erdemini gösterebilmiştir.
Rahmetli Mehmet Şevket ağabey, beyefendiliğinin, münevver oluşunun, estetik ve sanata dair sözlerinin, söz ve kılık kıyafetine gösterdiği ihtimamın, gazeteciliğinin yanı sıra, Ehli Sünnet çizgisinde insanların yetişmesi için büyük bir gayretin içinde olmuştur.
Sayfalarımızda da okuyacağınız üzere, bizatihi kendisine ait olan Bedir Yayınevi’nde El-Ahkâmu’s-Sultâniyye’den İhyâ-u Ulûmud’Dîn’e, Kimyâ-i-Saadet’ten Elmalı Merhum’un tefsirine kadar o kadar çok eser neşretmiştir ki, hepsi amel defterine hasene yani sadaka-i câriye olarak girmiştir.
Allah (c.c.) kendisinden ebeden razı olsun.
Merhumun az bilinen ve bizatihi şahitliğimiz olan bir hasletini nakletmek isterim. Bu fakir sık sık ikinci el kitaplar satan yerlere uğrar. Orada en çok gördüğüm kişilerin başında Mehmet Şevket Eygi ağabey gelirdi.
Kitapçıya gelir, elinde Ömer Nusuhi Bilmen’in İslam İlmihali, Mehmet Zihni Efendi’nin Nimet-i İslam’ı, Fikri Yavuz ile Hasan Basri Çantay’ın mealleri ve Kur’an-ı Kerim nüshalarından ne varsa indirmesini ister, bedelini sorar, hiç pazarlık etmeden söyleneni öder, yıpranmış ciltlileri de alırdı. Bir gün bunları ne yaptığını sordum. Bunların kitapçılarda çok beklediği ve pek alıcısının olmadığını, hurdaya gittiğini, cildi bozuk olanları ciltçiye tamir ettirdiğini veya yenilettiğini, sonra bunları camilere, talebelere, yurtlara, konu komşuya dağıttığını söylemişti.
Bu davranış, gerçekten pek kimsenin aklına gelmeyen maddî bedeli de düşük mühim bir hizmetti. Bilvesile sizlere de hatırlatmış olalım da merhumun bu hayırlı hizmeti aramızda sürsün.
Mehmet Şevket ağabey aralıksız yazmış bir zattı. Gerçek Hayat’ta göreve başladığımızda kendisinden bizde de yazmasını arzu ettiğimizi beyan ettim. Milli Gazete’ye verilmiş sözü olduğunu, yaşlandığını, ancak gazeteye yazabildiğini, mazur görmemi söyledi. ‘Ebette’ dedik.
Yaşlı ve hasta olmasına rağmen Kadir Mısıroğlu ağabeyin cenaze namazı için Büyük Çamlıca Camii’ne gelmişti. Ayaküstü birkaç kelam da olsa konuşmak nasip olmuştu. Ertesi gün Kadir Mısıroğlu ile ilgili yazı rica etmek için aradım. Hastanede olduğunu belirttikten sonra, “Kadir bey, aziz bir dosttu, büyük hizmetler etti. Merhum için özel sayı hazırlamanız pek münasip olmuştur. Lakin çok hâlsizim, Milli Gazete için bir yazı kaleme aldım, onu alıp neşretseniz de beni affetseniz mümkün mü” dedi. “Elbette…” dedik. Ne yazık ki o son görüşmemiz oldu.
Mehmet Şevket ağabey asla unutulmaması gereken nadide bir insandı. Allah (c.c.) onu, Cemali, Cenneti ve Rasülullah (s.a.v)’in şefaatine nail eylesin. Âmin!