W. Hamilton (1988–1856) bilginin sınırlı olması hasebiyle ulûhiyeti anlayamayacağımızı söyler. C. Darwin (1809–1882) canlıların evrimle hiçbir ilahi müdahale olmadan var alabileceğini ciltler dolusu eserlerle meydana sermesine rağmen; ben hiçbir zaman Allah’ın varlığını inkâr etmedim demiştir.
Alman düşün bilimcisi F. Nietzsche (1844–1900) Allah’ı, İnsanın yetişemediği ideallerin üstün sembollü olarak tarif eder. Pozitivizm’in kurucusu kabul edilen A. Comte (1798–1857) hayatı boyunca Allah olmadan evrenin değişebileceğini, varılabileceğini, din ve Allah karşıtı düşünceler ileri sürmüştür. Her ne olduysa birden Allah’a inanıveriyor. Dünyaca ünlü ateist Antony Flew, 2004 yılında Allah hakkındaki düşüncesini değiştiriyor. Üstelik bununla yetinmeyerek bir kitapta yayınlıyor “Yanılmışım Tanrı Varmış” ismiyle. V. Hugo (1802–1885) kesinlikle Allah’ın akıl ile ispat edilemeyeceğini Allah fikrinin karanlık bir mevzu olduğunu söylemesine rağmen, sonrasın da kalkıp ben Allah’a inanıyorum demiştir. Ünlü ateistlerin hepsinin sonu böyle bitmemiştir elbette. Demokritos, Marks, Engels veya Epikuros gibi saygın bilim insanları, düşün bilimcileri son nefeslerine kadar Allah konusunda net tavırları olmuştur.
Bütün bu saygın insanları sayarak amacımın ne olduğunu merak ediyor olabilirsiniz. Teist düşünürler son anda Allah inancı konusunda fikir değiştiren ateistlerin, evreni açıklayamadıkları için böyle bir değişim geçirebileceklerini söyleyebilirler. Ancak ben öyle düşünmüyorum. Evren, varlık bir muamma! Allah konusu da tıpkı V. Hugo’un dediği gibi karanlık bir mevzu. Hiç kimse felsefe, mantık veya bilim ile Allah inancının kanıtlayabileceğini iddia edemez. Bu mümkün de değildir. Allah’ın yokluğunu ispatlamak zaten ucuz bir tezdir. Yokluk ispatlanmaya ihtiyacı duymaz, bir şey var ise onun varlığı hakkında kanıtlar sunulur. Oysa Tanrı inancı hakkında sunulan bütün kanıtlar çürütülebilir.
Son anda Allah inancı konusunda dönüş yapan düşünürlerin durumları ilginçtir. Çünkü onlar varlığı, evreni, insanı, canlıları her şeyin bilim ile açıklanabileceğini göstermelerine rağmen, örneğin Darwin; ben hiçbir zaman Allah’ı inkâr etmedim diyebilmiştir. Eğer iddia edilen gibi Allah inancı geleneksel, korkulara dayanan, umut kapısı olduğu için insanın sığınağı olsaydı; Hıristiyanlık dünyasında İsa Mesih ismi, konumu Allah isminden ve varlığından daha önemliydi; acaba Darwin neden “İsa Mesih, Üzgünüm Tanrının oğlu değildir” demiştir de, Allah varlığı konusunda o kadar açık konuşamamıştır?! Niçe’yi tanıyan herkes bilir ki gelen gidene çatan, Hıristiyanlığı yerden yere vuran, İsa konusunda net inkâr sergileyen Niçe; Tanrı konusunda “üstün semboller” demiştir. Niçe, tutup bir anda tanrı yerine veya o kavram yerine başka bir kavram da kullanabilirdi. İslam dünyasında ki Er-Razi, Yunanistan da bütün dini geleneklere kafa tutan Sokrat ve uğurda canını teslim ederken bile aman dilemeyen Sokrat; Tanrı konusunda nettir: O vardır diyor. Melekler, şeytanlar, tanrılar, tanrıçalar, mabetler ve bütün dini değerleri çöpe atan düşünürler Tanrı kavramında kırmızı ışık yakmıştırlar. Turan Dursun gibi Türkiye’de ünlü ateist sayılan biri bile “Tanrı yoktur yerine, Tanrıya astronot diyebilme şüphesinde bulunabilmiştir”. “Evren Bir Şaka Mı” kitabıyla da Allah inancı noktasında durabilmiştir. Abdullah Rıza Erguvan bildiğimiz gibi ünlü bir ateisttir. Ancak tanrıya “kozmik akıl” diyebilmiştir. İşin özeti Allah inancı belgelerle, kanıtlarla, bilimlerle, felsefeyle, dinlerle veya herhangi bir metotla bulunacak bir şey değildir, çok ötesindedir.
