Tabiatın ortasında gözlerden uzak gönüllere yakın bir okul. Bulunduğu yer köy desen köy değil, şehir desen şehir değil. Sadece öğretmen ve öğrencilerin bulunduğu bir okul.
Muhit olarak; oksijeni bol, hava kirliliği az, gürültünün hemen hemen hiç olmadığı ve tabiatın sesinin hâkim olduğu mekân.
Köyü biliriz. Mimarisini de coğrafyasını da. Köylerde; haneler gönül kokar. Çilenin, zahmetin, çalışmanın, insanlarla bütünleştiği yerler. Daha doğrusu hüznün insanların bir parçasının olduğu yerler…
Şehri biliriz biz. Gürültünün, keşmekeşin, izdihamın yanında; coşkulu veya coşkulu gibi geçen zamanlar. Neon lambaları, reklam tabelaları, büyük iş hanları, mağazalar vs…
Peki, köy ile şehir arasını bilen var mı?
Ne şehrin, ne de köyün özelliklerini taşır. Belki sıkıcı, belki sakin… Belki bir şeylerden kaçmış, belki kovulmuşların mekânı… Tarifi ve izahı yok yani. Ama kendileri varlar…
Eski adıyla Saraçlı, şimdiki adıyla Yunus Emre olan mahalle. Yani köy şehir arası meskûn bir mahal…
Emekli olduktan sonra, fırsat buldukça okul ziyaretleri yaparım. Tahsil hayatımızın dışında öğretmen olarak da 40 yıla yakın vaktimizin önemli bir kısmının geçtiği yerler okullar. Ara sıra yanından geçtiği bu okulu ziyaret etmek geçti içimden. Ve bir fırsatını bulup okulun bahçesine attım kendimi.
Daha birkaç adım atmadan, daha önce de tanıdığım Mehmet Karaismailoğlu merdivenlerin başından bahçeyi seyre dalmıştı. Bir tanıdığı görmenin verdiği güven ve huzur ile yaklaştım. Hoş beş faslından sonra beni odasına davet etti. Ne de olsa eski bir tanıdık ve meslektaş idik.
İçeri girer girmez mütebessim çehresi ile daha sonra isminin Mustafa Kaya olduğunu öğrendiğim genç meslektaşımla tanıştım. Kısa süre sonra kırk yıllık ahbap gibi sohbete daldık. Bizi sade bir kahve ile karşıladı. Ne de olsa 40 yıllık hatırı vardı. Ne kadar ömrümüz vardı ki geriye kalan?
Kısa bir süre sonra güler yüzüyle Okul Müdürü Cevdet Duman Bey girdi içeri. Gülen gözlerine bakarak nereden tanıdığımı düşünürken o beni tanıdı. Önce “Ordu” değil mi dedikten sonra “Zeki Ordu’sunuz değil mi?” diyerek muhabbet başladı.
Okulun açık olduğu bir zaman olduğundan resmi işlerden dolayı sayılarımız geçici olarak artıp azalıyordu odada. İçeri kâh öğretmenler, kâh derdini anlatmak için öğrenciler giriyordu. Kusuruma bakmasın ama orada çalışan bir bey öğrencim olduğunu söyledi. Tam 32 sene öncesi.
Telefon etmek isteyen öğrenciler, izin almak isteyen veliler, bazı ihtiyaçlarını bildiren öğretmenler beni beş-on yıl öncesine götürdü.
Ortaokul 117 mevcutlu İlkokul kısmı ise Ana sınıfı ile birlikte 130 kişi civarında bir eğitim yuvası. Öğretmenler ile tanışmak kısmet olmadı. Zaten onlar öğrencilerin başlarında işlerini yapıyorlardı.
Kahve ile başlayan ikram zaman içinde çay ile devam etti. Hatta bir süre sonra Okul Müdürü Cevdet Duman Bey bana dönerek “Ihlamur ister misiniz?” diye sorunca, samimiyetine binaen evet cevabını verdim. Bana kendi elleriyle hatırı sayılır misafire ikram eder gibi ıhlamur getirdi.
Her öğrenci aynı olmuyordu. Okulun aktif öğrencilerinden biri rahat hareket edebiliyordu. Ona “Kaçıncı sınıftasın?” sorusunu sorduğumda “birinci sınıftayım. Anaokulunda ise sıfırıncı sınıftaydım” cevabı verince; belli ki bu öğrencimiz eğitime sıfırdan başlamış diye geçti içimden. Her ne kadar dört harflik ismini yazıya dökemiyorsa da kısa zamanda bunu halledeceğini düşünüyorum.
Okul, köy ile şehir arasında. Özellikle genç öğretmenler ne düşünüyor bilmiyorum ama bence bulundukları yerin keyfini sürsünler şimdilik. Hani buradan gidince daha rahat edebilecekleri, sosyal
şartlarının daha elverişli bir yerde olacaklarını düşünüyor veya hayal ediyor olabilirler. Farklı coğrafyalarda ilköğretim okullarından liselere kadar 24 okulda çalışmış biri olarak şunu derim ki problemsiz öğrencilerin veya velilerin bulunduğu okul yoktur.
Misafirperverliklerinden dolayı Okul Müdürü Cevdet Duman Beyefendi, Mehmet Karaismailoğlu’na ve Mustafa Kaya’ya çok teşekkür ederim. Yolum düştüğünde bir sade kahvenizi daha içmek için “Arada kalmış bir gönül” olan okulunuza uğrayacağım. Okulda çalışan bütün personele en kalbi muhabbetlerimi sunarım.