Hazırlıklar arıların bal üretmesi içindi. “Üret ki, yaşayasın” böylece hayata bir anlam kazandırasın. Arılarda üretimin yolu, göç etmekten geçiyordu.
Arıların göçü, yaşamlarında bal gibi bir değeri elde etmek, böylece arı ailesine de bir anlam kazandırmak demekti. Bu anlama katkı sunan, üretilmek istenen bal özü dağlarda ve dağların çiçeklerinde bir sırdı. Onun için arıların dağlara ulaşılması gerekirdi. Bu konu da arı ile ilgili çalışmaları kimse göz ardı edemezdi. Çünkü arının yaşantısına katkıda bulunurken, bal üretimi de gerçekleşirdi.
Hayata anlam kazandıran, bu sosyal olayın kültürel ve ekonomik boyutu da sonuçta göçü etkileyecekti. Çünkü arıların göçü, bütünüyle değerlendirmeye tabii tutulacaktır. Göçün mimarı olan aileler, farklı yörede karşılaştıkları ailelerle çeşitli yönlerdeki temaslarının sonuçlarından etkileneceklerdir.
Arıcı aileler arasındaki etkileşim, göç olayının ekonomik boyutunu da ortaya çıkaracaktır. Eğer varılan yerde iyi bir sonuç alınırsa, arıların göç olayı geleneksel hâle gelecektir.
Dağların sağlıklı havası ve çiçek örtüsü, üretilecek balın önemli gelir kaynağı olacağını akla getirmektedir. Gelir kaynağı düşüncesi, arıların göç olayıyla devreye girmiştir. Bu olayla ilgili etki ve tepkiler, peşinden değişik yan etkenleri de sürükleyecektir. Yöreye ait geleneksel yapı ve alışkanlıkların hepsi devreye girecektir.
Göçün hazırlanması ve arıların kamyona yüklenmesi, kolay bir olay değildir. En az üç beş kişiyle hazırlık yapılmaktadır. Arıya zarar gelmemesi için, olanca özen gösterilecektir. Yapılanlara bakılınca çeşitli olayların bizi çok yönlü eğittiğinin farkına varıyoruz. Çünkü insan şahsiyeti, her olaydan bir şeyler öğrenir ona göre de şekillenir. Şahsiyetimizin geliştiğini hoşgörü ortamını açıkça anlıyoruz. Bu olayda bedenen çalıştın, aklını kullandın. Yabancılarla karşılaştın, onları kabullendin ve görüş alışverişinde bulundun. İnsanların farklı kabiliyetlere sahip olduğunu anlamış oldun.
Hayatı anlamak ve anladıkça da ona bir mana kazandırmanın doğal olacağını anlamış olduk. Bunun için, bir köyden çıktık ve başka bir köye vardık. Aradaki bağı kuran, arıcılığı yaşatmak için farklı düşünenlerle bir araya gelebildik. Yaparak yaşayarak öğrenmede etkili olan bu olaylar sayesinde düşüncelerimizin belki yönünün farklı olduğunu, esasta aynılıktan bahsedebileceğimizi söyleyebiliriz. Burada aynılık ortak sosyal ve kültürel yapının olduğunu, köken birliğini ve uygulamada bazı farklıklarımızı da belirlenmesi bakımından önemli buluyoruz.
Göç olayında elde edilen değerli bilgi ve uygulamaların, yüzde yüz karşılık bulmadığını da yaşıyoruz. Örnek, vardığımız yöreye ait bir köyde, kütüphane kurulmuş. Okumak beyni açar. Kur’an’ın ilk emri olduğu hâlde, zekâyı açtığını bildiğimize göre, bu doğrultuda köyümüzde veya kasabamızda hiçbir girişimde bulunmadık. Böyle bir davranış yanlış olmuştur. Herhâlde beyin olayı doğruluyor, kabulleniyor, değerli buluyor fakat uygulamayı gerekli görmüyor.
Arıcılıktan dolayı, göç etmenin gerekliliği ve çeşitli sosyal konuları bizzat yaşamak, insanı öğrenmenin uçsuz bucaksız bir ufka yöneltiyor. Bu ufka giden yolda, yaşananlar bir değer bir anlam olarak karşımıza çıkıyor. Yöreye gelmemizin isabetli olduğunu bir kez daha kabulleniyoruz.
Kurulan sosyal ve kültürel ilişkiler, çeşitli boyutta tartışma konusu olabilir. Böyle bir seviyeli tartışma bile psikolojik olarak, insana çok şey kazandırır.
Ailelerin sosyal ve kültürel yapı ve anlayışı üzerine yapılan konuşmalarda, özde uyum içerisinde olduğumuza açıkça tanık oluyoruz. Ailenin geçimi, çocuklarının okuması, görevlerini sağlıklı yapabilmesi, daha konforlu bir hayat yaşayabilmesi. Ayrıca köyünün insanlarının mutlu olması, çalışmaların iyilik üzerine kurulması gibi konularda ortak karar alınıyor. Bu noktada siyasi görüşler hiç konu edilmiyor. Demek ki halklardan kim olursa olsun, siyasetten bir beklentisi yoktur.
Halk, ülkesinin güçlü olmasını, daha mutlu yaşama imkânlarına kavuşmasını istiyor. Geçmişi irdeleyip de fitne çıkaranları sevmiyor. Bugüne ve yarınına bakıyor. Geçmişi bilmeyecek miyiz? Tarihçiler öğrensin, önümüzü ona göre yönetenler açsın. Çalışıp vergimizle onları en iyi şekilde yaşatıyoruz. Yoksa o sıralarda oturmak meslekleri mi? Olduğunu zannediyorlar. Dilimiz eskiden iyi imiş de bölgede bir tane okul mu vardı. “Okur yazar bir kişi tanımadım” diyordu dedem.
Arıyı göç sayesinde, ilaç yüzünden kırılmadan kurtardık. Hayat anlamında sağlıklı bir ortam sağladık. Yetmedi, çok değerli bir ürün elde ettik. Sosyal ve de kültürel etkileşimle göç olayını tersine yaşamak için hazırlandık.
Elde ettiğimiz ürün ve bilgiyle hayat dair daha olumlu, kabullenir ve sevecen bakabilmeyi öğrendik. İnsan hayatı, her şeye değer olduğu ortaya çıkmış oldu. Böyle bir deneyimin, değer bulması hatta yaşantıya girmesi, öğrenme olgusunun ileri düzeye çıkmasıyla farklı bir önem kazanacaktır.
Hayatın bir anlamı var ise, her canlı için geçerli olduğunun idraki içerisinde olmalıyız.
Yaşamak iyi yöne doğrulmak ise, her canlıya hastır. Bu anlayışın korunması gerekir.