“Allah”!
Sümerlerde üçlü panteonun “El”i, Mekke toplumunun “El-LLat”ı, İsrail oğullarının “El-Ohim”-i, Hıristiyanların “Baba”sı, Hinduların “Brahma”sı, Taocuların “Boşluğu”, Mistiklerin “amacı”, Bilimin “enerjisi”, Felsefenin “üstün aklı”, Fetişist-Totemist ve Animistlerin “Ruh”u, Zerdüşt’ün “Ahura Mazda”sı ve çağların binyıllarca amaç edindiği üstün amaç; nedir? İnsanların hayatın da anlam olan, insanlara “niye varım” cevabını gönüllere, ruha serpen o kavramın nedir aslı?
O;
Evrene aşkın; evrenden bağımsız, üstün güç sahibi, her şeye kadir, her şeyi bilen, her şeyin bilginsi kendisinde barındıran, ne eksilen, ne de artan bir güç müdür?
0;
Evrene içkin; evren ile aynı, evrenin ta kendisi, evrenin o, onun evren olduğu bir varlık mıdır? Yunus’un dediği gibi “O ben ise, Ya ben neyim?”
O;
Evren öncesi evreni var edip emekliye ayrılan mıdır? Evreni var ettikten sonra, evreni evrene bırakan mıdır?
O;
İnsan korkularının bir sonucu, basit varlıkların icat ettiği bir korku tanrısı mıdır?
Şimdi Ali Şeriatı’nın gençliğinde şüphe ateşinden kıvrılırken; İslam Nedir kitabına aldığı manidar sözü geliyor aklımıza; “Ey Allah’ım; Sen var mısın, yok musun onu bilmem. Ancak şuan da bana lazımsın.”
Marks’ın ekonomi çarklarına kurban ettiği Allah’ım!
Muhammed’in şahdamarlarında aradığı tanrım!
Buda’nın zihninde aradığı tanrım!
Eflatun’un ideasında, Descartes’in düşüncesinde “kavram” olarak var ettiği tanrım!
İsa’nın kral dediği, baba dediği, yüce dediği, sevgi yumağı dediği Allah’ım!
İlkel insanların insanları kurban ederek sunduğu, Sistemli dinlerin hayvan kurban ettiği Allah’ım!
Makine ve ekonomi çarklarına kafamı sokup gerçeğini inkâr edemediğim Tanrım!
Bilim deyip terk edemediğim Allah’ım!
Gönlümde, bilirim, nasıl ki üç veya birçok yârin aşkını taşıyamıyorsam, seni çoğaltıp sevemiyorum.
Seni cafcaflı kavramlara değiştiremiyorum, çünkü biliyorum; seni bıraksam da sen hep peşimdesin.
Neden yerine uzaylıları kabul edeyim, neden varlığına bir sürü madde yığınını tercih edeyim!
Neden yerine bir sürü anlamlı söz alıp, seni çarşaf altı edeyim!
Tanrım; senin üstüne, altına, yanına, cennetine o kadar tanrı yerleştirdiler ki!
Dinlerin içerisine o kadar yardımcın oldu ki!
Halkların içinde o kadar senden daha üst değer icat olundu ki!
Kalkıp senin önünü temizlemeden inkârın süpürgesiyle, senin asıl madenin ortaya çıkmadı…
Saf zihnimle,
Coşkulu bedenimle,
Nefes alırken “Aaaa”
Nefes verirken “Laaah” dediğim; Allah!
Sen nerdesin, ne yaparsın, ne edersin onu hiç bilmem,
Varlığını da kanıtlarsam putlaştıracağım Tanrım!
Din adamları seni kanıtlıyorlar, senin adına konuşuyorlar, senin yanından ayrılmışçasına senden mısralar alıyorlar!
Putperest zihinlerde binlerce tanrıdan sadece birisin!
Önünde o kadar övülecek kişi var ki!
Kendini uğruna çarmıha gereceğin o kadar değer türedi ki!
Ben ben olalı ben seni bulamadım.
Cennet, Cehennem, Yeraltı dünyası, karanlıklar diyarı, ruh göçleri, tenasüh ve binlerce amaç türedi!
Huriler, Gılmanlar, Periler, Ruhlar, Tanrılar ve Tanrıçalar!
Allah hepsinin içerisinde put olmuştur!
Allah insanın hizmetkârı olmuş, onun her şeyini hazır etmek için bekliyor!
Cennetler hazır eder oldun!
Savaşlara komutanlık ettin!
Ey Tanrım!
Senin bizden kalmadı bir farkın!
Senin gayrı olmadı işin!
Şu küçücük bedenleri azap etmekten, hınç almaktan öte olmadı şansın!
Şimdi de insanlar bekliyorlar Ahreti!
Bakalım piyangodan hangi din doğru çıkacak!
Hangi talihlinin başına kuş konacak ta keyif onun olacak!
Kiliseler, Camiler, Sinagoglar!
Hepsi ama hepsi birbiriyle yarışır senin şanın için!
Toplanmışlar “Allah” kavramını dünyaya yaymak için!
Allah aşkına; Allah ismini duymayan mı kaldı?
Açıklandıkça putlaşıyorsun!
İnsanların başlarına bela, aralarına kin u husumet sokuyorsun!
Sadist kimliğinle oraya buraya emirler yağdırır oldun!
Padişah gibi kimine mükâfat, kimine ise kafana göre ceza veriyorsun!
Niçe “Seni Öldürdü” Ölmedin.
Marks seni ekonomiye attı yok olmadın.
Bakunin “Olsan da seni yok etmeli” dedi, ne var ki yine oldun!
Muhammed senin bütün nişanelerini sildi, İbrahim bütün vecihlerini kırdı, Musa Emirlerini bile kırdı yine hep orada durdun!
İbn-i Arabî seni ayaklarının altına aldı, Oysa alındı ayaklar altına Arabî.
Sana bir şey diyeyim mi?
Sen kibirli, riyakâr, insanlara üstten bakan, onları dağların arkasında savaşa sürükleyen, onları kan kusarak tehdit eden bir canisin!
Kör olası Gılgameş o kadar macera yapacağına şu Tanrıyı yok edeydin!
Yok, olası savaş! Yok, olası kin u nefret; O kadar birbirinizle savaşacağınıza hep beraber şu tanrıyı sileydiniz yeryüzünden!
Put!
Putlaştıkça putlaştın
Katılaştıkça dogmalaştın
Tabu oldun
Aşılmaz bir kör düğüm oluverdin şu insanın boynunda…
Kırdım kırası şu tanrının çözülemeyen düğümleri,
Allah’ın fışkırası aydınlığın parıltıları
Putların alaca karanlığında Niçe’nin korkulu dünyası;
Kafeslenmiş, kilitlenmiş kafesin altında gizlenen metafizik olmayan, meta olmayan yüce sembol!
Sembollerin yüce manası, manidar yaşamın parlayası anlamı, üzeri paslarla çevrili yakut u dur!
Altın sarısının coşkulu dünyası, insanın neresinden geldiği belli olmayan yüce sembol!
İnsanı coşturmaya, kirleri kaldırmaya, harfleri dizayn edilmiş, ismi ondört milyar kes söylenesi “Allah”; Seni kirlerin altından çıkarmaya, pastan ve çöplükten kurtarmaya asıl madenine ulaşmaya varansım geliyor…
Saygılarımla…
tek söz:(Elbette, ehl-i kitaptan [Yahudi ve Hıristiyan] olsun, müşriklerden olsun bütün kâfirler Cehennem ateşindedir, orada ebedi kalırlar. Onlar yaratıkların en kötüsüdür.) [Beyyine 6]… (İnkârcıları, zalimleri Allah asla affetmez, onları içinde ebedi kalacakları Cehennem yoluna iletir. Bu da Allah’a kolaydır.) [Nisa 168, 169]…… Allah’a ve Resûlüne inanmayan o kâfirler için çılgın bir ateş hazırladık.) [Fetih 13]……(Kâfirlere Cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler [de kurtulsunlar] Cehennem azabı da hafifletilmez. İşte biz, küfürde ileri gideni böyle cezalandırırız.) [Fatır 36]
işin yalan kısmı sen bir kere hiç bir şey bilmediğin ortada
hep atıp tutuyorsunuz bir defa olsun doğru ve anlamlı bir şey söylemiyorsunuz, yani yalan hep…. velhasıl bildiğin bir şey yoktur. hep uydurma…